Cumartesi, Nisan 20, 2024
spot_img

Adalet ve Eğitim – I

İçerikli Eleştirel Devrimcilik veya İçeriksiz Eleştirisiz (Nötr) Düzenin Sürdürümü

Çağlar boyu erdemli hayatın/kişi olabilmenin veya yönetimin kişiliği/meşruiyetinin temel ilkesi olarak “adalet”in, sosyal adaleti (kişilerin ileride yer alacağı yerini/zümresini) belirleyici temel mekanizma olarak eğitimin, üretim ve alışveriş (mübadele) adaletinin temel mekanizması olarak piyasanın öne sürülmesi ne anlama geliyor? Yasa ve mahkemeler kişiler arası adaleti, eğitim sosyal adaleti, piyasa adil bir alışverişi garanti edebiliyor mu yoksa “adalet” adına yapılanlar daha çok yerleşik düzeni mi meşrulaştırıyor?

Her şeyin özü çaba mı, insanların çabasına uygun karşılığı bulması adalet mi? Çabasına uygun okul, okuldaki çabasına uygun diploma, diplomasına uygun mesleki/sosyal konum, çabasına uygun piyasada yer konum, çabasına uygun piyasada fiyat/ücret bulabiliyor mu? Çaba mı belirliyor eğitimi veya piyasayı?

ÇABA/BAŞARI/YETENEĞİ değil de her kişinin nasıl bir eğitim/diploma alacağını veya piyasada nasıl bir yer bulacağını parası pulu sınıfı zümresi kastı soyu sopu gücü iktidarı mı belirliyor?

Tüm bunlar daha geniş planda “adalet nedir?” sorusuna dayanıyor.

1-ADALET NEDİR?

“Adalet nedir?” sorusu yanıtlanabilirse belki de işin teorisi çözülmüş, geriye pratiği kalmış olacak da gerçekten “adalet” nedir?

Eğitimin adaletle, daha doğrusu adaletin eğitimle ilişkisi nedir? Hangisi hangisinin temelidir?

1.1. Ölçüyü Tartışmasız Kabul Etme, Tarafsız Yargılama, Yargıya Uymayanı Cezalandırma

Antik Roma adalet tantıçası justitia bir yandan iki farklı kişi arasındaki karşılıklı ilişki veya eylemi eşit ve tarafsız değerlendirmeye gönderme yaparken aynı zamanda ortak kurala/düzene aykırı eylemde bulunanı “suça uygun” cezalandırmanın gücü ve orantısı, asayişin sağlanması anlamında kullanılmaktadır. Antik Yunan’da kutsal düzenin “tartışmasız” ölçüsüne uygun değerlendirme yapan (kutsal düzene uygun karar veren) Themis ve kutsal düzene uymayanı cezalandıran adalet savaşçısı Dike şeklinde iki ayrı tanrıça söz konusudur.

Yani adalet konseptinin arka planında hem ölçüye uygunluk anlamında eşitlik –daha doğrusu ratio-hem de payın veya cezanın orantısını uygun değerlendirme ve uygun paylaştırma ve cezalandırma eylemi üzerine bir “ratio”ya (rasyonaliteye), rasyonel değerlendirmeye dayandığı, insanın böyle bir “adalet arayışı” (duruma uygun değerlendirme ve eyleme) fenomeni olduğu söylenebilir.

Personifikasyon olarak adalet tanrıçası; Ortaçağdan itibaren bakire, gözü bağlı, bir elinde terazi, bir elinde kılıç olan bir kadın figürüne dönüşmüştür. Bakirelik belki saflığı ifade etmektedir. Yasanın kişiye bakılmaksızın (gözleri bağlı), durum dikkatli bir şekilde oransal olarak değerlendirildikten sonra (terazi) ve nihayet kesinlikle uygulanmasının sağlanacağını (kılıç) açıkça belirtmek içindir.

Peki, yasa ne, ölçüt ne? Öğretmen veya hakim ölçüyü neden tartışamaz? Ölçünün haklı olduğunun garantisi nedir? Ölçütü, hakkı kim/ne belirliyor?

1.2. Eşite Eşit, Eşit Olmayana Eşit Olamayan Gibi Eylemenin Ölçüsü Nedir?

Antik Dönemlerden günümüze muhafazakâr adalet anlayışı “eşite eşit, eşit olmayana eşit olmayan şekilde eylemek” olarak tanımlanmaktadır ki Tanrının hakkını Tanrıya, Sezar’ın hakkını Sezar’a, kulun hakkını kula tanımak veya tersi kulu Sezar’ın yerine koymamak, onunla eşit görmemektir. Böyle bir anlayışla adalet de eğitim de düzenin ana parçası, dahası düzene uyumu sağlayacak ana ajanlar olarak görülmektedir. Daha demokratik ve modern olanı ise Hobbes’tan Locke ve Rousseau’ya “sözleşme” ilkesidir.

O halde;

  • Birincil sorun: Her şeyin başı düzenin ne olduğu sorusunda yatıyor. Bu da kimin için/niçin sorusuna gönderimde bulunuyor.
  • İkincil sorun: İnsan nedir sorusunda yatıyor, olana olduğu gibi uyan pasif bir varolan mı yoksa olan biteni kendisi yeniden gözden geçiren, düzeni aynı zamanda tanımlayan aktif bir varolan mı?
  • Üçüncü sorun: Kalıcı doğal olan ile sözleşmeye/akta veya aksiyona dayalı olan nedir? İçerikler tümden akta mı yoksa aktan özerk bazı içeriklere de mi bağlı?

Halktan özerk adalet veya eğitim sistemi daha baştan gerek “doğal hak” gerekse “yerleşikleşmiş iktidar” durumunda “düzene” ve “düzenin sürdürümüne” uygun sayıltılanmış bulunuyor. Oysa düzenin sürekli dinamik öznesi aynı zamanda halk ve insan kabul edilirse, o zaman adalet de eğitim de düzenin ajanı değil doğrudan düzen oluşumunun ve yeniden gözden geçirilmesinin aktif bir öğesi olarak devrimci bir anlayışa karşılık gelecektir. İnsanı dahil ettiğimizde insana dair daha temel bazı içeriksel ölçütler (örneğin yaşam hakkı, emek/çaba hakkı gibi) var mı yoksa hepsi sözleşmeye mi bağlı sayılacak, kritik önemde bulunmaktadır.

Buradaki değerlendirmenin ana savı;

  • Her defasında önce düzenin/kuralın uygun olup olmadığı yani “içerik”, sonra bunun nasıl sürdürüleceği sorusu gelirse, bu “ölçü/içerik” sorusuyla yüzleşilirse eğitim ve adalet içerikli hale gelecektir.
  • İçeriksiz adalet ve eğitim ise tümden ajan veya teknik araca düşürülmüş, teknik akla veya teknik rasyonaliteye denk düşmektedir.

Adalet; Antik Dönemlerden günümüze daha çok sanki bireysel veya yöneticiye dair bir erdemmiş gibi sayılmakla birlikte bir diğeri ile ilgili olan hiçbir şey bireysel bir erdem veya en azından bireysellikle veya teknik bir rasyonaliteyle sınırlı değildir. Böyle bir bireysel “erdem” veya “teknik rasyonalite” anlayışı, kralların/padişahların zaten baştan kendi başına yarı tanrı veya otokrat sayıldığı, bir diğeriyle olan ilişkisinin ulufe veya merhamet görüldüğü anlayışlara aittir. Örneğin Vergilius, “halkı ve ülkeyi yönetmek istiyorsanız, adaleti hanlık yapınız” diyor. Bir başka ifadeyle, “adalet mülkün (yetkinin, sahipliğin) temelidir.” Adil yönetim gösterirseniz yönetici olarak işiniz daha kolaylaşır, meşru görülürsünüz, tebaa daha kolay kul köle olur. Aristoteles ve Farabi adaletle politik sistem arasında, “Erdemli Devlet/Erdemli Şehir” arasında bağlar kuruyor.

1.3. Mahkeme ve Okulların İçeriksiz Adaleti Tümden Araçsal Akıl Mı, Teknik Rasyonalite Mi?

Mevcut haliyle adalet sistemi daha çok yargı sistemi olarak somutlaşıyor. Yargı sisteminden tarafsız olmaları, yasaları olduğu gibi uygulamaları bekleniyor, ancak yasaları tartışamıyor ve değiştiremiyorlar, yasa koyuculuk yapamıyorlar.

Okullardan ve öğretmenlerden de program ve müfredatı eleştirmeksizin ve geliştirmeksizin olduğu gibi uygulamaları bekleniyor.

Böyle bir yaklaşım öğretmeni, öğrenciyi, okulu, üniversiteyi yok saymak anlamına geliyor. Gerçekten mahkeme ve okullar, hakim ve öğretmenler yerleşik kuralı veya istemen davranış değişikliklerini olduğu gibi gerçekleştirdiklerinde, öğrenciler istenenleri oldukları gibi bellediklerinde mi adalet sağlanmış olacak, adil bir yargılama veya adil bir eğitim olacak, adaletin gerçekleşmesine katkıda bulunulacak?

Böyle bir anlayış mahkeme ve okulları araçsallaştırır, insan açısından büyük bir yabancılaşma oluşur. Adil yargılamadan önce adaletin ölçütünün uygunluğu yargılanmalıdır. Daha temel sorun da bu noktada ortaya çıkmaktadır. Soru dönüp dolaşıp “biçimsel” tarafsızlıktan çıkıp içerikli olarak yeniden “adalet nedir” sorusuna gelmektedir.

1.4. Adaletin İçeriği “Hak”kın Ölçüsü: Sınıf, Soy Sop, Güç İktidar veya Çaba Emek

Adalet salt bireysel bir erdem değilse nedir?

Üretim ilişkileri aslında “adalet” ilişkisi midir? Kim ne üretecek, neden sorumlu olacak, karşılığında ne alacak? Yaptığı işler ve görece saygıda eğitimin/diplomasının yeri ne olacak?

Adalet; bir ekonomipolitik midir? Haklar, özgürlükler, sorumluluklar, yetkiler düzeni midir?

Aristoteles’e, Epikür’e, Farabi’ye, İbn Sina’ya, Rousseau’ya, Kant’a, Marx’a, Rawls’a… daha nice ismi/tartışmayı dikkate alırsak ihtiyaca göre, emeğine göre, başarıya göre, sözleşmeye göre, olanak veya fırsat eşitliğine göre, farka/yoksunluğa göre, ekolojiye göre, otoriteye göre… veya neye göre olursa adil bir yargılama/kıyaslama olur?

Sonuçta üç önemli toplumsal kaynak söz konusu ise, bunlar en başta mal mülk (sınıf), sonra saygınlık (zümre), bir de nüfuz-güç (iktidar) olarak sayılırsa; o halde adalet;

  1. Hak edene hak ettiği malı mülkü vermek,
  2. Hak edene hak ettiği saygıyı göstermek,
  3. Hak edene hak ettiği nüfuzu/mevkiyi aktarmaktır.

O halde “HAK” nedir?

“Hak” çaba/başarı/yetenek midir yoksa kolektif bazı haklar, çabaya dayalı olmayan haklar da var mıdır?

1.5. Adalet İçin Kabul Edilen Ana Ölçüt: Biçimsel Rasyonellikten (Orantıdan) Öte İçeriksel Eşitlik veya Eşitsizlik Durumu

Adalet, Antik Yunan’da ancak Tanrılara mahsus bir erdem sayılıyor; Tanrılara mahsustur çünkü iki farklı şeyin eş değerliliğini ancak Tanrılar bilebilir ve sağlayabilir.

Ya okul ve öğretmenler?

Öğretmenin ve öğrencinin hakkı nedir? Bunları kim takdir edecek? Hakkı hak edene kim nasıl eşit üleştirecek?

Adaletin en önemli ölçüsü “HAK” ve toplam ilişkili/kıyaslamalı grup içinde HAK ETMEYE dair “EŞİTLİK/EŞİTSİZLİK” durumu veya ORANTISI kabul edilirse; bu eşitlik ölçütüne/değerine dayalı olarak eğitimde adaletsizliklerin kaynak ve görünümleri SIRAYLA;

  • Okul şartlarına/imkânlarına bağlı (okulun niteliğinde ve başarısında) eşitsizlikler,
  • Aile şartlarına bağlı (anne babanın sınıf ve zümresine dayalı) eşitsizlikler,
  • Bölgesel şartlara bağlı eşitsizlikler,
  • Öğrencinin bireysel özelliklerine (engellilik, hastalık, psişik bariyerler ve uyarlanma güçlüklerine) dayalı eşitsizlikler sayılabilr.

Daha genel olarak, tüm bu eşitsizliklerin arka planında;

  • Küresel düzeyde eşitsiz hiyerarşik dünya sistemi,
  • Ülke düzeyinde ekonomipolitik düzen ve sınıf sistemi,
  • Değer, hukuk, gelenek ve zümre sistemi,
  • Aydınlanma ve irade, eğitimin önemine dair bilgi, bilinç, istek ve motivasyon durumu gibi sebepler sayılabilir.

İster gösterenler veya açıkça yaşananlar üzerinden, isterse bunların gösterdikleri veya daha arka planındaki gönderimlerinden hareket edilsin, olgunun sebebi de süreci de sonucu da

  • “EŞİTSİZLİK” ve
  • “NİTELİKSİZLİK”

üzerine temellenmekte olup çözüm hedefi olarak herkese

  • EŞİT ve
  • NİTELİKLİ eğitim öğretim,

bu nitelikli eğitim öğretimin esasının da

  • Çocukların KENDİNİ MAKSİMUM GELİŞTİREBİLECEĞİ ORTAMIN (okul, aile, yerleşim ortamının) sağlanması ve
  • Sağlanacak uygun şartlar altında MAKSİMUM BİLGİ, BECERİ VE DUYARLILIK kazanmaları

olduğu söylenebilir. En azından bu yazının omurgası bu temel anlayışa dayanmaktadır.

Bu genel çerçeve içinde akademik başarıda yaşanan eşitsizlikler ve bu eşitsizliklerin bazı kaynakları şu şekilde betimlenebilir.*

*Bu yazı, Eğitim ve Adalet temalı yazı dizisinin ilk bölümdür.

 

Bir Cevap Yazın

SON YAZILAR