Salı, Mart 19, 2024
spot_img

Kitlesel Mutsuzluğumuz

Halk bu iktidardan memnun değil, halk bu ekonomik bölüşüm politikalarından memnun değil, dahası halk mutsuzluğuyla, yaşadıklarının sonucu olarak içine düştüğü ruhsal bunalımlarla (kendi canına kıyanlar gibi) tepkisini kendi fiziki varlığına ve aklına gösteriyor…

Küresel Mutluluk Konseyi’nin 2022 yılı Dünya Mutluluk Raporu’nu gördünüz mü bilmiyorum. halk sağlığı uzmanları, ruh sağlığı uzmanları, ekonomistler vb. sosyal alanda çalışan uzmanların oluşturduğu konsey insanların yaşadıkları alanlara, aldıkları hizmetlere, yaşanılan yerin güvenli algılanıp algılanmadığına, kamusal hizmetlere yakınlığına ve ulaşım olanaklarına, kamu hizmeti verenlere duyulan güvene, sosyal eşitsizliklere, kadınların toplum içindeki yerine varıncaya dek onlarca ölçüyü bir araya getiriyor…

Küresel Mutluluk Raporu’nda 146 ülke değerlendiriliyor… en mutlu ilk üç ülkenin Finlandiya, Danimarka ve İzlanda’nın olduğu raporun son sırasında Afganistan yer alıyor. Türkiye ise 2019’dan bu yana ‘istikrarlı’ biçimde geriliyor. 2019’da 79. sırada yer alan Türkiye 2020’de 93., 2021 yılında 104., 2022 yılında 112. sıraya düştü. (146 ülkenin değerlendirildiğini ve Afganistan’ın son sırada olduğunu bir kez daha belirteyim)… 2019 yılından bu yana düşüşün 2018’den itibaren görünür olmaya başlayan yoksullaşmanın, giderek artan otoriterleşmenin, iktidarın kutuplaştırıcı dilinin ve uygulamalarının etkisi ne kadardır bilmiyorum; ancak tümünün az veya çok payının olduğunu söylemek mümkün…

bu yıl TÜİK ilk kez ‘Çocuk, Yoksulluk ve Yaşam’ istatistiklerini açıkladı… görmüş olduğunuzu düşünüyorum. yine de bir iki veriyi paylaşmak istiyorum. Birleşmiş Milletler tanımına göre 0-17 yaş arasını kapsayan 22 milyon 578 bin 378 çocuk arasında yapılan araştırmada 2022 yılı verilerine göre 9,4 milyon çocuk yoksulluk ve sosyal dışlanma riski altında… örneğin çocukların %25’i diş fırçasına, diş macununa ulaşamıyor… 1 milyon 730 bin 344 çocuk dikkat bozukluğu, ilgili işlev alanlarında zorlanma yaşarken, 1 milyon 958 bin 888 çocuk depresyon ve kaygı yaşıyor… geçmiş yıllara göre azalmakla birlikte çocuk evliliği sürüyor… akran zorbalığı ise %13,8 olarak gerçekleşmiş; yani 2 milyon çocuk ayda birkaç kez akran zorbalığına maruz kalıyor… şiddetle birlikte 9,4 milyon çocuğun yoksulluk ve sosyal dışlanma riski altında olduğunun altını çizmek zorundayız… (bu veriler TÜİK’ten) bu iki araştırmanın deprem öncesi zamanı kapsadığını, 2023 yılı için verilerin daha da kötüleşeceğini söyleyebiliriz…

bir de giderek kitleselleşen ve derinleşen yoksullaşma, çalışan/ ücretli yoksulluğunu ve ekonomik, sosyal, ruhsal sonuçlarını yukarıdaki iki veriyle birlikte düşününce daha anlaşılır oluyor diye düşünüyorum… yoksullaşma tanımının bile tam karşılamadığı bir olgudan söz ediyoruz aslında. %60’a varan asgari ücretliler, büyük kısmı asgari ücretin altında emekli maaşı alan milyonlarca emekli ve asgari ücretin 2-3 bin tl üzerinde ücret alan milyonlarca çalışan… açlık sınırının 10 bin tl, yoksulluk sınırının 32 bin tl’yi geçtiği bu ülkede yetişkinler de çocuklar da mutsuz, bu ülkede yetişkinler de çocuklar da tam anlamıyla ekonomik, ideolojik şiddet altında…

bir araştırma sonucu da İstanbul Planlama Ajansı’ndan… araştırmaya göre çalışmayan kadınların %70’i gereksinimleri için eşinden harçlık alırken, %23’ü temel ödemelerini yapamıyor. İstanbul’da yaşayan kadınların %54’ü yaşadığı yere göre kentin diğer yakasını görmemiş; %55’i kıt kanaat geçinebildiğini, %13’ü pek geçinemediğini belirtmişkadınların %27’si evlendikten sonra işini bırakmış, boşanmış kadınların %22’sinin, evli kadınların %19’unun, eşi ölmüş kadınların %13’ünün sosyal güvencesi yok%34’ü tatil yapmayan kadınların %48’i tatili memleketlerine gitmek olarak belirtmiş… ve kadınların yalnızca % 6’sı eğlence mekanlarına giderken, konsere gidenler %5, sinemaya gidenler %12… kadınların sıkça yaptığı sosyal faaliyet %51’le parka gitmek (çocuklarıyla birlikte oyun parkı?), arkadaşlarla ev gezmeleri %42, akraba ziyaretleri %41, AVM’ye gitmek %40, piknik %38… (bu verileri okurken aklıma Yeniden Refah Partisi ve Hüda Par’ın kadınları iş ve sosyal yaşamdan koparmayı, soyutlamayı amaçlayan açıklamaları geldi)

yalnızca yukarıdaki veriler bile iktidar bileşenlerinin ve işbirliği içindeki sermayenin ülkeyi nasıl bir sefalete sürüklediğini göstermeye yetiyor. bu sefaleti yaşayan milyonlarca insanın kendiliğinden bir karşı çıkış gerçekleştirmesi olası değil… hatta seçimden seçime siyasete dahil edilmeye çalışılan bu büyük halk kütlesinin bu yaşadıklarının sorumlusu olarak iktidarı görüp ona göre seçim yapması da düşük olasılık. (çünkü iktidar devlet kurumlarıyla, sivil toplum örgütleriyle, yarattığı ilişki ağlarıyla, sosyal yardımlarla, (çalışanları) sendikalarla, gerek duyarsa kolluk ve yargı gücüyle bir egemenlik ilişkisini de kuruyor)… dolayısıyla bir bütün olarak iktidarın ideolojik (kültürel, psikolojik, ekonomik vb araçlarla)  baskı altında tuttuğu halk kesimlerinin ideolojik örgütlenmesine yönelik olarak uzun vadeli adımlarla karşılık verilmelidir…

yukarıdaki verileri uzun uzun yazma nedenim de aslında bu ideolojik karşılık verme zemininin varlığını göstermek içindi. halk bu iktidardan memnun değil, halk bu ekonomik bölüşüm politikalarından memnun değil, dahası halk mutsuzluğuyla, yaşadıklarının sonucu olarak içine düştüğü ruhsal bunalımlarla (kendi canına kıyanlar gibi) tepkisini kendi fiziki varlığına ve aklına gösteriyor… bu düzeni, üretim ve bölüşüm politikalarını, sosyal, kültürel dokuyu, bu kendi kendini yiyip bitiren tepkiyi iktidara ve sermayeye nasıl yönelteceğimizi düşünmeliyiz. gerektiğinde oy da verecek, gerektiğinde kavga da edecek, kendi haklarıyla birlikte yanındaki insanın ve gelecek kuşakların haklarını da savunacak bir örgütlenmeye nereden, nasıl, kimlerle, hangi araçlarla ve ‘ne zaman’ başlayacağız…?

Bir Cevap Yazın

Salim Çalık
Emekli Maden İşçisi, Şiir Yazar
836BeğenenlerBeğen
733TakipçilerTakip Et
633TakipçilerTakip Et
[td_block_10 limit="6" custom_title="YAZARIN DİĞER YAZILARI" autors_id="3" block_template_id="td_block_template_6"]