Cuma, Ekim 4, 2024
spot_img

Zamanın yurttaşı olmak!

İnsanların sadece yaşadıkları ülkeye, ailelerine, arkadaşlarına sorumlulukları yoktur; yaşadıkları zamana ve geleceğe de aittirler.

Yazılarım genellikle köşe yazısı ile makale formatlarının karışımı şeklinde karşınıza çıkıyor. Bu kez edebi tür olarak ülkemizde dikiş tutturamamış, en parlak örneklerinin ise az okunduğu deneme türünde yazdım. Bu vesile ile denemenin iki büyük ustası, Salah Birsel ve Nurullah Ataç’ı saygı ve minnetle anıyorum.

Alışık olmadığım kadar uzun süre, saatlerce araba kullandığım bir gündü. Eve gelmemle birlikte “ya unutursam” diyerek not aldım; üç madde, üç seçenek.

Madde/seçenek 1: Gözlerim ileri derecede bozulmuş olmalı, hemen bir göz randevusu almalıyım.

Madde/seçenek 2: Araba kullanırken sinyal verme kuralı kaldırılmış olmalı, hatta yasaklanmış.

Madde/seçenek 3: İzmir halkı araba kullanırken topyekûn sinyal vermeyi bırakmış.

Hemen arabamın başına geçip çalıştırdım; dörtlüleri, sağ sinyali, sol sinyali tek tek kontrol ettim; e gözlerim görüyor. Alla alla diyerek, Trafik Kanunu değişmiş olmasın diye Resmî Gazeteyi kontrol ettim…

İzmir; eğitim düzeyi yüksek, gerici ve faşist siyasi akımlara kapılmamış, solun kalesi, kerhen de olsa CHP’ye oy vermekten vazgeçmemiş, farklı yaşam tarzlarına hoşgörülü, kızları güzel, bizim kentimiz; bu kentin insanları araba kullanırken sinyal vermeyi bırakmış, sahiden bırakmış.

Bu işte yanlışlık vardı, gözümden kaçan bir şeyler olmalıydı. “Belki” dedim kendime, gözümden kaçtı, direksiyon başındaki İzmirliler bu kadar ihtiyatsız ve dahi salak olamaz ya, araba kullanırken sinyal vermemek ne demek, kendini tehlikeye atması bir yana başka insanların ölümüne sebep olabilir, yapmazlar yahu. Mutlaka bir çapanoğlu var bu işin içinde. Arşimet gibi yerimden zıpladım, buldum, elbette ya, benim zeki hemşerilerim mevcut iktidara derin, subliminal bir mesaj vermek için sağ sinyal vermeyi bırakmışlardı. Peki benim niye haberim yok, biraz tehlikeli bir eylem ama bir ucundan tutardık elbette. Kendime bir fırça attım, “kitap ciltlerine bu kadar gömülürsen, burnunun ucundaki eylemden haberin olmaz işte” dedim şahsıma.

Ama dur şimdi, sahiden sadece sağ sinyal mi vermiyorlardı? Öğrenmek kolay, arabanın güvenlik kamerası var, üşenmeyip arabaya gidip hafıza kartını alıp taktım bilgisayara. Hayal kırıklığı! Ne sağı ne solu, hemen kimsenin sinyal verdiği yok trafikte. Sağımdan gelen, aile arabası görünümlü orta halli bir binek araç önüme geçiyor, oradan en sol şeride, ardından yeniden sağ şeride, sinyal minyal hak getire. Otobanda orta şeritte 100’le gidiyorum, arkamdan gelen kamyon “hızlı git” diye selektör yapıyor, ardından benim sağıma dalıp oradan önüme geçiyor, sinyal mi, ne gezer… 1-2-3 değil ki hepsini yazayım, sanki sinyal kollarını kökünden söküp atmışlar.

Ama kimsenin hakkını yemeyelim, kabahat otomotiv mühendisliğinde, yıl olmuş 2023, sinyal kolu hala solda; cep telefonu diye bir icat çıkmış, sağ elle direksiyon tutacak, araba otomatik değilse vites değiştirecek, haliyle sol elle de cep telefonu ile konuşacak. Nasıl sinyal verebilir ki? Yap sinyal kolunu sağ tarafa, direksiyon tuttuğu elin küçük parmağı ile sinyalini versin paşalar gibi. Ne yapsın yani, cep telefonuyla da mı konuşmasın!

İnsanların sadece yaşadıkları ülkeye, ailelerine, arkadaşlarına sorumlulukları yoktur; yaşadıkları zamana ve geleceğe de aittirler.  Schiller’in[i] bir sözü var; “İnsan bir devletin yurttaşı olduğu kadar bir zamanın da yurttaşıdır” diyor[ii]. O sinyal kolunu kullanmayan insanların ne solculuğunun ne muhalifliğinin ne de sosyalistliğinin ve hatta iyi bir insan olmasının, hümanistliğinin bir anlamı kalmıyor; çünkü kendi çağının, geleceğinin yurttaşı olmaktan sarfınazar eden bir zihniyetin siyasi duruşu daima gericidir ve daha iyi bir dünya hayali kocaman bir yalandır.

Tamam, kabul ediyorum, biraz abarttım, nedir[iii], ben başlatmadım. 

 

[i] Johann Christoph Friedrich von Schiller; 1759-1805, Alman şair, filozof ve tarihçi.

[ii] Nurullah Ataç, Gene Yalnızlık, Seçme Denemeler, Yapı Kredi Yayınları, 2011, Sayfa 13.

[iii] “Nedir” sözcüğünü cümle içinde bağlaç olarak kullanmayı Salah Birsel’den öğrendim; anısına saygıyla.

Bir Cevap Yazın

[td_block_social_counter style="style8 td-social-boxed td-social-font-icons" twitter="doganalpdemir" instagram="doganalpdemir/" tdc_css="eyJhbGwiOnsibWFyZ2luLWJvdHRvbSI6IjMwIiwiZGlzcGxheSI6IiJ9fQ==" open_in_new_window="y" facebook="doganalpdemir" manual_count_twitter="9078" manual_count_instagram="2371" manual_count_facebook="4573" block_template_id="td_block_template_1"]
[td_block_10 limit="6" custom_title="YAZARIN DİĞER YAZILARI" autors_id="10"]