Kişiliği ve yaşamına baktığımızda, kendini resimlerinin kadınsı güzellikle dolu, tasasız ve sessiz dünyasına sokup oraya sığınmış bir sanatçıyı anlatacağım bu yazımda. Viktorya dönemi Neo-klasisizm resssamı John William Godward’ın hayatına ve capcanlı, sükûnet dolu eserlerine bakacağız. Klasik Yunanistan ve Roma’nın sanat ve mimarisinden ilham alan İngiliz ressam, 19. Yüzyıl Britanya’sında yükselen Klasisizmin önde gelen sanatçılarındandı. Dönemin Avrupalı halkı, Akdeniz topraklarına yaptıkları yolculuklarla İtalya ve Yunanistan’ın antik kalıntılarını ziyaret etmiş ve geçmişin egzotik kültürlerini öğrenmişlerdi. Britanya’da Klasisizmin yükselişine yol açan da bu büyülenme olmuştu. Godward’ın hayatıyla birlikte, gelişen sanatçı yönüne eserleriyle bakalım…
9 Ağustos 1861’de doğan Godward, ressam Sir Lawrence Alma Tadema’dan ilham alarak onun Neoklasik tarzını taklit etti. Her ikisi de, antik Yunan ve Roma yaşamından alınan konuları ayrıntılı ortamlarda, özellikle mermer ve çiçekler gibi ayrıntıların dikkatli ve gerçekçi bir şekilde işlenmesiyle yerleştirilmiş tasvirleriyle tanınan “Mermer Okulu” üyeleri arasında sayılıyordu.
Ressam, John Godward ve Sarah Eborall’ın beş çocuğundan en büyüğüydü. John William Godward’ın eğitimi hakkında çok az şey biliniyor, ancak ailesi varlıklı orta sınıf ebeveynler olduğu için Wimbledon bölgesindeki birçok özel okuldan birine kayıtlı olabileceği düşünülüyor. Çizim sevgisini de okul yıllarında geliştirdiği düşünülüyor. Godward anne ve baba sevgisinin yetersiz olduğu çok katı bir evde büyümütü. Her iki ebeveyni de çok kontrolcüydü ve John William’ın çok az arkadaşı vardı. Dindar bir Hıristiyan ve kilise müdavimi olan babası hem katı hem de bağnazdı ve sözünün kanun olmasını bekliyordu. Ona göre bütün oğulları okulu bıraktıklarında onun izinden iş dünyasına atılacaklardı. John William’ın üç erkek kardeşi Alfred, Edmund ve Charles, sigorta dünyasına babalarını çok sevindirecek şekilde mutlu bir şekilde girerken, en büyük oğlu John William Godward, annesinin ve babasının gözünde, hayal kırıklığı yaratan bir başarısızlıktı. Babasıyla birlikte on sekiz yaşında sigorta memuru olarak çalışmaya başlayan, bu yabancı finans dünyasının her dakikasından nefret eden biriydi Godward. Babası oğlunun muhtemelen sigortacılık mesleğinde kalmayacağını anlayınca onun sanata olan eğilimi nedeniyle, bir sanatçı olarak zamanını boşa harcamasına izin vermek yerine, mimarlık ve tasarım okumasına karar verdi. Ebeveynlerinin gözünde bir mimar, bir sanatçınınkinden daha kabul edilebilir ve onurlu bir meslekti. Babası 1879-1881 yılları arasında seçkin bir mimar ve tasarımcı olan aile dostu William Hoff Wontner’ın yanında akşamları okumasını ayarlamıştı. Fakat John bu arada bir sigorta memuru olarak gündüz işini sürdürecekti. John William Godward, Wontner’ın güzel sanatlarla da ilgilenen oğlu William Clarke Wontner ile birlikte çalıştı ve portrelerinin bir kısmını Kraliyet Akademisi sergilerinde sergiledi. Genç John William Godward’ın, arkadaşının güzel sanatlardaki çiçek açan kariyerinden ilham aldığını ve benzer bir yolu izlemeye her zamankinden daha fazla kararlı olduğunu hayal edebilirsiniz. İki adam ileriki yıllarda iyi arkadaş olarak kalacaktı. Wontner’ın mimarlık ofisinde çalışmanın diğer bir bonusu, Godward’ın sonraki resimlerinde yer alacak olan mimari mermer unsurların gelişimine katkısı ve çizimindeki becerilerini geliştirebilmesiydi. 1881’de William Hoff Wontner ölmüştü ama oğlu, yirmi yaşındaki Godward’ı eğitmeye devam etti. Wontner’ın bir sanatçı olarak başarısı, Godward’ın yaşamak için resim yapma arzusunu daha da yoğunlaştırmıştı; fakat bu durum Godward’ın anne ve babasıyla ilişkisine zarar verecek bir karardı.
John William Godward tarafından tamamlanan en eski eserlerden biri, babaannesi Mary Perkinton Godward’ın küçük bir suluboya portresi (4,5 x 3,25 inç) idi. Babaannesi 1866’da sanatçı henüz beş yaşındayken öldü ve bu nedenle eseri tamamlamak için bir aile fotoğrafı kullandığı düşünülüyor. Alttaki portre ise arkadaşı ve öğretmeni Clarke Wonter’a ait. Godward’ın çalışmalarına olan etkisini bu resimde görebiliyoruz.
Godward’ın bir başka erken çalışması, kız kardeşini resmettiği Mary Frederica “Nin” Godward’ın Portresi başlıklı 1883 portresiydi. Sanatçı, kız kardeşini sol profilden ve omuz hizasında tasvir etmiş. Bu, Godward’ın bilinen ilk yağlı boya tablosuydu.
Godward’ın 1883 tarihli 18. Yüzyıldan Kır Evi tablosu, onun erken dönem stilini gösteriyor, onunla ilişkilendirdiğimiz Neo-klasik resimlerden çok farklı. Tarzı o kadar farklı ki, Godward’ın başka bir sanatçının eserinin bir kopyası olabilir.
1887 yılında John William Godward hayatı hakkında bir karar vermek zorunda kalmıştı. Yirmi altı yıl boyunca anne babası ve kardeşleriyle birlikte yaşamış, annesinin ve babasının otoriter kurallarına uymak zorunda kalmıştı. Ebeveynleri takip etmesini bekledikleri geleceğini planlamışlardı. Soru, Godward’ın ebeveyn prangalarını kırma ve bağımsız bir insan olma cesaretine ve iradesine sahip olup olmadığıydı. Godward’ın özgürlüğe giden yola ayak basabilmesi için için itilmeye ihtiyacı vardı. İlk baskı, Kraliyet Akademisi’nin o yılki Yaz Sergisi için resmini kabul etmesiyle geldi ve ressam 1887’nin sonlarında bu başarıdan güç alarak, Kensington, Gilston Road’daki Bolton Stüdyoları’nda kendine küçük bir atölye kurmaya karar verdi. Stüdyo alanı küçüktü ama çoğu zaman, eve dönmek yerine yerde yatardı, ara sıra sadece yeni bir giysi seti veya biraz yemek almak için ailesinin Wimbledon’daki evine dönerdi, ancak bu stüdyo ona kendi özgür alanını, bir oturma odasını sağlamıştı; düşüneceği, planlayacağı, hayatının kontrolünü geri alacağı bir yer. Godward kendi alanına taşındığında Bolton Stüdyoları kompleksinde yaklaşık yirmi ayrı atölye vardı. Sanatçılar için ideal bir buluşma yeriydi ve onlarla fikir alışverişinde bulunma ve teknikleri tartışma fırsatı verdi. Stüdyosunu yerel dükkânlardan ve East End bayilerinden satın aldığı mermerler, antik heykeller (çoğunlukla reprodüksiyonlar) ve diğer antika nesnelerle doldurarak çalışmaları için Greko-Romen ilham verici bir ortam yaratmaya çalıştı.
Godward’ın sanatının neo-klasisizme yönelmesi 1880’lerin sonlarındaydı ve bunun bir örneği, Ianthe adlı 1889 yağlı boya tablosudur. Ianthe, Ovid’in anlatı şiiri Metamorphoses’ta bahsedilen Giritli bir kızdır. Başındaki menekşe çiçek çelengi, muhtemelen Ianthe adının Yunanca kökenli olduğu ve “menekşe çiçeği” anlamına gelmesiyle ilgili.
Menekşeler Godward’ın başka bir tablosuna da konu olmuştur. 1906 tarihli dairesel çalışma, Menekşeler, Tatlı Menekşeler olarak adlandırıldı ve Godward’ın en iyi eserlerinden biri olarak görülüyor. Mor çiçekler narin sevgiyi, şefkati, alçakgönüllülüğü, sadakati, asaleti, sezgiyi ve haysiyeti sembolize eder ve genellikle Victoria Sevgililer Günü kartlarında tasvir edilir. Menekşe çiçeğinin Roma mitolojisinde özel bir yeri vardır. Romalılar bitkiye vurgu yapmışlardı ve onlar için baharın gelişini temsil ediyordu; bu süre zarfında ziyafet salonlarında çiçeklerden taç yaprakları saçarlardı. Menekşeyi aşk ve bereketin simgesi olarak gören eski Yunanlar, aşk iksirlerinde de kullanmışlar. Menekşe Zeus’un çiçeği olarak kabul edilmişti.
Godward’ın tablosu güzel ve şefkatle dolu bir duygusal tasvir, ayrıca çekici ve büyüleyici renklerden oluşuyor. Tamamiyle güzelliği anlatan bir tablo. Rengârenk mermer zeminin güzelliği, kadının giydiği hoş tunik ve kuşağın güzelliği, kadının kendisinin ve tabii ki resmin konu adı olan, elinde özenle tuttuğu menekşelerin güzelliği.
1889’un sonlarında Godward nihayet ebeveyn prangalarını kırdı ve Chelsea’de yılda yirmi dört sterline bir oda kiraladı. Chelsea, on dokuzuncu yüzyılın sonunda Londra sanat sahnesinin merkezi olarak kabul edilmişti. Godward’ın Cevap Beklerken (1889) adlı eseri dikkat çekiciydi. Bir erkek ve bir kadının yer aldığı bu çalışmanın arkasındaki garip hikâye, erkek figürünün Godward’ın erkek kardeşlerinin fotoğraflarına çok benzediği inancına dayanarak, birçok kişinin resimdeki adamın Godward tarafından yapılmış bir otoportre olduğuna inanmasıdır. Bu tasvirin bir başka ilginç yönü de, kadından cevap bekleyen erkeğin, Godward’ın modellerinden biriyle olan ilişkisine ve kadına olan karşılıksız aşkına dayandığı inancıdır.
Godward’ın 1891’deki iş çıktısı azalmıştı ve bu, çeşitli olası nedenlere indirildi. Hasta olabilirdi yahut zamanını seyahat ederek geçiriyor olabilirdi ve başka bir faktör, daha önceki resimlerinin çoğunda tek bir figür olmasına rağmen, tamamlanması daha uzun sürecek olan birden fazla figür içeren sahneleri boyamaya daha meyilli olması olabilirdi. Buna bir örnek, Godward’ın bir balkonda üç figür gördüğümüz Oyun Zamanı adlı resmidir. Tarihçiler bir kez daha, resimdeki adam ile Godward’ın erkek kardeşinin mevcut bir fotoğrafı arasında büyük bir benzerlik olduğuna inanıyorlar ve doğru ya da yanlış, bunun sanatçının bir otoportresi olabileceğini tahmin ediyorlar.
Godward, 1892’de Nişanlı adlı eserini tamamladı ve ilk kez, sonraki eserlerinin çoğunda yer alacak olan puantiyeli kuşağıyla tanıştık.
En karmaşık ve etkileyici çok figürlü resimlerinden biri olan Oyun Alanı’nı 1892’de tamamladı. Ortam, Akdeniz’e bakan mermer bir teras. Resimde, klasik bir şekilde bezenmiş yedi bakirenin dinlendiğini görüyoruz. Üçü yerde oturmuş sohbet ediyor ve antik mafsal oyunu oynuyor, sağda iki kadının küçük bir çocuk için atlama ipi tuttuğunu görüyoruz. En solda, mermer eksedranın üzerinde yatan başka bir kadının bir müzik aleti çaldığını görüyoruz.
Ve başka bir resim, Evet mi Hayır mı? Resimdeki erkek figürünün yine bir otoportre olduğuna inanılıyor. Eserin temasının Godward’ın modellerinden biriyle ilişkisi olduğu düşünülüyor. Ressamın kadına olan sevgisi karşılık bulmamıştı ama o aşkının peşinden gitmeye devam etti ve geri dönüp dönmeyeceği resmin başlığının temelini oluşturuyordu. Model, ailesini terkedip birlikte İtalya’ya gittiği sevgilisi olmalı. Godward’ın ressam olması ailesini büyük ölçüde kızdırmışken, sevgilisiyle İtalya’ya gitmesi ailesinin onunla tüm bağlarını koparmasına yetmişti.
Ressamın Pyrallis tablosunda ölümsüzleştirdiği gizemli sevgilisi ve modeli Dolcissima, adeta onun ilham perisiydi. Yumuşak, pembe renkli kumaştan oluşan örtüsü ve aşağı bakan yüz ifadesi ile Pyrallis tablosunda, penceresinin ötesindeki sakin sulardan ve soğuk beyaz mermerden yansıyan parlak güneş ışığı, modelin yüzünde ve boynunda ince bir gölge ve sıcaklık etkisi yaratıyor. Işığın ve rengin bu zekice etkileri, Akdeniz güneşi izlenimine katkıda bulunuyor ve resmin Roma’da yapılmış olması önemlidir.
Godward’ın Roma’da yaşarken tamamladığı ilk eserlerden biri, 1912’de yaptığı düşünceli bir rahibeyi tasvir eden Venüs’e Bir Adak adlı tablosuydu. Ressamın Roma aşk tanrıçasına saygısını ifade eden tablodaki figürün giydiği mor diafanöz tuniğin kumaşı Coa vestis, adını geldiği yer Yunan adası Kos’dan alan ve bir Akdeniz güvesi olan Pachypasa otus‘un ipeği kullanılarak yapılan eski bir kumaş türü. Godward’ın figürlerindeki kumaşların ve mermerlerinin mükemmelliği, onları çok iyi araştırıp gözlemlemesinden gelir. Rahibe figürü Arles, Venüs’ün bronz heykeline pembe ve kırmızı güllerden oluşan bir vazo sunarken görülüyor. Godward’ın bu iş için kullandığı modelin onunla birlikte İtalya’ya seyahat eden kadın olması muhtemeldir.
1898 tarihinde yaptığı Miss Ethel Warwick adlı portre, sanatçının o dönem sıklıkla tercih ettiği modeli olan aktrist Ethel Warwick’tir.
Godward İtalya’daki bir döneminde natürmort ile daha çok ilgilenmeye başlamıştı. Taze meyvelere pazar yerlerinde kolayca erişilebilirdi ve resimlerinde giderek daha fazla ortaya çıktılar.
Godward’ın eserlerinin çoğu, klasik ortamlarda kadınların tek figür tasvirlerini içermesine rağmen, bazı saf manzaraları ve deniz manzaraları içeren resimler de yaptı. Buna bir örnek, 1913’te tamamladığı Kayalı Deniz Manzarası, Capri‘dir.
Godward’ın modelleri süslü, düşüncelere dalmış, zevk içinde yaşayan kadınlar değildi sadece… Onları sanatla, güçlü kadın imajıyla, aşkla ve doğa sevgisiyle bütünleştirmişti. Örneğin aşağıdaki resimlerinde bu özellikleri görebiliriz. Heykel yapan, resim çizen, harp çalan kadınlar ve nöbet tutan bir kadın.
Sanatçı hayatı boyunca birçok çıplak figür resmi de yapmıştı ve son resimlerinden biri, ölüm yılı olan 1922’de tamamladığı Sahildeki Çıplak adlı resmiydi.
Godward, 1921’in başlarında İngiltere’ye döndü. Hayatı İspanyol Gribi, uykusuzluk ve kronik dispepsi ile fiziksel ve zihinsel olarak şiddetli depresyon nöbetleri ile geçmişti. Onun klasik tür resimleri, modern resmin ve Picasso’nun yükselişiyle halk tarafından gözden düşmüştü. Hayatı boyunca içe dönük olan ressam, kendisini boşaltacak yakın arkadaşı olmadığı için, moralini bozan her ne ise ve nasıl hissettiği ile ilgili ruhsal hali hiç konuşulmadı. Godward sonunda hayata devam etmek için bir neden göremedi ve 13 Aralık 1922 Çarşamba günü gazla intihar ederek yaşamına son verdi. Ressamın “Dünya ben ve Picasso için yeterince büyük değil” yazılı bir intihar notu bıraktığı söylenir.
Godward’ın ölümü, annesi ve kardeşleri tarafından düpedüz kalp kırıklığıyla değil, en büyük oğlunun intiharının aileye getirdiği utanç duygusuyla karşılandı, öyle ki yaşlı annesi onu tüm aile kayıtlarından yok etti ve onunla ilgili tüm fotoğraflarını da yok etti.
Yalnızlıkla iç içe bir hayat süren ressamın belki de İngiltere’yi terk etmesinin sebebi oranın atmosferinden uzaklaşıp, hayallerindeki dünyayı resimlerinde yarattığı İtalya’nın ona daha iyi gelmesiydi. Godward’ın eserleri zevkle ilgiliydi. Mavi Akdeniz’e bakan büyüleyici güneşli ortamlarda, renkli çiçeklerle çevrili el değmemiş mermerler ve güzelce süslenmiş kadınlar. Hepsi onun düşlerindeki sığındığı dünyayı yansıtıyordu. Godward, arkeolojik olarak mermer yüzeyleri doğru bir şekilde oluşturması ve modellerindeki klasik tuniklerin akıcı hareketiyle tanındı. Akdeniz’e has kumaş türünü eserlerindeki kadınların üzerinde sanki gerçekmişçesine detaylı bir biçimde resmetti. Onun resimlerindeki kadınlar düşünceli, düşlere dalmış ya da o dünyada sıkıntılara sırt çevirmişçesine yaşıyordu.
Üzücüdür ki, Godward resimlerini yaşadığı ve sevmediği gerçek dünyanın yerini alacak hayali bir dünya olarak ve iç dünyasına bir köprü olarak yarattı. Bir anlamda, sanatı bir kaçış biçimiydi. Endişeli, yalnız ve sıkıcı dünyasının yerine, son derece huzurlu bir döneme ait idealize edilmiş resimler yaptı. 22 Aralık 1922’de Godward, belki de sonunda resimlerinde yaşattığı kendi özel dünyasına girdi ve sonunda depresyon, yalnızlık ve mutsuzluğundan kurtuldu.
John William, stüdyosuna sadece 100 metre uzaklıktaki Londra’daki Old Brompton Mezarlığı’na gömüldü. Babası 1904’teki ölümünden önce kendisine orada bir mezar arsası satın almıştı. Öldüğü sırada babası ve kız kardeşi Nin’in oğullarıyla birlikte bu aile arsasına dahil edildi. Godward’ın annesi Sarah Eborall 1935 yılına kadar yaşadı.
Yazımı güzellik kavramına dair, öznenin kendi duygu dünyasından ve görsel penceresinden baktığı bir sözle ve sanatçının bilinen resimlerinden biriyle bitiriyorum. ‘’Güzellik, izleyicinin gözündedir.’’ derken, baktığınız güzelliklerin keyfine varmanız dileğiyle, sanatla kalın.
Kaynaklar
John William Godward (British, 1861-1922) (christies.com)