Cuma, Nisan 19, 2024
spot_img

İstismar, Tecavüz Her Yerde

Çürüme, istismar tecavüz her yerde. Çözümü de hakların, özgürlüklerin güvenceye alındığı, her türlü tahakküm ilişkisinin yerle yeksan edildiği yeni bir düzene gözümüzü dikmekte

Geçtiğimiz günlerde Elmalı’da görülmekte olan bir davada, 6 ve 8 yaşlarında iki kardeşin maruz kaldığı sistematik istismar ve sanıkların tahliye olması büyük bir öfke dalgası üretti. Çocukların mahremiyeti ve sonraki hayatlarının zarar görmemesi için dosyada delil olarak muhafaza edilmesi gereken, çocuklara ait çizimler ve ses kayıtları sosyal medyada ortalığa saçıldı. “İdam edilsinler”, “hadım edilsinler” feryatları yine havada uçuştu. Ve maalesef bir gündem bombardımanı halinde yaşadığımız için konu ufaktan sönümlenmeye başladı. Çok yakında da tamamen unutulup gidecek.

Elmalı Davası olarak bilinen bu dava ne ilkti ve maalesef ne de son olacak. Çocuklar, toplumun en kırılgan en savunmasız kesimi olarak, her türlü istismarla, açlıkla, yoksullukla yüz yüze yaşamaya devam etmeye çalışıyor. Hayatta kalmayı başaranlar ruhlarında büyük bir yara ile yetişkinliğe evriliyor.

Öncelikle şunu kabul ederek işe başlamalıyız: çocuğa yönelik cinsel istismar, bir bütün olarak yaşadığımız hukuksuzluğun, çürümenin bir parçası sadece. Duyduğumuzda bütün dünyayı ateşe verme isteğiyle ve öfkeyle tutuştuğumuz, çok can yakıcı bir olgu. Ama bütünü görmeden, sadece bu olguyu önümüze koyarak bir sonuca ulaşma ihtimalimiz yok. Şans eseri sosyal medyaya yansımış, şans eseri haberdar olduğumuz her davada idam, hadım vb. istemek de şiddet zincirine bir halka eklemekten öteye gitmiyor maalesef.

Başta devlet olmak üzere, güçlünün, muktedirin, güçsüz olana her türlü keyfi muameleyi uygulamayı kendine hak gördüğü bir düzende yaşıyoruz. İşte sorunun esas kaynağı da budur. Güç sahibi olanı kısıtlayacak, gücü olsa bile durmasını sağlayacak, kaba kuvvetin değil, hak temelli hukuki bir düzenin hakim olmadığı bir coğrafyada, ne kadına ne çocuğa ne hayvana tecavüzün ne de cinayetlerin önüne geçebiliriz. Bu bir matematiktir. Erk ve tahakküm ilişkisinin olduğu her yerde istismar vardır ve olacaktır. Temelde yatan bu sınırlanmamış erki, iktidarı sorgulamadan bir arpa boyu yol alamayız ve alamıyoruz da zaten.

Erkeğin kadın ve çocuklar üzerindeki sınırsız tahakkümü, kadına ve çocuğa yönelik her türlü şiddet ve istismarın, cinayetin esas kaynağıdır, sebebidir. Kadın ve çocuğun haklara sahip, eşit bireyler olarak görülmediği bir coğrafyada, tek tek gündeme gelen her cinayete, tecavüze ahlanıp vahlanmak hiçbir sonuç doğurmaz. Toplumsal cinsiyet eşitliğini savunmayan, çocuğun hak sahibi bir birey olduğunu ortaya koymayan hiçbir itiraz, üzgünüm ama hiçbir yere varmaz. Bu durumda döner dolaşır ancak vicdanlara seslenerek merhamet dilenirken buluruz kendimizi. Oysa bu konu asla bir “merhamet” meselesi değildir. Bu konu eşit ve özgür yaşam hakkı meselesidir. Bir hakkın sahibine teslim edilmesi kimsenin “merhametine” bırakılamaz.

Yine aynı anlayışın bir diğer yansıması da, bu tecavüz ve istismar faillerini şeytanlaştırmak. Gazete ve tv haberlerinde bu failleri “canavar, sapık” gibi isimlerle anarak, en ağır hakaretleri edip en gözü dönmüş işkence fantezilerini bu failler üzerinden dillendirmek, yaşanan trajediyi zerre kadar hafifletmediği gibi, şiddet sarmalını da büyütür. Faillerin marjinal, toplum dışı gibi gösterilmesi, aramızda elini kolunu sallaya sallaya yaşayan “saygın” failleri de görünmez kılar. Felaket tellallığı yapmak istemem ama haberler kötü: Bu insanlar canavar filan değil. Bu insanlar toplumda hepimiz gibi yaşayan, belki sokağındaki kedilerin önüne bir kap su koyan, sabahları komşularıyla günaydınlaşıp işine gücüne giden insanlar. Tıpkı Almanya’daki toplama kamplarında çalışan, her biri çocuk ve aileleri olan insanlar gibi. Ya da 12 Eylül döneminde işkence mağdurlarının bahsettiği, gözaltındaki insana işkence yapma “işine” cuma namazı arası veren polis gibi. Onları “fail” yapan şey, toplumda hâkim olan hukuksuzluk ve hesap vermeme beklentisi. İşte bizim asıl mücadele etmemiz gereken de bu hukuksuzluktur.

Epey bir süre önce, evlere temizliğe giderek geçimini sağlamaya çalışan bir kadın arkadaşım çocuğunu mahallesinde “sübyan mektebi” olarak bilinen ve aynı zamanda dini eğitim de veren, “kreş gibi” çalışan bir yere vermeyi düşündüğünü söylemişti. Ben itiraz edip “yapma etme” deyince de şu cevabı vermişti; “Ne yapabilirim ki? Çalışmak zorundayım, düzgün bir kreşe param yetmiyor ve bu yer çok ucuz.” Çalışmaktan vazgeçip derin bir yoksulluğa sürüklenmekle, çocuğunun her bakımdan istismar edilme riski olan bir yere bırakma arasında sıkışmış kalmıştı. Çünkü bir kadın olarak hep ikinci sınıf vatandaş olarak yaşamış, çocuğu ve kendisinin ücretsiz, sağlıklı kreş hakkı gasp edilmiş, çalışma hayatına girebilmesi için önündeki engeller kaldırılamamıştı. Zincirleme hak gaspı, bu kadını bu noktaya sürüklemişti.

Yine geçtiğimiz günlerde, bir gazetecinin boğazına diziyle basıp, soluksuz bırakarak göz altına alan polisi hatırlıyor musunuz? İşte o sınırsız güç kullanımı, o zulüm, o eziyeti yaptıran irade ile çocuğa cinsel istismarda bulunan irade aynıdır. Aynı hukuksuzluktan, keyfilikten beslenirler. Aynı sınırsız iktidarı arkalarına alırlar. Soma’da madenci yakınına atılan tekmeyi hatırlıyor musunuz? İşte o tekme, aynı zamanda kadın ve çocuk katleden, tecavüz eden faildir. Musa Orhan’ı hatırlıyor musunuz? Kadın eylemlerine zincirinden boşanmış gibi işkence ve gözaltılarla saldıranları hatırlıyor musunuz? Peki ya Metin Lokumcu’yu? Antalya’da doğasını savunduğu için katledilen Büyüknohutçu çiftini hatırlıyor musunuz? Avlanma ihaleleri açarak üç kuruş için güzelim vahşi hayvanları katlettirenleri? En son onur yürüyüşünde, Cihangir’de polisin attığı ses bombası sırasında evinden cama çıkarak polise “Çocuk uyuyor” diye tepki gösteren vatandaşı göz altına alan polisi hatırlıyor musunuz? İşte bu zihniyettir, elindeki fiziki güçten, sahip olduğu “erk” ten başka hiçbir şeyi gözü görmeyen, hak hukuk tanımayan, saldırgan ve mütecaviz zihniyet.

Son olarak bir istatistik paylaşayım: The Economist’in 2019 yılındaki araştırmasına göre, dünyada çocuklar için en güvenli ilk beş ülke: İngiltere, İsveç, Avusturalya, Kanada ve Almanya. Listenin sonundaki beş ülke ise; Kamerun, Nijer, Pakistan, Burkina Faso ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti… Matematik açık değil mi? Erkin sınırlanmadığı, insan haklarının tanınıp güvenceye alınmadığı her yer kadınlar ve çocuklar için cehennemdir.

Bir yandan yukarıda saydığım ağır hak ihlallerini görüp sessizce geçiştirirken, bir yandan çocuk istismarına beddua üzerine beddua eden ancak kendini kandırır. Toplumda hiçbir olgu, bir diğerinden bağımsız değil. Çürüme, istismar tecavüz her yerde. Çözümü de hakların, özgürlüklerin güvenceye alındığı, her türlü tahakküm ilişkisinin yerle yeksan edildiği yeni bir düzene gözümüzü dikmekte.

Okuma Önerileri:

Ahlaksızlık bir sistem meselesidir -Selçuk Şirin

https://www.tempomag.com.tr/detail/ahlaksizlik-bir-sistem-meselesidir?s=04&fbclid=IwAR04dptRiVpjWeZ-YuHG5GNc_NbgYCYTMajSDwg6SmiFTZ8CfeUIPEK-Z4A

Popülizm ve çocuk istismarı -Ezgi Koman

http://yeniyasamgazetesi2.com/populizm-ve-cocuk-istismari/

Adalet En Son Çocuklara Gelir – Yasemin Mamur Işıkçı

https://www.mukavemet.org/adalet-en-son-cocuklara-gelir/

Bir Cevap Yazın

876BeğenenlerBeğen
364TakipçilerTakip Et