14 Haziran 2021. Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmekte olan Soma Davası’nın (Yargıtay’ın bozma kararı sonrası) 3. Celsesi… Dışarısı sıcak. Duruşma salonu ağır. Soluduğumuz havaya, hayatını kaybeden 301 madencinin son nefesi karışıyor. Aileler gergin, dokunsan patlayacak, dokunmasan ağladı ağlayacaklar…Yüksek kürsünün gerisinde cübbelerinin içerisine sığınan yargıçlar, yüksek makamlarda kurulan, yüksek makamlarda bozulan hükümleri karara dönüştürmeye hazırlanıyor.
Katılan avukatları, Yargıtay’dan döndürülmüş dosyada sanıkların daha önce ceza aldıkları “olası kast”tan tekrar cezalandırılmalarını sağlamak için büyük bir çaba sarf ediyor. Mahkeme heyeti, Ankara’ya rağmen cesur bir karar verebilir mi? Üzerinde bu kadar yük, bu kadar gözyaşı, acı ve ölüm olan bir dosyada adil bir karar çıkabilir mi? Çıkarsa, bu karar her şeyi çözer mi? Kuşkusuz mümkün değil!
Mesele, tek başına bir hukuk mücadelesi ile çözülebilecek bir mesele değil ki…
Kapitalizm-devlet, sermaye, siyaset, sendika… Hades’in köpeği Kerberos* gibi… Çok başlı canavarlara karşı, çok yönlü mücadele…
Mahkeme salonu arenalardan biri… Dikilen büyük surda bir gedik açabilmek için… Bıkmadan usanmadan…
Sayın Yargıçlar!
“Bu yargılamanın önemi, sadece geçmişe dönük bir facianın hesabının görülmesinden değil, asıl olarak geleceğe dönük bir hüküm kurulmaya çalışılmasından gelir.
Burada, (…) bir facianın yargılanması sonucunda verilecek cezanın gelecekte benzeri faciaların yaşanmaması açısından bir emsal oluşturması için uğraşıyoruz.
Evet, burada (Soma’da) hayatını kaybedenler, bu mahkemeden ister ‘olası kast’, ister ‘bilinçli taksir’le çıkacak bir karar neticesinde geri gelmeyecek. (…) Ama buradan, yargılama sonucunda sanıklar için ‘olası kast’la insan öldürme cezası çıkmaz ise, yeni çocukların da buna benzer mahkeme salonlarında büyümesine yol açacağız.
Biz Alp Gürkan’ı tanımayız, Can Gürkan’ı hiç tanımayız. Hiç kimse ile kişisel hiç bir hesabımız yok. Ama burada yeni Alp Gürkanlar, yeni Can Gürkanlar olmaması için, sermayenin bu kadar pervasızca insan hayatını, çalışanların hayatını hiçe saymaması için mücadele veriyoruz. Verilecek kararın, herkesi sorumluluğa davet edecek, aynı zamanda sorumlu davranmaya, insan hayatını hiçe saymamayı gerçekten onlara öğretebilecek bir ceza olması önemli. Yoksa, Can Gürkan olası kasttan ceza alsa, bilinçli taksirden ceza alsa bu aşamadan sonra ne olacak?
Ama eğer olası kasttan ceza alırsa Can Gürkan ve diğerleri bundan böyle herhangi bir yerde (daha yakında biliyorsunuz hükümet yeni 400 adet maden sahasına açılması kararı verdi) açılacak bir maden sahasına yatırım yapacak olan bir sermaye grubu, bu mahkemenin vereceği olası kastı tepesinde demoklesin kılıcı gibi hissedecektir. Sermaye, maske meselesini havalandırma meselesini çözmek, kaçış koridorlarını, yaşam odalarını inşa etmek zorunda hissedecektir.
(Bu cezalar daha önce verilmiş olsaydı), Soma Madencilik A.Ş’nin patronu Alp Gürkan’ın yaptığı gibi Eynez Madeni’nin altında yaşam odası bulunduğu iddia edilemezdi. Eğer daha önce bir mahkemede olası kastla ceza verilmiş olsaydı, Torunlar İnşaat’ta asansör nedeniyle o kadar işçiyi o halatsız korumasız asansöre bindirip insanları ölüme gönderecek bir patron cesareti çıkamazdı.
Yıllardır burada aslında bizim uğraştığımız mesele budur.
Bu işin bir tarafı.
Öteki tarafı ise şu: Evet, burada bir subjektif kusur var. Yani Soma’daki Eynez Maden Ocağında yaşananlar içerisinde bütün avukat arkadaşların söylediği gibi, burada bir subjektif durum var. Ancak Türkiye’de bir de (objektif) nesnel kusur durumu var, kasıt durumu var:
O da şu, Türkiye’de ilk kömür, ilkokul kitaplarında bile yazar 1829 yılında çıkartılmış. Yani Türkiye yeni tanışmıyor kömürle. Türkiye, Osmanlı döneminden bu yana, 1829 yılından bu yana bu topraklarda kömür çıkartıyor.
Peki bugüne kadar kaç kişi ölmüş? 3000 kişi.
Türkiye’de en son 1992 yılında (Zonguldak) Kozlu’da 293 ölümün dışında, 1829 yılından bu yana, biz daha iyi yaşayalım, fabrikalar daha iyi işlesin, elektrik yansın diye 3000 insanımız, bu toprakların insanı, o yer altında hayatını kaybetmiş.
Bunların bir bölümü gerçekten kaza olabilir, yani ne yapılırsa yapılsın engellenemeyecek türden şeyler neticesinde meydana gelmiş olabilir. Ama insanlığın ve insanın görevi sorun çözmektir. İnsanlığın görevi, teknolojiyi, gelişmeleri çağın gereklerine uygun olarak insanı merkeze alarak çözüm üretmektir. Can (Gürkan) Bey’in babası yaşam odalarının olduğunu iddia ettiği televizyon programında TKİ’den devraldıktan sonra maliyet hesaplarını düşürdükleriyle övünüyordu. İşte kasıt budur. Bundan daha büyük bir kasıt olamaz.
TKİ’den devraldıktan sonra maliyetleri nasıl düşürdüklerini anlatırlarken aslında bir suçu itiraf ediyorlar. Kasıt, olası kast tam da buradadır. Nesnel olarak bu böyle.
1829’dan beri Türkiye’de 3000 madenci hayatını kaybetmiş, peki dünyada 12 tane büyük facia* gerçekleşmiş (kaç kişi ölmüş?) 6100 kişi. 1942’de Çin’de havalandırma eksikliğinden dolayı madenciler boğularak ölmüş, 1500 kişi. Can (Gürkan) bey, burada anlattı şirketlerini, mükemmel bir örgütlenme şeması var. O ona söylüyor, o ona söylüyor, Can Gürkan sadece parasal işlere bakıyor. Can (Gürkan) bey, Çin’de 1942 yılında, 1500 işçinin havalandırmanın yeterli olmamasından dolayı öldüğünü bilmiyor olabilir, 1906’da Fransa’da yine ölenleri bilmiyor olabilir, geriye kalan 12 tane büyük maden faciasında madenciler aynen burada olduğu gibi toz tutuşması, eksik malzemeden yangın çıkması gibi nedenlerden hayatını kaybetmiş. (Soma Kömürcülük A.Ş) uluslar arası bir şirket olmasına rağmen dünyayı takip etmemiş olabilir. Ama Türkiye de 92’de Kozlu’da madencilerin öldüğünü bilmiyor olması mümkün değildir. Burada nesnel bir sorumluluk var işte.
Bir restoran açmak isteseniz itfaiye gelir ve size bodrum katında LPG’li tüp kullanarak mutfak kuramazsınız der. Neden? İtfaiyenin canı böyle istediği için değil, teknik özelliklerinden dolayı bodrum katına LPG’li mutfak kurdurmaz itfaiye. Belli bir katın üzerinde siz yangın merdiveni yapmazsanız oraya ruhsat alamazsınız. Peki durumumuzu buna özgüleyelim, 1829’dan beri maden çıkartılan bir ülkede dünyanın dört bir yerinde kabaca hangi maden kazalarının olduğunun bilinmemesi mümkün olmayan bir tabloda, bu önlemlerin alınmaması sadece (subjektif açıklamalar ile) içeride öyle oldu (böyle oldu) “pano yandı” vb ile izah edilebilir mi? Yatırım yapmayı hedefliyor, ancak insan faktörünü hesap etmiyor, olası kastın nesnel zemini burasıdır. Bu açıdan da cezalandırmanın olası kast üzerinden kurulmasının (geleceğe dönük etkisi açısından önemi), yarın öbürgün başka bir maden sahasına yatırım yapacak olan bir yatırımcının, bir sermaye grubunun “burada gerekli önlemi almaz isem, burada bir facia meydana gelirse Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği olası kast cezası beni de gelir bir gün vurur” diye önlem almasını sağlayarak faciaların önüne geçebilmektir.
Bu sorumluluk size (Mahkeme heyetine) ait midir bunu bilemem!
Siz tek başınıza böyle bir şeyi (kararı alabilecek) Türkiye’nin gelecekteki olası maden facialarını durdurabilecek bir pozisyonda mısınız bunu bilemem. Çok yönlü bir mesele bu sizi bizi hepimizi aşan bir mesele.
Ama hukuk, kriz anlarında yeni çözüm yollarını gösterir. Hukuk, krizin (çözümünün) tıkandığı, sorunların çözülemediği yerde devreye girer ve yeni olası kriz momentlerinin nasıl çözülebileceğine dair çok somut ipuçlarını, çok somut verilerini ortaya koyar.
Bu dava bu yüzden kritik. Bu yüzden, bu davada vereceğiniz karar Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yurttaşlarının, emeği ile geçinen insanlarının, madencilerinin, madenci çocuklarının, eşlerinin geleceğini ilgilendiren bir karar olacak.
Yoksa Alp Gürkan yargılansa, Can Gürkan yargılansa 10 sene daha hapiste yatsa bu insanların (ölen madenci yakınlarının) yüreği soğur mu zannediyorsunuz. Bu insanlar eve gittiklerinde, çocuklarının babalarının resimlerini her gördüğünde “aman ne iyi Alp (Can) Gürkan da 2 sene fazla yattı” diye kendilerini teselli edebileceklerini mi düşünüyorsunuz? Hayır. Ama şunu biliyoruz, eğer burada siz bilinçli taksir değil de, olası kast ile ilgili bir cezalandırma cihetine gidecek olursanız, o zaman belki buradaki aileler için değil ama, Türkiye’nin dört bir yanında yer altında köstebek gibi gün ışığı görmeden çalışan insanlar şöyle düşünebilirler “benim başıma burada bir şey gelirse, bunun sorumluları da adaletin önünde yargılanır ve ceza alırlar” diye. Adalete yeniden güven tesis edebilecek hale gelirler. O yüzden olası kast bahsinin kendisinin bana göre bütün arkadaşlarımın söylediklerini kabul ederek geçmişe, şu ana dair bir sonucu yoktur.
Sayın yargıçlar, vereceğiniz bu karar, geleceğe dair, Türkiye Cumhuriyeti’nin, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının adalete vicdana ve gerçekten emeği ile geçinirken hayatlarını kaybetmeyeceklerine, kendi hayatlarının hiçe sayılmayacağına dair bir güvenin yada bir yaşam garantisinin en azından bir bölümünün sağlanmasını gerçekleştirecektir.
Böyle (bir karar) vermezseniz ne olur?
Çok açık şöyle olur: Yarın benzer bir faciayı Soma’da bir kere daha yaşarız, isimler değişir, insanlar değişir, Zonguldak’ta bir daha yaşarız, sadece maden sektöründe de yaşamayız, limanlarda yaşarız, taş ocaklarında yaşarız, karayolu inşaatında yaşarız.
Zaten insanlar hayatlarını sürekli kaybediyorlar ve hiç kimse bunun sorumluluğunu üstlenmek istemiyor. O zaman burada gerek dünyada, gerek Türkiye’de nesnel olarak yatırım yapmak isteyen birisinin bu dava vesilesi ile kulağına küpe olması gereken şey, yarın öbürgün daha fazla kâr etmek için yeterli yatırımı yapmadığı için yurttaşların, işçilerin ölümünden dolayı olası kastla yargılanma ihtimalinin ortaya çıkmasıdır.
O zaman, (maden sahası açmak için) kazmayı vurduklarında önce insanı merkeze almayı belki bir kere daha düşünürler, işte bu yüzden de bu vereceğiniz karar geleceği çok doğrudan etkileyecek bir karardır.”**
Şimdi Bartın Amasra…
Kader, fıtrat…
Hades…
*Yunan mitolojisinde Hades’in yönettiği ölülerin bulunduğu yeraltının kapısında bekçilik yapan üç başlı bir köpek
**İtalik olarak gösterilen söz konusu konuşma metni, 21/06/2021 tarihinde Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi’nde esas hakkındaki mütalaaya karşı yapmış olduğum değerlendirme konuşmasıdır.