Salı, Ekim 8, 2024
spot_img

Geleceği Kurmak İçin 1 Mayıs

...yurttaşlık bilincine, yasal, anayasal haklara saldıran, biat kültürünü yerleştirmeye çalışan iktidara karşı verilecek her mücadele sınıfsal olduğu kadar yurttaş olma mücadelesidir.

Korona salgını, bölgemizde yaşanan savaşlar, halkların yaşadığı ekonomik kriz ve gericiliğin, faşizmin etkisini artırdığı koşullarda 1 Mayıs’ı karşılayacağız. Dünyada ve ülkemizde bir avuç sermaye sahibinin devletlere, sermaye yanlısı uluslararası kurumların propagandasına dayanarak yarattıkları düzen dökülmeye başladı. Neo liberalizmin sonuna gelindiğini tartışan bu çevreler kapitalizmin devamı yönünde yeni arayışlara dünyanın birçok noktasında irili ufaklı emek hareketleri, hak mücadeleleri de yükseliyor.

Yunanistan’da ücret artışı talebiyle iş bırakan işçiler taleplerini kabul ettirirken, Belçika’da işçiler zam talebiyle genel greve gittiler. ABD’de en fazla işçi çalıştıran şirketlerden biri olan Amazon’da işçiler yarattıkları örgütlenme pratiği ile işyerine sendikayı sokarken Latin Amerika’da işçiler barınma haklarını da taleplerine eklediler. Ülkemizde de özellikle 2018 yılı ortalarından itibaren başlayan, korona salgını ve Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasıyla büyüyen yoksullaşma karşısında son üç ay içerisinde 120’den fazla işyerinde iş durdurarak, greve çıkarak sermayeye ve iktidara yanıt vermeye çalıştılar. Geçtiğimiz yılın sonlarına doğru birçok kentte gördüğümüz geçinemiyoruz, barınamıyoruz diyerek sokağa çıkanları da düşündüğümüzde içten içe kabaran bir öfkenin varlığı görülmektedir.

Sınıf mücadelesinin bir parçası olarak sürekliliği ve ısrarıyla cinsiyetçi söylemlere, günden güne artan kadın cinayetlerine, kadının çalışma yaşamının ve eğitimin dışına itilmesine karşı yaşan ve hak mücadelesini yükselten kadınların talepleri; doğanın tahrip edilmesine ve sömürü alanına dönüştürülmesine karşı verilen çevre ve yaşam mücadelesi örnekleri insan onuruna yakışır bir gelecek için toplumun her kesiminden insanların bir biçimde seslerini duyurmaya çalıştığını göstermektedir.

Birçok alanda görülen bu mücadeleler çekim merkezi olacak, derleyip toparlayacak siyasi bir muhalefet ve mukavemet hattından yoksun oldukları için yerel ve lokal olarak kalmakta, sistemin sorgulanması ve değiştirilmesi noktasına ulaşamamaktadır. Bu koşullarda 1 Mayıs’a giderken tüm devrimci, sosyalist, yaşamdan ve emekten yana olanların ortaya çıkan toplumsal mücadeleleri bir araya getirmek için adım atmaları zorunludur. Mücadeleleri bir araya getirmek ve bunun üzerinden sisteme yönelik muhalefeti yükseltmek için öncelikle bu noktada iddiası ve sözü olanların bir araya gelmeleri gerekmektedir. Saray/AKP/MHP iktidarının ve sermayenin tüm ideolojik, siyasi ayrımlarını bir kenara bırakarak emekçilere, kadınlara, çevre ve yaşam savunucularına, emeklilere, öğrencilere karşı birlikte tavır aldıklarını/alabildiklerini göz ardı etmeden ve bunların tümüne karşı geleceği kurmak için 1 Mayıs demeliyiz.

İKTİDAR YOKLUĞU NORMALLEŞTİRİYOR

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık 2021 yılında 6 milyon haneye yardım yapıldığını açıkladı. %94’ü nakdi olan yardımların geri kalanı yakacak, barınma ve gıda yardımı olarak verilmiş. TÜİK verilerine göre Türkiye’de ailelerin ortalama 3.3 kişi olduğu dikkate alınırsa 20 milyon insan yardımlarla ayakta duruyor. Büyük olasılıkla bu yıl sayı daha da artacaktır. Enerji Sen’in işten atılan işçilerle başlattığı direniş ve Moda Sahnesi’nin elektriklerinin kesilmesi sonrası 4 milyona yakın hanenin elektriklerinin, 1 milyondan fazla abonenin de de doğalgazının kesildiğini öğrendik. Enerji şirketleri kamudan aldığı elektrikle yalnızca aboneleri değil devleti de soymaya devam ettiler. 2022 Ocak ayından itibaren yürürlüğe giren elektrik zamları dikkate alındığında bu yıl çok daha fazla abonenin elektriklerinin kesilmesi olasıdır. Enerjideki soygunu göstermesi açısından not düşmekte yarar görüyoruz; 3 ay içeresinde kamusal alanlarda kullanılan elektriğe yapılan %376 zamla vergilerimiz enerji şirketlerine aktarıldı. Geçiş garantili köprüler, hasta garantili hastaneler, yolcu garantili havaalanları örneklerinden gördüğümüz soygunun bir benzeri enerji alanında da yaşanıyor.

Ülkemizde açlık sınırının 5 bin TL’yi geçtiği dikkate alınırsa çalışanların %80’e yakınının yoksulluk sınırının yarısı kadar bir ücrete mahkum edildiği ortadadır. Tüm bunlar olurken Saray/AKP/MHP iktidarı itibar artırıcı faaliyetlerine devam ederek millet bahçelerine 6 ayda 1,4 milyar harcadı. SGK kamu ve özel hastanelere gönderdiği Sağlık Uygulama Tebliği ile Kovid-19 nedeniyle hastaneye ve yoğun bakım servislerine yatan hastalar için bakım ücreti ödenmeyeceğini bildirdi. Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu katıldığı bir toplantıda “Bugün teknoloji açısından, mühendis ihraç eden ülke haline geldik.” dedi. Salgının devam ettiği koşullarda salgın nedeniyle hastanede, yoğun bakımda yatan hastalar için ödenen bakım ücretine göz diken, kendi yurttaşı mühendisi ihraç ürünü olarak gören iktidar sağlık hakkını yok sayarken, insanlarına yeterli çalışma olanağı yaratmazken insana ne kadar değer verdiğini de göstermektedir.

Son olarak Gezi Direnişi davasında gördüğümüz ceza vermeye koşullanmış bir yargılamada yaşanan hukuksuzluk iktidarın yargı eliyle hukukun yok etmeye, hukuksuzluğu normalleştirmeye yönelik ısrarıdır. HDP Milletvekili Garo Paylan’ın ‘Ermeni soykırımı tanınsın’ teklifini reddeden TBMM Başkanı Mustafa Şentop ‘provokasyon’ nitelemesi yaparak bir milletvekilinin teklifinin görüşülmesini engellerken, İstanbul Valiliği 2011 yılından biri düzenlenen 24 Nisan Anma etkinliğini yasakladı. Güncel çıkarlarına, uluslararası gelişmelere göre siyaset uygulayan iktidar temel haklarımızı gasp ederken, yokluğu, yoksulluğu normal kabul ettirmeye veya kendi dışında gelişiyormuş gibi göstermeye çalışırken sorumluluktan kurtulmaya çalışıyor.

Yoksulluğu ve açlığı büyüten ekonomi politikalarının sorumlusu, hatta mimarı olan iktidar karın tokluğuna yaşamayı, yardımlarla ayakta kalmayı normalleştiriyor. Yaşamak denilen şeyin yalnızca karın tokluğu ve barınmak olmadığını; sosyal, kültürel, sanatsal, sportif, turistik vb. faaliyetleri de içerdiğini bilincimizden söküp atmaya çalışan iktidar devlet kurumlarıyla birlikte gerici, faşist yapıları da bu amaç için seferber ediyor. Bireylere ve topluma görevler, sorumluluklar yükleyen, sık sık bunu anımsatan iktidar ve sözcülerin devletin yurttaşlara karşı sorumluluğunu, görevlerini unutturmaya alışıyor. Bu nedenle yurttaşlık bilincine, yasal, anayasal haklara saldıran, biat kültürünü yerleştirmeye çalışan iktidara karşı verilecek her mücadele sınıfsal olduğu kadar yurttaş olma mücadelesidir.

21.12.2020 tarihli değerlendirmemizde, “Gerek pandemi gerekse de sosyalistlerin öznel durumu nedeniyle topyekûn bir sokak muhalefeti bugün için zor görünse de yerellerde gelişen bugünkü eylemlilikleri aşan bir hareketlenmenin oluşması imkân dahilindedir.” yazmıştık. Aradan geçen iki yılda genellikle seçimlere yönelik ittifak görüşmeleri, tartışmalar yürütülse de sokağa dönük bir sokak muhalefetinin yaratılması yönünde adımların yeterli olmadığı açıktır. 1 Mayıs’ın ve sınıf mücadelesinin tarihsel birikimiyle ve kültürüyle bugün bir araya gelmeyeceksek ne zaman geleceğiz? Bugün ortak bir mücadelenin olanaklarını nasıl yaratacağımızı tartışıp, bir yol bulmayacaksak ne zaman tartışacağız?

SAVAŞ İKTİDAR ARACIDIR

Dünyada savaşları çıkaranlar mutlaka bir gerekçe de yaratırlar. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı da, Suudi Arabistan’ın Yemen’e saldırısı da, İsrail’in Filistin’e saldırısı da, ABD öncülüğünde çok sayıda ülkenin ve Arap işbirlikçilerinin Suriye’ye saldırısı da ya demokrasi, ya insan hakları, ya terör tehdidi vb. gerekçelere dayandırılıyor. Saray/ -AKP/ -MHP iktidarı Rusya Ukrayna savaşının yarattığı uluslararası yeni dengeleri kullanarak Kuzey Irak’a operasyonlara yeniden başladı. Görünen o ki bazı noktalarda ABD ile görüşülmüş ve Barzani ile de mutabık kalınmış. Son günlerde Kuzey Irak Kürt yönetimiyle sık sık görüşüldüğü de dikkate alındığında iki tarafın da iktidar için bu operasyonu başlattığı söylenebilir. Irak merkezi hükümetinin Türkiye’ye nota vermesi ve işgalci olarak nitelemesi şimdilik etkili olmayacak gibi görünüyor. Fakat Rusya’ya uygulanan ambargolar nedeniyle ortaya çıkabilecek gaz ve petrol sıkıntısının çözümü için önemli aktörlerden birinin de Irak olduğu ve iktidarın bu konuda aktif rol alma isteği düşünülürse önümüzdeki günlerde yeni gelişmeler de beklenebilir.

Ortadoğu’da Rusya’nın, İran’ın, Kuşak ve Yol projesi nedeniyle Çin’in varlığı, Arap ülkeleri tarafından Esad’ın kalıcı olduğunun kabulü gibi çok sayıda etken yeni politik tercihlerin oluşabileceğini de gösteriyor. Son olarak Suudi Arabistan ile Çin arasında yapılan görüşmelerde iki ülke arasındaki ticaretin Çin yuanı ve Suudi riyali ile yapılması yönünde anlaşma imzalanmıştı. Bu arada ABD Rusya’ya uygulanan ambargo nedeniyle petrol arzının düşmemesi için Suudi Arabistan’ın üretimi artırması ve OPEC içinde Rusya’nın tecrit edilmesi önerilerini Suudi Arabistan reddetti. ABD’nin Rusya ve Çin ile girdiği ekonomik, siyasi, politik hegemonya savaşında ortaya çıkan gelişmeler ve Rusya’ya uygulanan ambargo nedeniyle enerji ve gıda ürünlerinde yaşanan küresel açık (tedarik zincirlerinin kopması da eklenince) ülkelere/iktidarlara yeni hamle fırsatları da yarattı. Cemal Kaşıkçı cinayeti sonrası çoğu Suudi kraliyet ailesi üyesine ABD’nin yaptırım uyguladığını anımsatmak isteriz.

Cemal Kaşıkçı davasının Suudi Arabistan’a gönderilmesi sonrasında Suudi Arabistan’ın Türk ürünlerine yönelik ambargoları kaldırdığı açıklandı. Turizm, mobilya ve inşaat sektörü sözcüleri sevinçlerini belirttiler. Bir ülkenin hukuku çiğnemesi, egemenlik göstergesi olan mahkemelerinin yetkisinin yok sayılıp bu ülkede işlenen cinayet davasını başka bir ülkeye devretmesi karşısında sermayenin yaklaşımının sınıfsal olduğunu gösterdiği gibi savaş ve çatışmalardan kimlerin kazandığını da göstermektedir.

22.11.2021 tarihli ‘Yoksula Haram Varsıla Helal’ başlıklı yazımızda, “Merkel döneminde Almanya’da Ziraat Bankası’na atanan yöneticiler geri çevrilmiş, deyim yerindeyse kayyum atanmıştı. Ayrıca varlık barışı kapsamında Türkiye’ye para gönderenler hakkında soruşturma açılmış, gri pasaportla Avrupa’ya gönderilen kişilerle ilgili davalar açılmıştı.” yazmıştık. Geçtiğimiz hafta Almanya Finans Denetim Kurumu, kara para aklanmayla ilgili yasalara uyulup uyulmadığını denetlemek için Ziraat Bankası’na görevli atadıklarını duyurdu. Yapılan duyuruda Ziraat Bank International AG’nin Para Aklama Yasası’na uyma bildiriminde bulunmaması gerekçe gösterildi. İktidarın AB’ne dönük politik, siyasi hamlelerinin önünü kesmek için atılmış bir adım görünen bu karar aynı zamanda uluslararası siyasi değişimi kendi çıkarları için kullanmaya çalışan iktidarın uluslararası alandaki dayatmasını da göstermektedir.

1 Mayıs’a giderken emek politikalarının, emekçilerin haklarının ancak barışla mümkün olduğu gerçeğini öne çıkararak ülkede ve dünyada barışın savunulmasın da sınıfsal bir talep olduğunu daha güçlü ve örgütlü olarak dile getirmek zorundayız.

Bir Cevap Yazın

[td_block_10 custom_title="YAZARIN DİĞER YAZILARI" autors_id="29" limit="6" block_template_id="td_block_template_6"]

Haftalık Siyasal Durum Değerlendirmesi

[td_block_social_counter style="style8 td-social-boxed td-social-font-icons" twitter="mukavemetdergi" tdc_css="eyJhbGwiOnsibWFyZ2luLWJvdHRvbSI6IjMwIiwiZGlzcGxheSI6IiJ9fQ==" open_in_new_window="y" block_template_id="td_block_template_1" social_rel="" facebook="mukavemetdergi" manual_count_facebook="4216" instagram="mukavemetdergi/" manual_count_twitter="6269" manual_count_instagram="944"]