Cuma, Nisan 19, 2024
spot_img

En Geniş Ortaklık Zeminini Bulmalıyız

Kemalist Teyzeler’ haklı çıktı maalesef.”  cümlesiyle biten bir önceki yazının bu vurgusu, bilineceği üzre liberal ve sol liberal’lerin AKP’nin ilk yıllarında “Kemalist Teyzeler” diye gizli yada açıkça aşağılamaya çalıştıkları yaşam tarzı kaygıları artmış kadınlara yönelik bir söylemdi. Burada önemli olan “teyzelerin” “Kemalist” olup olmadıkları tek başına önemli değildi. Genel olarak muhalif kadınların hayat karşısındaki duyarlılıkları bu konjonktürde önsel bir sezgiye dönüşmüştü. Liberalleri bir kenara koyalım, çünkü tanım gereği düzen içi bir pozisyona sahiptiler. Sol liberal diye tanımlanan, bu tanımlamaya söz konusu konjonktürde pek de karşı çıkmayan bu grup zaman içinde buharlaştı diyebiliriz. Elbette yok olmadılar, kendilerine dair siyaseten bir hafıza kaybı yaratmaya çalıştılar ve kısmen de başarılı oldular.  Şimdilerde bu tayfanın önemli bir kısmı “ Kemalist teyzeler”le aynı safa düştüler, sosyal demokratçılık oynuyorlar. Bu yazılanlar bir suçlama değil elbette sadece tespit, tarih hükmünü verir.

SOSYALİSTLERİN BİRLİĞİ BAHSİNDE HAFIZA TAZELEMEK

Tarihin önemli özelliği kurgulanmasıdır. Hangi kurgunun gerçek olduğu genelde “uzun dönemde” ortaya çıkar. Ancak Türkiye sıkıştırılmış bir tarih gerçekliği yaşadığı için bu tür yüzleşmelerle çok daha kısa sürede karşı karşıya kalmak durumunda kalınıyor. Bu durumda bir hafıza tazelemeye gerek var. Çünkü, Türkiye’de sosyalist siyasetin ÖDP ile başlayan konsolidasyonunun başarısızlıkla sonuçlanması ve takip eden süreçte HDP üzerinden şimdilerde devam eden konsolidasyon sürecinin anlaşılması, görünür hale getirilmesi sosyalist siyaset açısından önemlidir. Elbette burada sosyalist siyasetten kasıt, beraber davranma pratiğine dahil olanlardır. Zira yıllardır solun birlikte davranma pratiğine dair tartışmalar sosyalist yapıların dışında gerçekleşmiştir.

BERABER DAVRANMA KÜLTÜRÜ

Beraber davranma pratiğinin şu anki örneği bilindiği üzre DİB’tir. Ancak görüldüğü kadarıyla bu platformda da sorunlar çıkmaktadır. Yazının amacı DİB’i tartışmak değil elbette. Daha önceki deneyimlerden hareketle şu söylenebilir; sol, sosyalist yapılar bu tür platformlara katılırken dayanışma, birlik vb. gibi önermeleri kabul ediyor görünmekle birlikte her biri kendi “örgütsel ego”larının engellerine takılıp kalmaktadırlar.

Ancak herhangi bir konuda beraber davranmak bir kültür meselesidir. Bu tür platformları oluşturmak için bir araya gelen yapıların kendi iç işleyişlerindeki kültürü olduğu haliyle hangi platformsa oraya taşımaları bahsedilen egonun zeminini oluşturmaktadır. Bu yapıldığında “mış gibi” yapmak görüntüsü ortaya çıkacaktır ki bu bir güven sorununu doğal olarak kimin, nasıl, hangi mekanizmalarla karar vereceği, böyle bir ortamda ayrı bir sorun teşkil edecektir. Bu konuya yeniden döneceğim.

EN GENİŞ ORTAKLIK ZEMİNİNİ BULMAK

Bu kısa parantezden sonra, bugün gelinen aşamayı nasıl algıladığımız, değerlendirdiğimiz hareket noktası açısından önem taşıyor doğal olarak. Neyle karşı karşıyayız? Bu hep sorulan bir sorudur malum olduğu üzere. Ancak eskiden bu sorunun cevabı nasıl tavır alınacağına ilişkindi, şimdi sosyalistlerin maalesef böyle bir şansı yok. Çünkü eksideyiz. Sosyalistleri bir bütün olarak düşünmemiz mümkün değil. Çok garip noktalarda ayrışıldığı herkesin malumu. Dolayısıyla her yapının kendi potansiyel kitlesi değil, sade vatandaş üzerinden düşünülmesi gerekiyor. Genel olarak sosyalistlerin ortaklaştığı tespitler her zaman isabetli olmuştur. Bu durumu bugün hayata geçirmeye başlamak kritik bir öneme sahip gibi görünüyor.

TEHDİT YAŞAMSAL 

Çünkü Siyasal İslamcılar dışında kalan herkes ciddi bir yaşamsal tehditle karşı karşıyadır. Faşizmin Hitler ya da Musolini referanslarıyla anlaşılmasının bugünü anlamaya bir faydası yok. İçinde yaşadığımız toplumun muhalifleri bir çaresizlik içinde. Sosyalistler ve HDP’nin kendi teorik önceliklerini askıya alıp, muhalif kim varsa hep beraber bir muhalefet örgütlenmesine yönelmesi gerek. DİB meselesinde çıkan sorunlar her neyse, bence yaşanan süreç açısından bir karşılığı yoktur Eksiği gediği olabilir ama içinde bulunduğumuz durum, maalesef bir burjuva demokrasisi talebi haline geldi. Bu elbette bir sosyalist teori açısından son talep bile olamaz. Ancak “hali pür melal’imiz” bu. Bu değerlendirme elbette DİB’in çabalarına karşı değil. Önemli olan bir biçimde oluşturulmuş olması ve potansiyel muhalefet ile beraber davranmaya dönük bir pratik içinde olması. Neredeysek oradan devam etmek tarihsel bir zorunluluk olarak durmaktadır. Çünkü üzerinde durmaya çalıştığımız zemin de ayağımızın altından çekilmektedir.

Bir Cevap Yazın

SON YAZILAR