Katar, Brezilya, Şili, Lübnan, Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri, Irak, Hindistan, Kolombiya, Rusya, Tayland, ABD, Kuveyt, Suudi Arabistan, Umman, Güney Afrika, Mısır, Bahreyn… liste böyle başlıyor ve devam ediyor. bu liste gelir dağılımının en adaletsiz olduğu ülkeler listesi… daha doğrusu nüfusun en varsıl %1’inin gelirden aldığı pay oranlarını gösteriyor.
liste başı Katar’da en varsıl %1 gelirin %29’unu, Türkiye’de en varsıl %1 gelirin %23,4’ünü alıyor. ülkelerin benzerliği de dikkat çekici değil mi? dünyanın süper gücü, özgürlükler ülkesi abd 12. sırada, bir başka süper güç rusya 10. sırada… ilk 20’deki ülkelerin büyük çoğunluğunun petrol ve doğal gaz üreticileri olduğunu da eklemeliyim. ekonominin büyüklüğü, küçüklüğü veya nüfusun azlığı, çokluğu ölçüt değil. bir ülkenin gelir dağılımının niteliğidir vurgulamak istediğim…
anımsarsınız; 2012-13’lü yıllara kadar iktidar sözcüleri, kalemşörleri sürekli kişi başı gelirin nasıl arttığını, 2002’de 3 bin doların altında olan kişi başı yıllık geliri 12 bin dolarlara çıkardıklarını anlatır, hızını alamayanları dinlerken neredeyse 2002 yılı öncesinde kıçımızı örtmek için incir yaprağı kullandığımızı düşünecek noktaya gelir, dünya gerçekliğinden kopardık…
o günlerden bugüne geldiğimiz noktada kendileri de gerçeklikten koptular. artık ‘hava atacak’ bir öyküleri yok; zaten 4-5 yıldır, özellikle 2019’dan bu yana ekonomi, kişi başı gelir, “bizden önce buzdolabı mı vardı?” gibi hamaset sözlerini duymuyoruz. bu yüzden de seçmene, yurttaşlara dünya işleri yerine ‘ahiret işleri’, ‘vatanseverlik’ öğütlemeye, önermeye başladılar…
fakat çelişki daha da derinleşti ve insaf sınırlarını zorluyor. TÜİK’e göre 2020 yılında kişi başı gelir tl. bazında %15 artmış!!! fakat dolar bazında %6,7 azalmış ve 8.599 dolar olmuş. (bunu 8.600 diyelim)nüfusu 83 milyon olarak alırsak 713 milyar dolar oluyor… listedeki en varsıl %1’in aldığı % 23,4’lük pay 167 milyar dolar oluyor. başka bir anlatımla türkiye’de 830 bin kişi 713 milyar doların 167 milyar dolarını alıyor, 82 milyon 170 bin kişi de 546 milyarını alıyor…
toplam gelir üzerinden düz mantık düşününce 4 kişilik bir ailenin payına düşen yıllık gelir 34.400 dolar, yani 275.200 tl. oluyor… en varsıl %1’i hariç tutulup 546 milyar dolar, 82 milyon 170 bin kişiye bölünmüş olsa 6.644 dolar kişi başı gelir olmalıdır. bu veriler bizim payımızın ne kadarının çalındığını gösteriyor. 4 kişilik bir ailenin payı 26.576 dolar oluyor; döviz kurunu 8 tl. alırsak bu dört kişilik ailenin payına yıllık 212.608 tl. düşmesi gerekir. elbette yasal kesintileri, yapılan işin niteliğine, göre ücret farklarını, deneyimi vs. yok saymıyorum. (gelir üzerinden mutlak bir eşitlikten söz etmiyorum)
fakat gelir dağılımındaki adaletsizlik nüfusun tüm katmanlarına yayılmış durumda. aynı işyerinde, aynı işi yapan çalışanlar arasında bile ciddi gelir farkları yaratılıyor… neresinden bakılırsa bakılsın aylık geliri 3.000 tl ve altında olan ülke nüfusunun yarıya yakınının kişi başı yıllık geliri 1.100 dolar dolayındadır (4 kişilik aileler)… son günlerde yoğun olarak yurttaşlara ahiret, vatan sevgisi vb. propagandası yapanların yaşam koşullarıyla bizim koşullarımızı karşılaştırmamız gereken bu noktadır. bizim hakkımız olan ve payımıza düşen sürekli yoksulluk ve kalıcı açlık mıdır…?
kamudan, şirket yönetimlerinden, bakan yardımcısı, cumhurbaşkanı danışmanı gibi sıfatlarla 3-4 maaş alanları, vergi affıyla, desteklerle, müşteri/ yolcu/ araç garantili işlerle servetine servet katılan yurttaşlardan neyimiz eksik diye sormak zorundayız.
salgın günlerinde emekçileri ücretsiz izinle, kısa çalışma ödeneğiyle karın tokluğuna, kod:29 ahlaksızlığıyla açlığa tutsak edenler bu ülkenin varsıllığına el koyarlarken, iktidar bu sömürü çarkını koruyup, kollarken, yardım ve yataklık yapıyor. bu yüzden çalışanlar, köylüler, işsizler, yoksullar olarak ulusal gelirden bizim payımıza düşeni almak için ortak bir yol, sömürü ve soyguna karşı ortak bir mukavemet yaratmak zorundayız.
önümüzdeki günlerde ekonomik kriz tam anlamıyla buhrana dönüşme tehlikesi taşırken, hem ortaya çıkacak işsizlik ve yoksulluk dalgasına karşı dayanışma, hem de işsizlik ve yoksulluğun sorumlusu olan bu sömürü düzenini değiştirmek için tek yolumuz birlikte bir mukavemet hattı yaratmak… bize önerilen ve dayatılan gerici, ırkçı toplum modeli ve soyguna karşı adaleti, eşitliği, barışı, laikliği savunmak dışında çıkışımız yoktur…