Cumartesi, Nisan 20, 2024
spot_img

Emekçi Direnişin Sanat Tarihinden Çarpıcı Sahneleri

Eski Mısırlı zanaatkârların grevinden, 1911'de yaptıkları grevin bedelini "dünyadaki cehennem" ile ödeyen 146 işçiye; emeğin, direnişin ve sınıfın resim sanatındaki tasvirleri üzerine...

Bu haftaki yazı konusunu seçerken pek fazla düşünmem gerekmedi… Hepimizin önünde çok net duran bir sorun vardı; işçi sınıfının günden güne büyüyen hak talepleri, beni sanat tarihindeki tasvirlerini araştırmaya yöneltti. Dünyada geriye dönük olarak eyleme geçirilmiş genel grevler ile, çeşitli sektörlerde ve değişik zaman dilimlerindeki emek hareketlerinin sanatçıların gözünden nasıl yansıtıldıklarına seçtiğim bazı eserler aracılığıyla ışık tutmaya çalışacağım.

Uzmanlık alanım değil ama, okumalarımdan yola çıkarak ülkemizdeki emek hareketleriyle ilgili tarihsel birkaç bilgi vermeyi de isterim… Mesela Türkiye işçi tarihindeki ilk işçi eylemleri ve örgütlenme çabaları 19.yy’ın son çeyreğine kadar geri gider. Yani Osmanlı Devleti’nin son dönemlerine… Osmanlı döneminde yapılan düzenlemeler Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra da uzun bir süre geçerli kalmış. Anayasa düzenlemeleriyle değişmiş, sendikalar kurulmuş; 1950-60 döneminde grev hakkı yasak olmasına rağmen eyleme giden birçok işçi örgütlenmesi olmuş. Bu süreçte yaşanan çeşitli siyasal ve ekonomik gelişmelerin de etkisiyle işçiler arasındaki dayanışma bilincinin de güçlendiği gözlemlenmiş. Örneğin Çorum Belediyesi işçilerinin 27 Temmuz 1966’da Çorum-İstanbul arasında gerçekleştirdikleri ve 34 gün süren yürüyüşleri önemli bir eylem olarak görülür. “Çıplak ayaklıların yürüyüşü” ve “ölüm yürüyüşü” olarak da bilinen yürüyüş, Türkiye işçi sınıfının unutulmaz eylemlerinden biridir. (2) Çorum Belediye Başkanı tarafından işten atılan 54 işçinin bu uzun mücadelesi işçilerin lehine sonuçlanmış. Aşık İhsani, bu önemli hareketin işçilerine destek amacıyla bir dörtlük de yazmış, diyor ki;

Ey sen Johnson Kemal,

Çorumlu ağa

Medeni kanunu kaldırdın dağa

Sendika var tek işçiyi sokağa

Keyfin için atamaz atamazsın

Fakat ‘’gerek 1960’lı yıllarda gerçekleştirilen işçi eylemlerinin bütününe, gerekse araştırma konusu olan Çorum Belediye İşçilerinin eylemine bakıldığında, genel anlamda bu eylemlerin temel özelliğinin önemli ölçüde ekonomik nedenlere dayalı olarak ortaya çıkmış olmasıdır. Bir başka deyimle 1960’lı yıllardaki bu eylemlerin siyasal niteliği yoktur ve sınıf bilincine dayalı olarak gelişmemiştir. Türkiye’de işçi hareketinin siyasal bir karaktere bürünmesi ancak 1970’lerde gerçekleşecektir.’’ (1) DergiPark

Türkiye işçi hareketlerinden en önemlileri olarak sayabileceklerimizden bazıları, 31 Aralık 1961 tarihinde yapılan “Saraçhane Mitingi”, 3 Mayıs 1962 tarihli “Açların Yürüyüşü”, ve 28 Ocak 1963’teki “Kavel Grevi” dir. Bildiğiniz gibi, Türkiye’deki hareketlerin Avrupa’ya göre çok daha geç başlamasının nedeni, Avrupa’da başlayan sanayileşme sürecinin ülkemizde çok daha geç bir zaman diliminde başlamış olması. Sanayileşme öncesi Osmanlı coğrafyasında yaşayanların neredeyse tamamı toprağa bağlı olarak yaşıyordu. Avrupa’da işçi hareketliliği yaşanan dönem, özellikle sanayileşme süreci ile başlayan 19. Yüzyıl ile birlikte yaklaşık yüz yıl süren bir mücadele sahnesi. Bunlarla ilgili daha geniş bilgilere ulaşmak isterseniz kaynakça bölümüne bakabilirsiniz. Ben bu yazıda köşemin ve ilgi alanımın dahilinde, daha çok sanat çerçevesinde bir bakış sunacağım sizlere. Bu bağlamda aslında öncelikle 19. Yüzyıldan çok daha öncesine gitmek istiyorum. Sonrasında ise özellikle ikonik bir tablo olarak görülen, Alman-Amerikalı ressam Robert Koehler’in ‘Genel Grev’ adlı eseriyle devam edip başka eserlere de geçiş yapacağım.

Örgütlü Emeğin Antik Sanatı

Kayıtlardan anlaşıldığı üzere, sanat tarihinin emek hareketiyle ilk teması Eski Mısır’a kadar uzanıyor. Mısırlı zanaatkârlardan Avrupalı tekstil işçilerine kadar sanatçılar eserlerine bu mücadeleleri yansıtmışlar. M.Ö. 14. yüzyıldan kalma mezar resimlerinde, zanaatkârların yakın bölgelerde çalışarak firavunlar ve üst düzey yetkililer için anıt mezarları süsleyecek dekoratif çömlekler, heykeller, hiyeroglifler ve takılar yaptıklarını görebiliriz.

Zanaatkarlar min
Zanaatkârlar, Nebamun ve Ipuky Mezarı (yaklaşık M.Ö. 1390-1349)

Eski Mısırlı zanaatkârlar, kayıtlı tarihte greve giden ilk işçilerdi.

Aşağıdaki resimdeki kadın ve erkekler, sanki sessizce bir dayanışma içerisinde işlerini yapıyorlar. Eski Mısırlı zanaatkârlar, kayıtlı tarihte Deir el-Medina köyleri yakınlarındaki bir kraliyet nekropolünde greve giden ilk işçilerdi. Görünüşe göre greve ilişkin hiçbir görsel kalmamış olsa da, muhtemelen katip Amennakht tarafından yazılmış bir papirüs parçası üzerinde, zanaatkarların “Açlık ve susuzluk olasılığı bizi buna sürükledi” iddiasında bulunduğu bir kayıt bulunuyor.

Nebamun ve Ipuky Mezari min

III. Ramses döneminde, beraberinde yozlaşmış memurlar ve kötü hasatlarla birlikte meydana gelen bir dizi askeri çatışma, çoğunluğu köle emeğine ücretli ek olarak getirilen heykeltıraşlar, inşaatçılar, ressamlar, metal işçileri ve dokumacılar için gecikmeli ödemelerle sonuçlanmıştı. Genç firavun kendi adına fahiş bir festival planlarken, ücretsiz zanaatkârlar aletlerini bırakıp şehrin morg tapınaklarına yürümüş ve erzaklarını almadan ayrılmayı reddetmişlerdi. Yetkililer, huzursuzluklarını hamur işleri ve bir kerelik ödemelerle bastırmaya çalıştılarsa da, işçiler tahıl deposunu işgal etmişti. Krallar Vadisi’ne erişimi engellemiş ve üç yıl boyunca tapınaklardaki sanatı yok etmekle tehdit etmişlerdi. Rahip memurlar sonunda yumuşasa da, mücadele Mısırlı valiler ve işçiler arasındaki ilişkiyi kalıcı olarak değiştirmişti. Dolayısıyla anlıyoruz ki, o tarihlerden bu yana bir örgütlenme stratejisi olarak işçi grevleri binlerce yıl öncesine, sanatçıların toplumun düzenini doğrudan şekillendirdiği bir zamana kadar uzanıyor. Böylece sanatçılar ve zanaatkârlar bir sınıf olarak sosyal yükselmeyi sağlamak, ortak çıkarları müzakere etmek ve idari yolsuzlukla mücadele etmek için antik dönemlerden başlayarak loncalar, dernekler ve sendikalar kurarak haklarını aramış görünüyorlar.

Eski Yunanistan ve Roma’ya baktığımızda ise; birçoğu üst sınıf patrisyenlere hizmet eden zanaatkârlar olan Roma pleblerinin, zanaatkârlar, çiftçiler ve askerler tarafından düzenlenen bir genel grev biçimi olan secessio plebis (halkın ayrılması) aracılığıyla statükoya meydan okuduğunu görüyoruz. Pleb grevleri, patrisyenler ve plebler arasındaki sosyal ve ekonomik bölünmeleri ortadan kaldıran bir dizi tavize yol açmıştı. Marksist arkeolog Rannucio Bianchi Bandinelli, aristokrat sanatın Yunan natüralizmini genişletirken, arte plebea’nın (pleb sanatı) elit olmayan patronları ve yükselen bir orta sınıfın parçası olan işçileri yücelttiğini savunur. Marcus Vergilius Eurysaces adlı, öncesinde köle olan bir fırıncının mezarının kanıtladığı gibi, bu popülist heykelsi tarz zaman içinde eski kölelerin vatandaşlık ve cenaze anıtları yapma hakkını kazandığı bir dönemde Roma’nın resmi frizleri* için standart haline gelmişti.

*Eski Yunan ve Roma yapılarında, taban kirişiyle çatı arasında kalan, üzeri boydan boya kabartmalarla süslü bölüm.

Orta Çağda Örgütlenme

Örgütlenme ve hak arama mücadelesi Orta Çağ’da da devam ediyordu. Kuşkusuz ki, insanın olduğu yerde hak arama mücadelesi de kendine yer bulacaktır. Örneğin 15. yüzyılda, Almanya’nın Bavyera eyaletindeki genelev işçileri, politikacıların işlerini günahtan ziyade emek olarak kabul etmelerini sağlamak için ticaret loncaları ve genel grevler örgütlemişlerdi. Diğer bir örnekse Fransa’nın Rouen kentinden… Tekstil loncaları, Kara Veba’nın ardından adil muamele ve tazminat sağlamak için iş bırakmaları organize eden bekar ve evli kadınları benzer şekilde bir araya getirmişlerdi. İplik elde eden ve kumaşa dönüştüren dokumacılar Orta Çağ’da, özellikle Avrupa’da gerçekten önemli bir iş koluydu. Dokumacıların ve iplikçilerin tasvirleri, 20. yüzyıl kadın tekstil işçilerinin fotoğraflarından farklı olarak, işyerindeki özerkliklerini de ortaya koyuyor. Bunu da işyerlerinde topluca çalışan işçilerin örgütlü ya da sendikal mücadelesine ek mahiyetinde, özerk biçimde çalışıp emeğinin hakkını arayan işgücüne örnek olarak verebiliriz sanırım.

Nebamun ve Ipuky Mezari 2 min
Tezgahta dokuma yapan Arachne minyatürünün detayı, Giovanni Boccaccio, İngiliz Kütüphanesi, Royal 20 C V  f. 30v
Isaac Claesz min 1
Isaac Claesz / Eğirme, Çözgü ve Dokuma, 1594-96

20. yüzyıldan çarpıcı bir örnek, korkunç Triangle Gömlek Fabrikası yangını öncesi, Uluslararası Kadın Konfeksiyon İşçileri Sendikası‘nın 14 hafta süren grevidir. Grev, çalışma ortamları ciddi bir yangın riski oluşturan düşük ücretli kadın tekstil işçilerinin mücadelesidir. Ne korkunçtur ki grev trajik bir şekilde, Mart 1911’de Manhattan’daki Triangle Gömlek Fabrikası’nda bilinmeyen bir sebeple çıkan yangında işçilerin can vermeleriyle sonuçlandı. 146 işçi (123’ü kadın) bu yangında öldü. Birçoğu, hırsızlık yapmaları veya izin verilenden daha fazla mola vermelerini önlemek için binaya kilitlenmişti.

Kârı güvenliğin önüne koyan ve işçilerin sendika kurmasını engelleyen fabrika sahiplerine öfkelerini dile getiren, 300 binden fazla New Yorklu tarafından izlenen cenaze alayına 100 binden fazla kişi katılmıştı.

“Triangle: Amerika’yı Değiştiren Yangın” kitabının yazarı David von Drehle şöyle söylüyordu, “1911’de her gün yaklaşık 100 işçi çalışırken öldürüldü — maden çökmeleri, demiryolu kazaları, çelik fabrikası kazaları… Geri dönüp o dönemdeki gazeteleri okursanız, manşetlerin bu kadar yaygın olmasının şok edici olduğunu görürsünüz.”

Ilustrator Stephen Gardner min
İlustratör Stephen Gardner’ın ‘Dünyadaki Cehennem’ olarak adlandırdığı çalışması
Ernest Fienein Karanligin Zaferi min
Ernest Fiene’in Karanlığın Zaferi adlı duvar resminden detay, İğne Endüstrisi Tarihi, İğne Esnaf Merkezi Lisesi, New York, 1938-40

Koehler’in Yaldızlı Çağ’daki ‘Grev’i

Liberal tarihçiler, işçi güçlendirme dönemlerini antik ve orta çağ sanatında “çöküş”ün katalizörleri olarak tanımlama eğilimindedir. Sosyalist gerçekçi sanatın ise çalışan insanların imajını daha doğrudan yükselttiği göz önüne alındığında, bunun nedenini görmek kolaydır: Yönetici sınıf ideolojisine doğrudan bir tehdit oluşturan, tekele, yozlaşmaya ve ücretli köleliğe karşı birleşik bir cephe tasviridir onların eserleri. Buradan hareketle, Sanayi Devrimi ile birlikte gerçekleşen işçi hareketlerini resmetmiş sanatçılara dönmek istiyorum. Başta da belirttiğim gibi, sosyal gerçekçi resimleriyle de bilinen Robert Koehler’in 1886 tarihli ‘Grev’ tablosunu öncelikle ele alacağım. Eser, Amerika Birleşik Devletleri tarih kitaplarının neredeyse hemen hepsinde sanayileşme devrimini anlatırken sıklıkla kullanılan bir resim. Amerika’nın sanayileşme ile birlikte ‘Yaldızlı Çağ’ denilen dönemine denk geliyor eserin yapılışı. Resmin ikonik oluşunu, hakkında yazılan bir kitaptan da anlayabiliriz. Wisconsin-Madison Üniversitesi’nde Sanat Tarihi fahri profesörü James M. Dennis, Koehler’in emek ve yönetim arasındaki gerilimleri tasvir eden resminin hikayesini ayrıntılı bir şekilde ele almış.

Robert Koehler min
Robert Koehler / Grev, 1886

1877’deki ulusal demiryolu grevine tanık olan Koehler, 1886’da Münih’te yaptığı büyük ölçekli ‘Grev’ tablosuna 1886 baharındaki büyük işçi ayaklanmasının etkilerini yansıtmış. Koehler’in anlattığına göre, büyük ayaklanma olarak bilinen 1877’deki büyük demiryolu grevi, polis, milisler ve federal birlikler tarafından yüzden fazla işçinin öldürüldüğü ülke çapında bir olaydı. Ressam şiddete bizzat tanık olmamıştı, ancak olaylar haftalarca Harper’s Weekly ve Frank Leslies Illustrated Weekly gibi yayınlarda ve basında olağanüstü bir şekilde yer almıştı. Tablo, fabrika sahibinin kapısında bir araya gelen işçileri tasvir ediyor. Melon şapkalı ve ipek takım elbiseli patron, bir işçinin şikayetlerini dinlemek için merdiven başında duruyor. Yetişkin ve genç erkeklerin ifade ve duruşlarında meydan okuma ve öfke görülebiliyor. Ön plandaki bir figür, bir taşı almak için öne doğru eğiliyor. Kadınlar da resimde önemli bir role sahipler. Sol ön planda bir işçinin ailesi görünüyor – bir anne ve çocukları, yırtık pırtık giysiler içinde endişeli bir beklenti içinde duruyorlar.

Robert Koehler detay 1 min

Bu tür imgelerle ressam, yoksulluğun pitoresk olarak tasvir edilmesini reddediyor. Daha da önemlisi, resimle ilgili kitabın yazarı Dennis, resmin merkezindeki kadını bir işçinin karısı olarak değil, – “yardım etme” mesleklerinin orta sınıf bir kadını olarak tanımlıyor – muhtemelen bir sosyal hizmet uzmanı, emeğin davasını destekleyen, sanayi işçilerini örgütlenmeye teşvik eden ve birçok durumda sosyalist davayı ilerletmek için çalışan kadınlardan biri olarak nitelendiriyor.

Nisan 1886’da New York’ta Ulusal Tasarım Akademisi’nde sergilenen resmin bir reprodüksiyonu, Harper’s Weekly’nin 1 Mayıs 1886 tarihli sayısında, sekiz saatlik çalışma gününü desteklemek için ülke çapında gerçekleşen gösterilere atıfta bulunan iki sayfalık bir gravür olarak çıkar. Gravür, bir kaç gün sonra, 4 Mayıs’ta meydana gelen ünlü Haymarket bombalama haberiyle orta sınıf okuyucuların evlerine ulaşır. Bu tarihi noktada, resim ve gravür, Amerikan görsel kültüründe nadiren ele alınan sınıf gerilimlerinin bir kaydını üretmiş olur. Alman-Amerikalılar anarşist harekette orantısız bir şekilde temsil edildiğinden, bir Alman-Amerikalı sanatçı tarafından Münih’te resmedilen Grev, hem Birleşik Devletler’de hem de Almanya’da sonsuza dek bu devrimci ideolojiyle özdeşleştirildi. Kuşkusuz, çalışma, iki dünya arasında benzersiz bir şekilde konumlandığı için hem Amerikan hem de Alman basınında büyük ilgi gördü – Amerika Birleşik Devletleri’nde işçiler ve kapitalistler arasında gerçekleşen endüstriyel savaşlar ve Almanya’da muhafazakar yönetim altında meydana gelen ideolojik sınıf çatışmaları.

Alfred Philippe Roll min
Alfred Philippe Roll / Madencilerin Grevi, 1880

Grev konulu göze çarpan resimlerden biri de Alfred Philippe Roll‘un 1880 Salonu’nda sergilenen ‘Madenciler Grevi’ adlı eseri. Büyük olasılıkla, o yıl Fransa’da Nord-Pas de Calais, Denain Komünü kömür sahasında gerçekleşen bir greve dayanıyor. Alfred Philippe Roll, Emile Zola‘yı etkileyen birkaç sanatçıdan biri ve en büyük romanlarından biri olan Germinali yazması için ona ilham veren ressam. Roll, grevdeki madencilerin ve ailelerinin umutsuz ve giderek daha endişe verici bir şekilde toplanmasını gösteriyor. Bir kadın, bir adamın, muhtemelen kocasının madenin kasvetli tuğla binalarına taş atmasını engelliyor. Yüzündeki korkunç ifade, belli ki kocasının tutuklanmasından korkmasını anlatıyor. Figürlerin çoğu yalınayak. Atlı askerler veya polisler var ve görünüşe göre grevcilerden birine kelepçe takıyorlar. Tüm bu karmaşanın ortasında, ön planda ellerini çenesine koymuş umutsuzlukla düşünceye dalmış bir figür var. Roll’un resmi ‘’gerçek hayattan’’ önemli ve  tanıdık bir sahne tasviri.

Eugene Laermans min
Eugène Laermans / Bir Grev Gecesi, 1893, Belçika Güzel Sanatlar Müzesi

Fransa’dan ayrılıp Finlandiya’daki bir greve uzanalım… 11 Nisan akşamı başlayan greve katılım büyük görünüyor. Laermans’ın eserinde, Koehler’in küçük işçi grubuna kıyasla büyük bir kalabalık olduğunu görüyoruz. Kadın, erkek ve çocuklardan oluşan büyük kitle ve uzakta görülen, işçilerin terk ettiği, bacası hala tütmekte olan fabrikalar var. Fabrikalar sessiz, işçiler kararlı.

Jose Uria y Uria min
José Uría y Uría / Grevden Sonra, 1895, Prado Müzesi

Bu kez İspanya’ya gidiyoruz. Diğer resimlerden farklı olarak, dışarıya ve büyük bir kalabalığa değil, içeriye bakıyoruz bu resimde… 1895 Ulusal Sergisi’nde sunulan José Uría’nın eseri, 1892 baharında Valladolid’deki Kuzey Şirket Atölyeleri çalışanlarının şehirde büyük yankı uyandıran grevinden ilham almış. Dışarıda bekleyen atlı polisler olduğunu görüyoruz. İçeride ise yerde yatan bir işçi, sol göğsünde kanayan bir yara var sanırım ve muhtemelen ölmüş. İleride görünen askerlerden birinin eylemi gibi görünüyor. Sahnenin ortasında olayın şokunu yaşayan çocuk, henüz ne olduğunu anlayamamış gibi, şaşkın ve ürkekçe askerlere doğru bakıyor. Ve çocuğuna sarılmış, onun gibi şokta, çaresiz bir eş, sahnenin derin dramatikliğini yansıtıyor.

Jose Uria y Uria detay min

20 yüzyılın başındaki hızlı sanayileşmeyle birlikte modern şehirler yeniden şekillendi. Kapitâlistler kârlarını artırmak için ücretleri düşürdüler ve vasıflı işçileri makinelerle değiştirerek Birleşik Devletler genelinde bir grev dalgasına yol açtılar. Dünyan Sanayi İşçileri (IWW) kolayca çoğaltılabilen el ilanları ve posterler kullanarak genel grevleri destekledi. Bunlardan biri olan “Kapitalist Sistem Piramidi” (1911), “çalışan” ve “herkesi besleyen” proletaryayı “size ateş eden” polis ve ordunun altına yerleştirmiş. IWW, bu kavramı Bolşeviklerin kurulmasından sadece iki yıl önce yayınlanan 1901 tarihli bir Rus broşüründen ilhamla yapmış. Gerçekten tam bir düzen özeti gibi, değil mi?

Dunya Sanayi Iscileri min
Dünya Sanayi İşçileri / Kapitalist Sistem Piramidi, 1911

Türkiye Emek Hareketi Tarihine Damgasını Vuran Afiş ve Posterler

Ülkemizin işçi ve emek tarihine yazımın ilk bölümünde biraz değinmiştim. Bu bölümde akıllarda yer eden bazı afişleri paylaşmak istiyorum. Özellikle kanlı 1 Mayıs 1977’ye damgasını vuran, sanatçı Gülsün Karamustafa’nın poster resmini baş sıraya koymak istedim. Bildiğiniz üzere, kanlı kutlamanın olduğu o korkunç günde, polisin açtığı ateş sonucu 36 kişi hayatını kaybetmişti. Karamustafa’nın aynı yıl Kızıl Bayrak Diken Kadın adlı bir başka çalışması daha var.

Gulsun Karamustafa min
Gülsün Karamustafa / 1977 1 Mayıs, 1977

Resmin hikâyesini şöyle anlatıyor Karamustafa;

‘’1977’de DİSK 10 sanatçı ve tasarımcıya 1 Mayıs için 10 adet afiş ısmarladı. Hatırlayabildiğimiz isimler de şöyle benimle beraber Emre Çağatay, Sadık Karamustafa, Gülgün ve Halis Başarır, Güler Yontan, Tan Oral. Hatta biz bir taneyle de kalmayıp birkaç afiş sunmaya çalıştık, onlar da içlerinden seçtiler. Benim bu sarı fonlu afişi seçtiler. Aslında o kırmızı afiş yetişmemişti, dikiş diken kadın afişi. O da öylece imajı tamamlanmış ama yazısı yetişmemiş bir afiş olarak kaldı. ‘77 afişlerine gelecek olursak, Sadık Karamustafa’nın afişi tam ortasında 1 Mayıs yazan dalgalanan kırmızı bir bayraktı. Orhan Taylan da sanıyorum bizimle aynı on kişilik ekipte değildi, o ayrıca AKM’nin üstüne asılan büyük pankartı yapmayı üstlenmişti yine DİSK’in isteğiyle. Sonuç olarak ben de bu afişi yaptım ama bunun bir kanlı 1 Mayıs olacağına, bir sembole dönüşeceğine dair hiçbir bilgim yoktu elbette. Hatta geçen senelerden birinde Viyana’da yayımlanan devrimci afişlerin yer aldığı bir kitaba da dahil oldu. 1900’den bu yana yapılmış 1 Mayıs için yapılmış afişlerin yer aldığı bir kitap. O zaman nereden bulduklarını sorduğumda bana küçük pankart şeklinde de basılmış bir örneğini gösterdiler. Bunu bilmiyordum. Afişin yarısı boyutunda bir pankarttı bu, demek ki o dönemde pankart olarak da basıldı, dağıtıldı; duvarlara da asıldı. Sonuç olarak 77 1 Mayıs’ı böyle kanlı 1 Mayıs’a dönüşünce ben de kendimden ürktüm nasıl böyle ileriyi gören bir afiş yaptım diye. O günden sonra bir anlam yüklendi afişe ve bir kalıcılık kazandı.’’

Gulsun Karamustafa Poster icin resim min
Gülsün Karamustafa, Poster için resim – 1977 1 Mayıs (Dikiş makinesiyle devamlı kızıl bayrak diken kadın), 1977

1 Mayıs’ın zihinlerde en çok yer eden görsellerinden biri de kuşkusuz DİSK’in ressam ve heykeltraş Orhan Taylan’a hazırlattığı çalışması. Taylan, 1978’de Dünya Sendikalar Federasyonu’nun yarışmasında da birinci seçilen afişinin hikâyesini şöyle anlatıyor;

“Bana ‘Çok acele bir afiş lazım’ dediler. Oturdum çizdim 1 saatte. Sabaha karşı da gelip aldılar afişi. Çizmesi bir şey değil, içime de sinmedi ayrıca. Daha iyi olabilirdi o afiş. Dünyayı pergelle çizdim, elleri kara kalemle çizdim. O yüzden çizim tekniği açısından hafif uyumsuzluk oldu. Dünyayı da kara kalemle çizmeliydim”

Taylan’ın 1976’da çizdiği, 1 Mayıs’ın simgesi haline gelen, bir işçinin dünyayı elleri arasında tuttuğunu gösteren afiş, bu yıl 46 yaşında.

Orhan Taylan min
Orhan Taylan / DİSK 1 Mayıs Afişi, 1976
Orhan Taylan 2 min
Orhan Taylan / DİSK 1 Mayıs Afişi

Orhan Taylan’ın çok beğendiğim bir diğer 1 Mayıs afişi DİSK’in 1 Mayıs 1980 için tasarlanmış. Kadın ve erkek işçinin en önde omuz omuza resmedilmesi gerçekten değerli bir çalışma benim için.

Ve bir yazımın sonuna daha geldim. Dünyadan 1 Mayıs afişleri eklemeden önce, Son söz olarak şunları söylemek isterim… Günümüz kapitalizmi ne kadar 19. yüzyıl ve sanayileşme devrindeki gibi değilse, bugünün işçi sınıfı da 19. yüzyıl proletaryasından çok daha farklı elbette. Zaman ve koşullar her şeyi değiştirdiği gibi, onları da değiştirdi. Yine de değişmeyen şey, tabii ki emek ve sermaye arasındaki derin uçurum ve sermayenin işçiye dayattığı haksızlıklardan doğan çatışmalar. Bu ikisi var olduğu müddetçe, emekçinin hak ettiği karşılığı alamadığı durumlarda grevler eyleme dökülmeye devam edecektir. Bu günlerde de çeşitli iş kollarından emekçilerin seslerini yükselttiğine şahit oluyorken, bu yazıyı yazarak özellikle sanat çerçevesinde geçmişe dönük bir yolculuğa çıkalım istedim. Ben araştırırken pek çok şey öğrendim yine. Umarım sizler de okurken keyif alırsınız. İyi hafta sonları.

 

Kaynaklar ve İleri Okuma:

514454 (dergipark.org.tr)

İşçilerin 51 yıl önceki adalet yürüyüşü (birgun.net)

Mücadeleci bir başlangıç (birgun.net)

The Ancient Art of Organized Labor (hyperallergic.com)

The Strike: The Improbable Story of an Iconic 1886 Painting of Labor Protest (caareviews.org)

Striking Scenes: Robert Koehler, The Strike (1886), and competing visions of labor-capital conflict in the Gilded Age – Commonplace – The Journal of early American Life

The fragility of women’s rights: how female guilds wielded power long ago (theconversation.com)

Triangle Shirtwaist Co. Factory Fire’s Legacy Under Threat | HuffPost Latest News

Triangle Factory Fire | Stephen Gardner (gardnerillustration.com)

Gülsün Karamustafa ikonik 1 Mayıs afişlerinin hikâyesini anlatıyor – Argonotlar

1 Mayıs’ın simgesi haline gelen afişi hazırlayan ressam anlattı: Çok acele lazım dediler… (cumhuriyet.com.tr)

Bir Cevap Yazın

376TakipçilerTakip Et
2,925TakipçilerTakip Et
spot_img
[td_block_10 custom_title="YAZARIN DİĞER YAZILARI" limit="6" autors_id="36" sort="popular" block_template_id="td_block_template_6"]