Cuma, Nisan 26, 2024
spot_img

Ne Kadar Yurttaşsınız?

...o kadar çok, o kadar dağınık, o kadar kendi derdimize düşmüş, o kadar yaşamayı unutmuş olanlarız… çokluğumuzu fark edebilsek, dağınıklığımızı aşabilsek, kendi derdimize yanımızdakinin derdini ekleyebilsek, yurttaşlık haklarımızı almak için yola düşebilsek…

zor zamanlarda; yani deprem, sel, büyük yangınlar, kitlesel iş cinayetleri, yüksek enflasyon (yoksulluk) vb. durumlarda iktidarlar, sermaye, bu düzenden beslenen, makam- mevki bekleyenler ‘milletimiz’, ‘halkımız’ gibi özel vurgularla konuşmaya başlıyorlar… son günlerde Cumhurbaşkanından, Maliye Bakanına, sermaye sahiplerine kadar her kanaldan, her yönden benzer seslenişler başladı… mevcut düzene çıkar, para ve suç bağıyla bağlı olanları bir kenara bırakarak; sistem içi çözümün olanaklı olduğunu düşünerek iktidarı destekleyen ve emeğiyle geçinenlerle, iktidar partisinin değişimiyle işlerin çözüleceğini düşünenleredir sorum; ne kadar yurttaşsınız?

yurttaşlık kavramı en basit anlamıyla üzerinde yaşanılan toplarda bir arada yaşama, birlikte bir gelecek kurma, birbirine katlanma (tahammül) içerir, içermelidir… fakat tartışmak istediğim bu değil. sahip olduklarımız ve olamadıklarımızla birlikte bir ömür geçirdiğimiz topraklarda payımıza neyin düştüğü, ne kadar yaşayabildiğimiz, ne kadar düşleyebildiğimiz, ne kadar kendimizi gerçekleştirebildiğimiz gibi sorular üzerinden düşünmenin önemli olduğu kanısındayım… bu topraklarda yaşayan yurttaşlar olarak çalışarak, üreterek, tüketerek, zamansızca ölerek değer üretiyoruz; karşılığında da yaşamak, mutlu olmak, yarına güvenle çıkmak istiyoruz…

fakat bu kadar değil, olmamalı… yaşamak nedir sorusunu da ne kadar yurttaşsınız sorusunun parçası olarak görmek gerektiğini düşünüyorum. ömrümüzün büyük bir kısmını mal ve hizmet üretip karşılığında geçimimizi sağlayacak gelir elde etmekle geçiriyoruz. geçinmek nedir sorusunu da ne kadar yurttaş olduğumuzun yanıtı için gerekli olduğunu belirtmek istiyorum… yanıtlanması gereken üç soru; yaşamak nedir, geçinmek nedir, ne kadar yurttaşsınız? ilk iki soruya vereceğimiz yanıt üçüncü sorunun yanıtını da içerecektir…

yarına sağ salim, esenlik içinde çıkabileceğinize, aç- açık kalmadan, endişeye kapılmadan ömrünüzü tamamlayabileceğinize, çocuklarınıza huzur içinde yaşayabilecekleri bir gelecek bırakabileceğinize emin misiniz? fakat hiçbir gelecek kaygısı olmadan yaşayanlar var; bizim yaşadığımız endişeleri, yoklukları yaşamayan, hatta bizim farkımızda bile olmayan, olsa da bizi ‘canlı’dan saymayan insanlarla biz yurttaşlık kavramının içinde yer alabilir miyiz…?

doğduğumuz, ömrümüzü sürdüğümüz ve vatanımız diyerek sahip çıktığımız bu coğrafyayı ne kadar biliyoruz? kaç kentini, tarihi bölgesini gördük, kaç sahilinde güneşlendik, kaç dağına çıkıp kaydık; daha doğrusu adına tatil dedikleri bu tür şeyler için neden bizim zamanımız, paramız yok? hatta neden insanın gezen, eğlenen, dinlenen bir canlı olduğu, bunlara hakkı bulunduğu bilgisi verilmiyor bize…? her yıl 25-30 milyon yabancının gelip gezdiği, eğlendiği, dinlendiği bu topraklarda biz gezemiyor, biz eğlenemiyor, biz dinlenemiyorsak… biz ne kadar yurttaşız…?

yurttaşlık siyasal, sosyal, yasal yanları da olan bir tanımlama… örgütlenme, düşünce ve ifade hürriyeti olarak tanımlanan haklarımız var… işçilerin, kamu çalışanlarının, sermayenin, sosyal ve siyasal olarak birbirine benzediğini düşünenlerin örgütleri var değil mi? fakat fiili durumda sendika üyesi olan işçiler işten atılırken yasaları koruması gerekenler izliyor, haklarını isteyen çalışanların karşısına devlet gücü dikiliyor… oysa bu hakların kullanılmasını engellemek yasal olarak suç; fakat sermaye bu suçu rahatlıkla işliyor. hatta  aynı sermaye alması gereken önlemleri almayarak her yıl 2.000’den fazla insanı iş cinayetleriyle, 15.000’e yakınını meslek hastalıklarıyla öldürüyor…? o zaman işçiler ne kadar yurttaş…?

her gün 3-5 kadın eşleri, eski eşleri, sevgilileri, yakınları tarafından öldürülüyor… var olan ceza yasası, caydırıcı, koruyucu önlemler alınmadığı gibi bu konudaki en önemli düzenlemelerden biri olan İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılarak, nafaka hakkı tartışmaya açılarak, eğitim ve çalışma yaşamının dışına çıkmalarına neden olan politikalarda ısrar ederek, giyim kuşamı, bedeni tartışma konusu yapılarak eril kültür yeniden üretilip iktidar malzemesi yapılıyor… o zaman kadınlar e kadar yurttaş…?

bu düzene karşı çıkan ve örgütlenen siyasi partilere karşı çıkarılan engeller, devletin askerinin, polisinin bu engelleri korumak için görevlendirilmesi, yargının kapatma veya seçilmiş olanların vekilliğinin düşürülmesi için harekete geçirilmesi, siyasete dahil olunabilmesi için il ve ilçelerde (sayısal olarak) örgütlenme (alt) sınırlarının varlığı, siyasetin parayla yapılabilmesi gibi onlarca olgu orta yerdeyken siyaset yapılabilir mi…? o zaman muhalefet ne kadar yurttaş…?

15 Temmuz darbe girişimi sonrası binlerce kamu çalışanı KHK ile ihraç edildi… büyük çoğunluğunda soruşturma, yargı kararı da yoktu (yargıya güven da olmayınca bunu belirtmek de gereksiz). İhraç edilenlerle birlikte aile bireylerinin de kamuda çalışma, yurtdışına çıkış yasağı gibi en temel hakları yok edildi; deyim yerindeyse sürüne sürüne ölüme tutsak edildiler. ‘biz istediğimiz personellerle çalışırız’ mealindeki açıklamalar da dikkate alındığında, suçun şahsiliği, yargılanma (aklanma) hakları da ellerinden alınan, bir dönem oy kullanmaları bile tartışma konusu yapılan ihraç edilen kamu çalışanları ve aileleri ne kadar yurttaş…?

daha da uzatmak mümkün… kendinize ‘ne kadar yurttaşım?’ diye sormanız yeterli… bu arada 8 milyon dolayındaki engellileri de eklemeliyim… kent planlamasında, çalışma yaşamında yerleri bulunmayan, her işyerinde belli bir kotada çalıştırılmalarıyla ilgili yasal zorunluluğa bile uyulma gereği duyulmayan engelliler ne kadar yurttaş…?

gördüğünüz gibi biz bize kaldık… biz mi? asgari düzeyde bile yurttaşlığın siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel, insani haklarından yararlanamayanlar… yani öteki yurttaşlar… o kadar çok, o kadar dağınık, o kadar kendi derdimize düşmüş, o kadar yaşamayı unutmuş olanlarız… çokluğumuzu fark edebilsek, dağınıklığımızı aşabilsek, kendi derdimize yanımızdakinin derdini ekleyebilsek, yurttaşlık haklarımızı almak için yola düşebilsek…

öyle güzel insanlar gördüm ki

gözleri karadeniz, yüzleri ege

ellerinde bütün dünyanın çiçekleri

yüreklerinde evrene yetecek sevda

yaşıyorsam bundandır belki de

inadım ve sözlerim bundan

Bir Cevap Yazın

Salim Çalık
Emekli Maden İşçisi, Şiir Yazar
836BeğenenlerBeğen
733TakipçilerTakip Et
633TakipçilerTakip Et
[td_block_10 limit="6" custom_title="YAZARIN DİĞER YAZILARI" autors_id="3" block_template_id="td_block_template_6"]