Perşembe, Aralık 12, 2024
spot_img

Savunma ve Buluşma Eşiği

Öünde aklımıza ve bilincimize yapılan saldırıları ancak birbirimizi savunarak aşabiliriz. çünkü yıllardır bedenimizden daha çok aklımız, bilincimiz, insanlık değerlerimiz saldırıya uğruyor...

zamanda geriye, ortaçağa fırlatılmış gibiyiz. daha doğrusu halkın bir kısmı ortaçağ karanlığının kendilerine sağladığı, sağlayacağı ‘rahatlığı’, ‘olanakları’, ‘ayrıcalıkları’, sömürüyü, gücü ve bunların tümünü içeren iktidarı elinde tutmak ve pekiştirmek için binlerce yıldır tüm insanlığın biriktire biriktire bugüne ulaştırdığı değerleri ayaklarının altına almaya çalışıyor. halkın bir kısmı da (buna ‘biz’ diyorum) karanlığı kalıcı duruma getirmeye çalışanlara karşı bugünü korumaya çalışıyor. bugünü korumaktan kastım bugünkü sahip olduğumuz, elimizde kalan insanlık değerlerini yarına aktırma telaşı, kaygısı ve inadı…

gerçekte bu savunma eşiğimiz; üzerine yeni şeyler ekleyemeyecek kadar büyük, kapsamlı, örgütlü, neredeyse topyekun saldırılara karşı işyerinde, sokakta, okulda, adliyede, hastanede, tarlada, evde yani insan olan her yerde iktidar ve bileşenlerine arşı zayıf ve dağınık olarak bir savunma durumundayız. tam anlamıyla gerici, mafyatik suç örgütlerinin muteber sayıldığı ortaçağ karanlığına karşı şu an sahip olduğumuz alaca karanlığı korumaya çalışıyoruz…

işyerlerinde sömürü koşul ve yasalarına rağmen haklarımız gasp edilirken, haklarımızı istediğimizde işte çıkarılırken, devletin zor aygıtlarıyla yüz yüze kalırken fiili olarak kuralsızlığı dayatıyorlar bize… sanki yüzyıllardır verilen mücadeleler, can pahasına alınmış ve dünyada kabul görmüş haklar, yasal düzenlemeler bu topraklara hiç uğramamış. son noktada artık kendi çıkardıkları ve geçmişte iktidarlarını pekiştirmek için propagandasını yaptıkları yasalara bile uymuyorlar; yetmiyor grevleri engellemekle övünüyorlar…

iktidarın resmi sivil tüm uzantıları bizi işyerlerine, evlerimize, zorluk çıkarırsak kendilerinden uzak yerlere hapsetmek istiyorlar… kurdukları kentlerde biz yalnızca işçi olarak ve onların istediği yerlerde, sürelerde yer alabiliyoruz. artık bizim nerede miting yapacağımızdan, nerede müzik dinleyeceğimize, nerede eğlenebileceğimize kadar karar veriyorlar. bunu çoğu kez resmi, sözlü olarak değil yarattıkları fiili toplumsal, ekonomik örgütlenmeyle, kent düzeniyle yapıyorlar…

yaşamımızın her alanını kuşatmayı amaçlayan bu karanlık bu kadarla yetinmiyor; fiili, psikolojik baskılarla birlikte okulda, tekkede, kışlada, medyada, sanatta ele geçirdikleri ve kullanabildikleri her araçla bilincimizi, ruhumuzu da tutsak almayı, bizi kula dönüştürmeyi amaçlıyorlar… sanki yüzyıllardır insanlığın yarattığı demokrasi, laiklik, özgürlük, eşitlik, barış, dayanışma kavramları, medeni haklar vb. bu topraklarda hiç duyulmamış, görülmemiş, tartışılmamış, yarım yamalak da olsa hiç yaşanmamış gibi…

İran halkının önemli bir kısmının kurtulmaya çalıştığı, Afgan halkının Taliban zorbalığıyla içine itildiği, Körfez ülkeleri başta olmak üzere onlarca ülkenin içinde bulunduğu karanlığa çekilmek istendiğimizi görenler olarak bugünü savunma eşiği kabul etmekle birlikte birbirimizi de savunduğumuzu bilmemiz gerekiyor. gücümüzü ancak o zaman gerçekten görebilir, özünde aklımıza ve bilincimize yapılan saldırıları ancak birbirimizi savunarak aşabiliriz. çünkü yıllardır bedenimizden daha çok aklımız, bilincimiz, insanlık değerlerimiz saldırıya uğruyor.

istiyorlar ki onlar gibi inanıp düşünmesek bile onlar gibi davranalım ve onların istediği gibi, onların bizi çekmeye çalıştığı alanlarda karşı çıkalım. ve yine istiyorlar ki onların topyekun ve örgütlü saldırılarına karşı parça parça, bize gösterilen şeylere yönelip oyalanalım…

istiyorlar ki bizi aynılaştıran, sömürüde, ‘eğitimde’, ‘kültürde’, ‘inançta’, hatta ölümde bile bize toptancı bakanların her birine karşı tek tek karşı duralım, bir araya gelmeyelim…

istiyorlar ki ‘profesyonel aktivistler’ olalım; yani işçiler kendi, kadınlar kendi, çiftçiler kendi, öğrenciler kendi, emekliler kendi, çevreciler kendi alanlarında kalsınlar; birlikte düşünmesinler, birlikte yürümesinler. böyle yaptığımızda kolayca baş edeceklerini, bizi yenmekle birlikte yenilgimizi ibretlik olarak geri kalanlara, en çok da arada durup kimin kazanacağına göre yön tayini yapacak olan halk yığınlarına karşı kullanabileceklerini, korku nesnesine dönüştürebileceklerini biliyorlar…

dikkat ettiniz mi, belirtmeye çalıştığım topluluklar içinde de, bu toplulukların birbirlerine karşı da giderek büyüyen bir öfke var. sevmek için bir neden/ gerekçe/ amaç gerekmediği gerçeği bir yana, sevmek eyleminin en yoz biçimi olan çıkar amaçlı, hesaplı kitaplı sevmeler bile yerini ya sorgusuz kulluğa/ köleliğe ya da sorgusuz nefrete/ düşmanlığa bırakıyor. sanırım en fazla dikkat etmemiz ve kendimizi (bizi) korumamız gereken tehlikelerden biri de bu durum. çünkü bir arada yaşama, toplum olma, ortak değerler etrafında buluşma ve yeni değerler üretmemiz, savaşımımız ve irade oluşturmamız için kulluğa ve köleliğe karşı çıkarken düşmanlığa ve nefrete de karşı çıkmalıyız…

İsmailağa Cemaati’nin önde gelen hocalarından birinin 6 yaşındaki kızını babası yaşındaki müridiyle ‘evlendirmesine’ de yazmaya çalıştığım noktalardan bakıyorum. aklımıza ve ruhumuza saldırılıyor derken söylemek istediğim en acı örnektir… olağan şartlarda 6 yaşında bir kızını evlendirilmesine önce evlendirilecek kişinin, olmadı diğer aile bireylerinin, olmadı imam nikahını kıyanın ve şahitlik yapanların vd. bilenlerin karşı çıkması gerekirdi… yine olağan şartlarda ortalama insan aklı bu olayı duyduğunda savunmak yerine sorumluların cezalandırılmasını, bu karanlığı yaratan yapıların dağıtılmasını ister; bunu yapmak yerine ‘karşı cepheden’ taciz, istismar haberleri paylaşarak normalleştirmeye çalışmasını hangi inanç, düşünce ve değerle açıklayabiliriz…? küçümsemek, aşağılamak için söylemiyorum; bu istismar vb. karşısında suçlu ve sorumlu olanları savunmak için gerekçe üretenlerin akıl ve ruhlarının olduğunu düşünmüyorum…

evet karşımızda biçimsel olarak insanlar var; fakat insanı sahip olduğu özellikleriyle değerlendirdiğimde karşımızda ‘birey’ olarak insan yok. kendine özgü değerleri, düşünceleri, özlemleri, beklentileri, sosyal ilişkileri, seçiciliği, ifadesi, kaygıları, kararları vd. olmayan, tüm varlığını bir güce, kendinden güçlü olan ve çıkarını sağladığı (dini, etnik, siyasi vb) iktidarlara teslim etmiş insanlar var… kimi zaman mürit, kimi zaman mafya tetikçisi, kimi zaman kendisi dışındakilere ölüm kusan militan vb) şekillerde karşımıza çıkan ve bazen de bizi şaşırtan, düşündüren, ürküten insanlar… içine çekilmeye çalışıldığımız ortaçağ karanlığına karşı kendimizi ve birbirimizi korurken karanlıktan ilk kurtarılacak olan çocuklardır diyorum…

Bir Cevap Yazın

Salim Çalık
Emekli Maden İşçisi, Şiir Yazar
[td_block_social_counter style="style8 td-social-boxed td-social-font-icons" twitter="madenden_sonra" tdc_css="eyJhbGwiOnsibWFyZ2luLWJvdHRvbSI6IjMwIiwiZGlzcGxheSI6IiJ9fQ==" facebook="100006151743281" open_in_new_window="y" manual_count_facebook="836" instagram="_madenci/?hl=en" manual_count_instagram="733" block_template_id="td_block_template_1" social_rel=""]
[td_block_10 limit="6" custom_title="YAZARIN DİĞER YAZILARI" autors_id="3" block_template_id="td_block_template_6"]