Cumartesi, Nisan 27, 2024
spot_img

Kültür-İnsan ve Tüketim Üzerine Notlar 4

Milyonlarca yılda oluşan petrolün 200 yılda tüketilmesinin sonuçlarını yalnızca artan fiyatlar olarak gören kapitalist mantığın yol açtığı çevresel felaketler… Tükenen, tüketilen yalnızca kaynaklar değildir. Kapitalizmin kar hırsı insanı da tüketmektedir…”

kapitalizme yerel (ülkesel) düzeyde karşı çıkmak önemli olmakla birlikte yeterli değildir. her şeyden önce emperyalizm aşamasını tüm dünyaya yaymış, ülkelerin siyasi sınırlarını anlamsızlaştırmış olan kapitalizmin dünyanın herhangi bir yerinde gerçekleştirdiği üretim yöntemlerinin yol açtığı toplumsal-ekolojik-siyasi yıkım, göçler, çevresel felaketler, çatışma ve savaşlar tüm dünyayı etkilemektedir.

“…İnsan kendi sınırlarını zorluyor. W.Wackergel’in ‘insan gezegenin kendini yeniden onarabilmesi için gerekli olan doğal sistemlerin üretebileceğinden % 30 daha fazla tüketiyor’ tespitinden bu yana bu oran her geçen dakika adım adım artıyor.(1) kapitalizmin gezegeni dolayısıyla insanlığın geleceğini tehdit eden bu üretim anlayışına karşı koymanın yanında doğayla barışık bir üretim ve tüketim anlayışını da geliştirmek zorundayız. insanların kendi gereksinimlerini kendilerinin belirleyebileceği bir bilginin-kültürün örgütlenmesi gerekiyor. çünkü; “Kapitalizmin ‘biriktir biriktir’ hırsının bugün için getirdiği; medya, reklam sektörü, kültür emperyalizmi, teknolojik gelişim ve dünkü metanın bugün eskimesi ile peşinden gelen tüketim çılgınlığı…”(2) öyle bir noktaya geldi ki, artık insanlar neyi, nasıl, ne zaman tüketeceklerine, neyin gereksinim olup olmadığına karar veremez durumdalar. bu (yönlendirilmiş) tüketim çılgınlığı her gelir düzeyine yönelik mal ve hizmet üretimiyle yaygınlaştırılırken;

1) gelir dağılımındaki eşitsizlikler derinleşmekte,

2) kullanım ömrü dolmamış (fakat ‘modası geçmiş’) malların yarattığı kirlilik artmakta,

3) üzerinde gelecek kuşakların da hakkı olan kaynaklar ‘daha çok kar’ için yok edilmektedir.

milyonlarca yılda oluşan petrolün 200 yılda tüketilmesinin sonuçlarını yalnızca artan fiyatlar olarak gören kapitalist mantığın ve (ABD’yi kullanarak) dünyaya egemen olan uluslararası sermayenin karşısına petrol bölgelerini işgali nedeniyle ölenleri, yol açtığı çevresel felaketleri, gelecek kuşakların haklarını koymak zorundayız…

tükenen, tüketilen yalnızca kaynaklar değildir. kapitalizmin kar hırsı insanı da tüketmektedir. çünkü; “…Kar amacına dayalı bir toplumsal düzen,  en geniş toplum kesimlerinin gereksinimlerini karşılayamaz. Gelirlerdeki ve yaşama koşulları arasındaki eşitsizlikler rastlantı sonucu değildir. Emek harcayan yığınların acınacak ölçüdeki yabancılaşması, zeka ve karakterler de içinde olmak üzere her türden kaynak yitimine ve savurganlığına yol açmaktadır.”(3)

insanı üretim aracı, işletmenin bir parçası olarak gören kapitalist üretim anlayışı emekçiyi yaptığı (ürettiği) işin diğer unsurlarından kopararak robotlaştırmakta, bilgisini-becerisini köreltmekte, ürettiği mala (işe) odaklarken diğer çalışanlara ve ürettiği malın bütününe yabancılaştırmaktadır. bu üretim biçimi aynı zamanda emekçinin emeğini ve işini değersiz görmesine yol açmaktadır…

üretim süreçlerindeki bu yabancılaşma üretilen malın (veya hizmetin) ilk anından pazara sürüldüğü ana kadar geçen (toplumsal-ekonomik-sınıfsal-çevresel) evrelerine duyarsızlığa, tüketim rahatlığına yol açmaktadır. yaptığı işi, ürettiği malı ve kendini değersiz gören emekçiler (genel olarak sınıfın bileşenleri) kaçınılmaz olarak kapitalizmin üretim ve tüketim kültürünün yol açtığı sonuçlara da duyarsız kalmaktadır. bu yüzden bizim tek başımıza yaptığımız mal veya hizmet üretimimizi düşünmek yerine bir bütün olarak işçi sınıfının (ve sınıfın bileşenlerinin) mal veya hizmet üretimlerini düşünmemiz gerekir. bu aynı zamanda toplumsal yaşamın ve ortaklaşa üretmenin ayrımına varmamızı sağlayacak, kendimizi tek (yalnız) ve değersiz görmemize yol açan üretim/ üretici psikolojisini yenerek sınıfın bir parçası olduğumuzu anlamımızı, görmemizi sağlayacaktır…

“Bilindiği gibi, kapitalist üretim biçiminde toplumla üretim arasındaki ilişkiyi Pazar sağlamaktadır. Kuşkusuz, üreticiler tüketim mekanizmalarıyla (reklam, moda vs.) toplum talebini belirleyebilmektedirler;…. Böylece, üretim ile tüketim arasındaki ilişki pazarda ama üreticilerin denetiminde sağlanabilmektedir…. Doğu Bloku ülkelerinin bir bölümü, kolektif toplum yöntemleriyle bağımlılık konumundan sıyrılmak istemiş ve bu alanda başarılı da olmuşlardır. Fakat, bir yandan hızlı bir biçimde ortadan kalkan piyasa ve diğer yandan onun boşluğunu dolduramayan merkezi plan, toplum ile üretim arasında derin bir kriz yaratmıştır.”(4)

bu uzun alıntıdan da anlaşılacağı gibi aynı zamanda tüketici de olan işçi sınıfı üretim sürecinde olduğu gibi tüketim süreçlerinde de tüketim araçlarıyla (reklam, medya, moda vs.) veya devlet müdahalesiyle yönlendirilerek, kendisi adına belirlenenleri tüketmeye zorlanmaktadır. felsefi açıdan insanın gereksinimleri doğrultusunda, gereksindiği kadar tüketmesinin öğretilebileceği söylenebilir. fakat, insan yalnızca üreten ve ‘tüketen’ bir canlı değildir. Her şeyden önce iklime, coğrafyaya, geleneklere, bireysel bilgi ve yeteneklerine/ becerilerine göre belirlediği öncelikleri, önemsedikleri olduğu gibi estetik beğeninin sonucunda açığa çıkan beklenti ve istekleri de vardır. kapitalizmin doğası gereği üretim sürecinde olduğu gibi tüketim süreçlerinde de insanı yok saydığını gözden uzak tutmamalıyız. (defalarca izleyip, okuduğumuz piyasadan –genellikle eşdeğeri üretilince- çekilen zararlı ürünleri, hatta tıbbi malzemeleri…. ilk başlarda bu yöndeki açıklama ve uyarılara direnildiğini de.)

öyleyse kapitalizme karşı çıkarken hem birey hem toplum olarak insanın duygusal, fiziksel, estetik değerleriyle uyumlu, doğayı yok saymayan, geleceğin haklarını bugünden koruma altına alan ve özgürce, fakat bilinçlice belirlenmiş bir üretim ve tüketim anlayışını (bilgisini) örgütlememiz, bu yönde geçmiş deneyimlerimizi geliştirmemiz gerekmektedir. sermayenin, toplum adına devleti yönetenlerin üretim ve tüketim araçları üzerinde egemenlik kurmalarını, bu egemenlik ilişkileriyle ekonomik-siyasi-toplumsal-sınıfsal (hatta bireysel) vb. çıkar sağlamalarını önleyici bir demokratik toplumun yaratılması üzerine de düşünmeliyiz.

 

DİPNOTLAR :

1) Kemal Ulusaler- ESM Dergi, Temmuz 2008, sf.4 (“Koca Ayak Yürüyor, Yoksulluk Büyüyor” başlıklı yazı)

2) Kemal Ulusaler- ege. Sf.4

3) J.Kenneth GALBRAITH, Ekonomi Üzerine Hemen Herşey, sf.8 – Çev.:Prf.Özer OZANKAYA, Cem Yay.

4) Deniz Can Saner, Zenginler, Yoksullar ve Robotlar, sf.111-112, Bireşim yay.

 

yazının önceki bölümleri için:

https://www.mukavemet.org/kultur-insan-ve-tuketim-uzerine-notlar-1/

https://www.mukavemet.org/kultur-insan-ve-tuketim-uzerine-notlar-2/

https://www.mukavemet.org/kultur-insan-ve-tuketim-uzerine-notlar-3/

Bir Cevap Yazın

Salim Çalık
Emekli Maden İşçisi, Şiir Yazar
836BeğenenlerBeğen
733TakipçilerTakip Et
633TakipçilerTakip Et
[td_block_10 limit="6" custom_title="YAZARIN DİĞER YAZILARI" autors_id="3" block_template_id="td_block_template_6"]