Cuma, Mart 29, 2024
spot_img

Kaosun Yeni Adları: Pandemi, Plandemi, Sindemi, İnfodemi

Üretim bantlarını, tedarik zincirlerini, aşının patent haklarını koruyarak ve sömürüye dayalı, ekosisteme saygısız mevcut uygarlığımızı sürdürerek pandemileri durdurmak mümkün değildir. Kartların yeniden dağıtılmasına değil, oyunun kökten değiştirilmesi gerekiyor.                                                        

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Dünya Güvenli Kürtaj Günü nedeniyle 28 Eylül’de Twitter hesabından kısa bir mesaj paylaşmış:

“Dünya Güvenli Kürtaj Günü’nde Tekrar Haykırıyoruz: Bedenlerimiz Üzerinde Söz Hakkı Yalnızca Bizimdir!”

Bu kısa mesajın altında da TTB’nin konuyla ilgili açıklamasının linki yer alıyor[i]. Linkin tıklanma sayısı çok düşük[ii], oysa TTB açıklaması oldukça derli toplu, kürtaj ülkemizde yasal olmasına rağmen kadınların hizmete ulaşmasındaki zorluklar özetle sunulmuş. TTB’nin bu mesajının altında “kürtaj cinayettir” savunucularının yorumları olması şaşırtıcı olmazdı. Oysa mesajların hemen tümü kürtaja değil aşı yapılmasına karşı çıkanların çığırışlarından oluşuyor. Yazımı kirletmemeleri için bu çığırışlardan seçtiğim örnekleri dipnotlara gönderdim; gözden geçirmenizi öneririm![iii]

Fanatik aşı karşıtlarının çoğu kendilerini “büyük oyunu” bozan özgürlük savaşçıları olarak tanımlıyor. Ve elbette kendilerini aşı karşıtı olarak tanımlamıyorlar; onlara göre COVID-19 aşısı, küresel emperyalizmin dünya halklarını dize getirmek, insanların genlerini değiştirmek için geliştirilmiş, içeriği belli olmayan bir biyolojik silahtır. Pandeminin kendisi ve aşılar Bill Gates, ABD ve Çin triumvirliği [iv] tarafından tasarlanmış insanlık tarihinin en kapsamlı ve sinsi büyük planıdır; Dünya Sağlık Örgütü ve Pfizer firması bu planın uygulayıcı baş aktörleridir. Açıkça ifade etmekte beis görmüyorum; bu yazımın amacı bütün bu zırvalıklara cevap veren, sırtını bilime dayayan bir makale yazmak değildir; bu amaca yönelik olarak dünyanın sayılı halk sağlığı, epidemiyoloji, viroloji, enfeksiyon hastalıkları uzmanı bilim insanları yeterince sağlam kanıta dayalı çalışmalar yayımladılar. Ülkemizde de başta TTB olmak üzere, bazı tıp uzmanlık dernekleri ve cesur bazı bilim insanları bu araştırma sonuçlarını açık yüreklilikle kamuoyuyla paylaştılar[v]. Sayıları az, sesleri çok çıkan bazı tıp doktorlarının aksi yöndeki açıklamalarının, hekimlik ahlakları ve ağır kişilik kusurlarıyla tanımlanabileceğini düşünüyorum.

2021 Ekim’i itibarıyla 184 ülkede 6 milyar doz aşı uygulandı. Dünya nüfusunun %39,1’inin yeterli aşıya ulaşılabildiği görünüyor. İstatistiğin şaşmaz bir kuralı vardır; ortalamalar ve büyük sayılar yoksulluğun, eşitsizliğin, sefaletin, açlığın, sömürünün dramını gizler. Bu nedenle dünya nüfusunun %20’sini oluşturan en yoksul 52 ülkenin aşılama oranının %3,5 olduğu gözden kaçıverir[vi].

Ülkemiz Sağlık Bakanı 2 doz aşı olanların nüfusa oranının %50 seviyesini geçtiğini söylüyor. Ancak verdiği bu oran nüfus kayıt sisteminde yer almayan, Göç İdaresi Müdürlüğü’nün kayıtlarındaki 3,5 milyon göçmeni ve kaçak olarak ülkeye giren sayısı belirsiz kişileri kapsamıyor. Yani aşıya dayalı bir toplum bağışıklığından oldukça uzak görünüyoruz. Nedir, Sağlık Bakanlığının açıkladığı tüm bu rakamlar bize güven vermiyor. Sebebi açık, ne Covid-19 vakalarının ne de aşılanan kişilerin demografik verileri açıklanmıyor. Bir pandeminin bilimsel kriterlerle izlenebilmesi için hastalığı geçirenlerin ve aşılananların yaş, cinsiyet, meslek, şehir, kronik hastalık varlığı gibi verilerinin bilim dünyası ile paylaşılması zorunludur. Oysa Sağlık Bakanlığı bu verileri “devlet sırrı” gibi saklamayı sürdürmektedir[vii].

Covid-19 pandemisi bizi üç “demi” ile tanıştırdı: Sindemi[viii],  infodemi[ix] ve plandemi[x]. Pandeminin çok kötü yönetilmesi neticesinde patlayan infodemi, dünyanın pek çok ülkesinde aşı ve bilim karşıtlığına yol açıyor. Oranları ve sayıları ülkeden ülkeye değişen plandemiciler, küresel çapta aşıya dayalı bir bağışıklık oluşmasını engelliyorlar. Aşı arzının ilaç tekellerinin elinde olması, pandeminin siyasallaştırılması, bazı ülkelerin gerçek vaka sayılarını gizlemesi, hükümetlerin iş dünyasının ekonomik çıkarlarını insan sağlığının önüne koyan kararları plandemicilerin elini güçlendiriyor. Dahası birey ve fikir özgürlüğünü temel argüman olarak kullandıkları için özellikle sosyal medya üzerinden kolayca yayılıyor ve hatta örgütleniyorlar.

Plandemiciler aşı müteredditlerini belirgin bir şekilde etkiliyorlar; pandemi yönetiminin karar verici mercileri, bilim insanlarının uyarı ve önerilerini siyasi çıkarlara ve kapitalizmin işine gelecek şekilde uyguluyorlar. Bunun sonucu olarak “kafası karışıkların” sayısı giderek artıyor. Aşı olmaktan, PCR testi yaptırmaktan, maske takmaktan, karantina kurallarına uymaktan imtina edenler dünyanın pek çok ülkesinde ağır bir halk sağlığı sorunu halini almış durumda. Kendilerini “ilaç kartellerinin planlarını bozan, büyük oyunu görebilen şövalyeler” sayan toplum kesimleri, doğal/bitkisel tedavi, homeopati, hacamat, akupunktur, reiki vb. “alternatif tıp” uygulamalarıyla büyüyen milyarca dolarlık bir başka endüstrinin borazanlığını üstlenmiş durumdalar.

Hükümetler pandemi kaosunu yönetmekte zorlanıyorlar; zorluğun sebebi ne yapılması gerektiğini bilmemelerinden değil; bilakis çok iyi bildiklerine emin olabilirsiniz[xi]. Hükümetlerin salgın yönetimindeki bocalamalarının sebebi şudur: Üretim bantlarını ve tedarik zincirlerini aksatmadan, küresel sermayeyi kızdırmadan pandemiyi iyi yönetmenin bir yolu bulunmuyor. Hal böyle olunca hükümetlerin aldığı tedbirler ekonominin çarklarını kırmayacak polisiye tedbirlerden ibaret kalıyor: Maske takma zorunluluğu, hastalığın geçirildiğini, aşılanıldığını veya PCR testi sonucunun ibrazı pandemi yönetiminin temelini oluşturuyor. Örneğin Almanya’da 6 yaş üstündeki kişilerin kapalı sosyal alanlara girebilmesi için 3G kuralı geliştirilmiş durumda. (Geimpft, Genesen, Getestet). Yani aşılı, hastalığı geçirmiş, test yapılmış. Dünyanın pek çok ülkesinde bu üç kural uygulanma ve yaptırım farklılıkları ile karşımıza çıkıyor. Kuralların olduğu yerde denetim, kurallara uymayanlar için yaptırımların olması kaçınılmaz elbette. Bu “3G kuralının” denetimi ve yaptırımları ülkeden ülkeye, hatta bölgeden bölgeye değişiklikler gösteriyor. Plandemicilerin bu üç kurala da karşı oldukları, denetim ve uygulamalara direndiklerini tahmin ediyorsunuzdur. Üstelik kendilerinin mağdur ve toplumdan dışlanmış olduklarını iddia ediyorlar.

Üretim ve tedarik zincirlerini aksatmamak için geliştirilen “3G kuralı” pandemiyi kontrol altına almaya yetmiyor, dünyadaki COVID-19 ölümleri 5 milyonu geçti. Pandeminin kontrol altına alınması uzadıkça plandemicilerin sesleri yükseliyor ve aşı müteredditlerinin kaygıları artıyor. Pandemi uzadıkça virüs yeni varyantlar geliştiriyor ve bu varyantlar mevcut aşılardan kaçabiliyor. Böylece 2-6 ayda bir ortaya çıkan yeniden  aşı yaptırma gereksinimi toplumdaki yılgınlığı, umutsuzluğu körüklüyor; salgın, toplumun yaşam rutinlerine ve ideolojik kodlarına sızıyor; pandemi artan ölüm sayılarına rağmen gündemin ilk sıralarındaki yerini dizilere, pop yıldızlarına, futbol maçlarına bırakıveriyor.

Sesleri yükselenler sadece plandemiciler ve aşı müteredditleri değil; aşılarını yaptıran, bilim insanlarının maske ve mesafe uyarılarını ciddiye alan milyonlarca insan aşısızları, maske takmayanları, kural tanımayanları tehdit olarak algılıyor ve sosyal toplumdan dışlanmalarını istiyor; iktidar aygıtlarının, ana akım medyanın manipülasyonları ile öfkeleri pandeminin kötü yönetimine değil aşı karşıtlarına yöneliyor. Salgının, aşı olmayanlar yüzünden kontrol altına alınamadığı algısıyla[xii], aşı yapılmasının yasal zorunluluk olması gerektiğini savunanların sayısı giderek artıyor. Peki sizce, aşı yaptırmanın zorunlu hale gelmesi için yasal düzenlemeye ihtiyaç var mı?

Yukarıdaki “aşı yasası” sorusunu günümüzden 2500 yıl önce yaşamış, Yasalar (Nomoi) üzerine 12 ciltlik kitap yazmış olan filozof Platon’a sormanız mümkün olsaydı, sizi bilgece süzer ve yazdığı kitapta Kleinas ile Atinalının bir söyleşisini anlatan pasajı okumamızı isterdi[xiii]:

ATINALI: Yani, “adalet güçlünün işine gelendir.”       

KLEINIAS: Daha açık konuş.

ATINALI: Aslında şöyle: Yasaları devlette her zaman güçlü olan koyar diyorlar. 
Doğru mu?

KLEINIAS: Doğru.

ATINALI: Ve dendiği gibi, yönetimi ele geçiren bir halkın ya da başka bir 
yönetim biçiminin, hatta bir tiranın her şeyden önce yönetimini sürdürmek 
için kendisine yararlı olandan başka bir yasa çıkarmak isteyeceğini 
mi sanıyorsun?

KLEINIAS: Elbette ki hayır.

ATINALI: O halde, yasaları çıkaran, bunları çiğneyeni suç işledi diye 
cezalandıracak ve bunun adalet olduğunu söyleyecektir, değil mi?

KLEINIAS: Öyle görünüyor.

Anlayacağınız, Platon aşı yasasına “HAYIR” cevabını verecekti; benim gibi… Açıkça söylemek isterim; bir iktidar aygıtına bireyin bedeni üzerinde tasarrufta bulunma yetkisi verilemez, verilmemelidir. Bireyin bedeni üzerinde devlete, iktidar aygıtlarına yetki vermek, ucu açık ve kontrolü/telafisi mümkün olmayan sonuçlar verecektir.[xiv]

Pandemi yönetimi üzerine bilimsel çalışmalara, epidemiyolojik verilere dayanarak aşı ve hastalıktan korunma konusunda önermelerde bulunanlar kendilerini Zeus tarafından cezalandırılan Sisifos gibi hissetmeye başladılar. Mitolojide Sisifos tanrılar tarafından büyük bir kayayı dik bir tepenin doruğuna yuvarlamaya mahkûm edilmiştir. Sisifos tam tepenin doruğuna ulaştığında kaya her zaman elinden kayıp aşağıya düşmekte ve Sisifos her şeye yeniden başlamak zorunda kalmaktadır.

Sisyphus min
Sisyphus (1548–49) by Titian, Prado Museum, Madrid, Spain

Sonuç olarak, pandeminin önümüzdeki dönemdeki seyri, virüsün insafına, yani mutasyonların izleyeceği seyre bırakılmıştır. Virüslerin bilinçli bir yol izlemediklerini, bulaşabileceği yeterli sayıda insan/hayvan ve zaman buldukça evrimin baskısıyla mutasyonu sürdürdüklerini biliyoruz. Zamanla fatalite hızını ve bulaştırıcılık kapasitesini influenza virüsü seviyesine indirmesi beklenebilir. Ancak bu zaman zarfında aşı olmayan, toplu ulaşım aracı kullanan, kalabalık mekanlarda çalışan veya eğitim gören milyonlarca insanı tehdit etmeye, can almaya devam edecektir.

Açıkça ve net olarak yazıyorum:

Başta aşı olmak üzere maske, mesafe, temizlik kuralları hastalığın daha hafif geçirilmesini, ölümcül komplikasyonları önemli ölçüde azaltır. Çünkü aşılıların daha kısa viral yayılıma ve daha düşük viral yüke sahip olduğu pek çok bilimsel çalışmada ortaya konmuş bulunuyor. Bireylerin bu tedbirlere, bilim insanlarının önerilerine uymaması düşünülemez. Ancak bu tedbirler pandeminin küresel yayılımını engellemeyecektir. Çünkü üretim bantlarını, tedarik zincirlerini, aşının patent haklarını[xv] koruyarak ve sömürüye dayalı, ekosisteme saygısız mevcut uygarlığımızı sürdürerek pandemileri durdurmak mümkün değildir. Kartların yeniden dağıtılmasına değil, tüm oyun ekipmanlarının ve hatta oyunun kökten değiştirilmesi gerekiyor:

-Peki mümkün mü?

-Bilmiyorum!

-Kim biliyor olabilir, kime sormalı?

-Sisifos’a.

 

DİPNOTLAR

[i] https://www.ttb.org.tr/kollar/_kadinhekim/haber_goster.php?Guid=5674d362-2055-11ec-8608-b94c4ea3487d

[ii] 2 Ekim 2021 itibarı ile 788 kişi linki tıklamış.

[iii] Yapılan yorumlarda dilbilgisi hatalarını düzeltmedim:

“-Biz de onu diyoruz aşıkolikler sizi! T.C. anayasasının bana tanıdığı kişisel hak ve özgürlüklerimi hukuksuzca elimden almaya çalışarak zorladığınız aşı(!) adaylarını olmak bedenime rızam dışında müdahaledir. Anlayabiliyor musunuz? Yani; BEDENLERİMİZ ÜZERİNDE SÖZ HAKKINIZ YOKTUR!!

-Kendi kendinizi ele veriyorsunuz şu necib milletle alay ediyorsunuz konuştugunuz ve yayınladığınız bu görselle insanlara dayattığınız zorla aşı saçmalığı birbiriyle uyuşuyormu Allah aşkına! biraz insaf biraz vicdanlı olun…DSÖ askerleri…

– Bizim olmayan ne çok şey varmış. Bu süreç bunları net bir şekilde gün yüzüne çıkarttı.  Aşı olunca bedenin senin değil, kürtaj cinayeti olunca bedenin senin! Mantığınıza lanet olsun! Şu sular bir durulsun o zaman hukuk önünde başlayacak hesaplaşmalar!

-Doğru; bedenlerimiz üzerinde söz hakkı yalnızca bizimdir! Bu yüzden, hastalandığımda, %99.98 yaşama olasılığım olan corona gribi için sözde AŞIYI OLMAYACAĞIM!

– Deneysel sıvıları olmak istemeyenler de benim bedenim benim kararım diyor. Ama siz duymuyorsunuz! Benim inandığım dinde yatacak yeriniz yok. Sizin inandığınız dinde yatacak yer var mı onu da bilmiyorum!

-Kürtaja gelince benim bedenim benim kararım öylemi ? yanar dönerler sizi Fakat bulaşma ve bulaştırmayı engellemeyen hatta olduktan sonra covitten ölen aşıladıkça vaka ve ölümleri patlatan deney sıvıları mRNA lara gelince beşikten mezara herkes zorla olsun.

-İşinize geldi mi benim bedenim.Ama yok talimat var deyince gel bakayım buraya yoksa okul yasak iş yasak aş yasak.Allaha havale ettik.Zalimler günü geldiğinde sığınacak yerde bulamayacak.

-Biz aşıya ve pcr testine zorlanırken beden bizim bedenimiz değil mi? İnsanların kürtajla can alma hakkı var ama benim canımı koruma hakkım yok.

– Siz kürtaja gelince insan hayatını önemsemeyip nasıl bir de utanmadan korona hikayesiyle insanları pcr testine zorluyorsunuz. Siz ne birliğisiniz ?

– Evet ben de bedenime ne idigi belirsiz aşı adayını enjekte ettirmeme hakkına sahibim…

Isinize gelene benim bedenim benim kararım gelmeyen aşı faşizmi… komiksiniz.

– Bedenlerimiz üzerinde söz hakkı yalnızca bizimdir! Hemfikir olduğumuza göre artık siz de aşı dayatmasının karşısında yerinizi alırsınız.

– Bedenimiz üzerinde söz hakkı bizim! O zaman niye aşıya zorluyorsunuz? Risk grubu zaten doz doz aşılı. Grip gibi atlatan çocuk,genç ve sağlıklı insanlara nedir bu aşı dayatmanızın dayanağı? Aşı olan da en az aşısız kadar bulaş yapıyor hatta hafif semptom yüzünden daha çok yayıyor.

– Artık hiç birinize güvenmiyoruz, Pfizer’dan sıvılama başına kaç para alıyorsunuz onu söyleyin?!!

– Peki neden bedenlerine bir şey enjekte etmek istemeyen burnuna ağzına bir şey sokmak istemeyenlere “bedenleriniz üzerindeki söz hakkı yalnız size aittir,kimse zorlayamaz” diye bir durum söz konusu olmuyor? İki yüzlüsünüz.

– Emin misiniz? Söz hakkı bizim mi ? Kol bedenimizin bir uzvu değil mi?yoksa sizler beden söz hakkı olarak sadece rahimi mi ele alıyorsunuz? Hamile aşılanması bile DSÖ sitesinde YAPIN diye netleşmezken vur geç kafası da hamilenin rahmine yapılan bir müdahale değil mi ya da ?

– aşı yapmaya tutuştuğunuz bedenler kimin ruhlar aleminden gelen hayaletlerinmi

– Ey TTB aşıya gelince bedenimiz üzerinde hak sahibi sizmisiniz peki.ttb kapatılmalı.

– T.C. ANAYASASI MD. 17: “Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbî deneylere tâbi tutulamaz.”

ANLADINIZ MI?

– Bedenime ne idüğü belirsiz bir sıvı almak istemiyorum diyene saygınız var mı peki?

– Her tweetiniz kusmalık. İnsanlığa, vatana düşman ikiyüzlülersiniz.

– Kapandığın gün lahmacun dağıtacağım ttb. Söz konusu aşı olunca zorunlu olmasını istiyorsunuz ama ikiyüzlüler.

[iv] Triumvirlik (Latince: triumviratus) ya da üçler erki, Roma Cumhuriyeti’nin ilanının ilk yıllarından itibaren devletin yönetim ve idare mekanizmalarının bir parçası olarak oluşturulmuş, gerekliliği mevcut devlet idaresi tarafından öngörüldükten sonra farklı yetkilerle donatılmış, üç memurun bu birimlere atanmasıyla oluşturulmuş teşkilatlanmadır. (Vikipedi)

[v] Ülkemiz bilim insanları sadece yabancı yayınlarda okuduklarını aktarmakla yetindiler, yetinmek zorunda kaldılar. Çünkü ülkemizde bilimsel çalışmalara kaynak ayırmayan, üniversitelerin özerkliğine son veren siyasal tercihler ve liyakata dayanmayan akademik kadrolaşma sonucu kayda değer bilimsel araştırma yapılmasının önü kapatılmıştır.

[vi] Kaynak: Sol haber; BAA’dan salgın raporu: Toplumsal bağışıklığa neden ulaşılamıyor? 6 Ekim 2021, https://haber.sol.org.tr/haber/baadan-salgin-raporu-toplumsal-bagisikliga-neden-ulasilamiyor-315271

[vii] Bazı uzmanlık dernekleri, meslek odaları ve üniversitelerin kendi çabaları ile yaptıkları araştırmalarla elde ettikleri sınırlı verilerle doğru bir epidemiyolojik değerlendirme yapılması mümkün değildir.

[viii] Sindemi, bir toplumda hastalık yükünün aşırı artmasına yol açan birbiriyle sinerjist olarak etkileşen iki ya da daha fazla durumu tanımlar. COVID-19’da olduğu gibi bir pandemi yetersiz önlemlerle dalgalanmaya bırakılır ve belirli ekonomik/sosyal sınıfları korumaya çalışan, sömürü düzenine dokunmayan, hastalıktan/ölümden bile nemalanmayı meşru addeden, aşı gibi hayati bir üründe bile patent yasalarına sımsıkı sarılan siyasi ve ekonomik anlayışlarla yönetilirse SİNDEMİ kaçınılmazdır. Sindemi üzerine yazdığım şu yazıyı okumanızı öneririm: https://www.mukavemet.org/pandemiden-sindemiye/

[ix] İnfodemi: Özellikle sağlık alanında hızla yayılan, “viralleşen” aşırı miktarda doğru ve yanlış bilgi harmanının akışı infodemi olarak tanımlanıyor.

[x] Plandemi: Covid-19 salgınının büyük ve kirli bir oyun olduğunu iddia edenlerin pandemiye verdikleri ad.

[xi] Çok yoksul ülkeleri saymıyorum, onlar ne yapılacağını bilseler de uygulayacak kaynaklara sahip değiller.

[xii] Aşı olmayanlar pandeminin kontrol altına alınmasını zorlaştırıyorlar! Ancak pandemi yönetimi bu argüman üzerinden yapılandırılamaz.

[xiii] Platon, Yasalar, Kabalcı Yayınevi, 2007.   

[xiv] Ayşegül Ekinci, 27 Eylül 2021 tarihli Facebook sayfamdaki yorumu.

[xv] “Patent Yasaları Dünya Halklarının Sağlığını Tehdit Ediyor” başlıklı yazımı okumanızı öneririm. https://www.mukavemet.org/patent-yasalari-dunya-halklarinin-sagligini-tehdit-ediyor/

1 Yorum

  1. Bu da benden ‘Sen de mi Brütüs?’ geyiği olsun hocam.

    Brütüs: Bak Cesar! Aşı olmayıp, maske takmadan dolaşarak Roma’yı riske atamazsın.
    Cesar: Yoksa sen de mi aşı yaptırdın Brütüs?
    Neron: Yemeyim pandeminizi sen de minizi! Aha yakıyorum Roma’yı işte…

Bir Cevap Yazın

4,573BeğenenlerBeğen
2,371TakipçilerTakip Et
9,078TakipçilerTakip Et
[td_block_10 limit="6" custom_title="YAZARIN DİĞER YAZILARI" autors_id="10"]