Cuma, Nisan 26, 2024
spot_img

Otobüsler Kelepçeli, O Halde Ankara’ya Yürüyeceğiz!

Zonguldak’ta kömürün bulunmasıyla, bölgede sömürü de grev de hiç eksik olmadı. 1991’in ocağında, Zonguldak’ta, büyük yürüyüşte direnen anlatıyor: “Otobüsler ‘kelepçelendi’ o halde tek seçenek vardı: Ankara’ya yürümek"

Zonguldak taşkömürü madenciliği ile var olmuş bir kent… Kömürün çıkarılmaya başlandığı 1848 yılından sonra büyüyen, 1924’te il olan, kömüre bağlı enerji ve sanayi yatırımları arttıkça ekonomisiyle birlikte nüfusu da artan bir kent…

1850’li yıllardan başlayarak madenlerin devletleştirildiği 1940 yılına kadar da Osmanlı Devleti ve Avrupalı şirketlerin getirdiği (Fransız, Alman, İtalyan, Karadağlı vd.) işçi ve teknik elemanların yanı sıra Anadolu’nun birçok kentinden de göç almıştır. Zonguldak çok uluslu, çok kültürlü bir kent olmuş, bu kültürün izlerini, etkilerini, sonuçlarını 2000’lerin başına kadar taşımıştır.

Madencilerin 4 Ocak 1991 Zonguldak-Ankara yürüyüşü öncesinde de çok kültürlü yapılanmanın da etkilerinin olduğunu çok sayıda işçi direnişi gerçekleştiği biliniyor.

MADENCİ EYLEMLERİ

Zonguldak’ta kayıtlara geçen ilk madenci grevi 1908 tarihindedir; diğer işçilere yapılan ücret artışının madencilere yapılmaması sonucu madenciler iş bırakmıştır. İki gün süren grev işverenin ücret artışını kabul etmesiyle sonuçlanmıştır.

1923 yılında sağlık koşullarının iyileştirilmesi, iş kazası tazminatlarının artırılması isteğiyle yapılan grev özü açısından 1921 tarihli Zonguldak Ereğli Havzası Maden İşçilerinin Hukukuna İlişkin Kanun’un isteğidir. Yani 8 saatlik çalışma, fazla mesailerin %100 zamlı ödenmesi, çalıştırılması yasak olan yabancı uyruklu işçilerin çalıştırılmaması… Grev maden patronlarının bu talepleri kabul etmeleriyle sonuçlanmıştır. (2000’li yıllarda kanunların, yargı kararlarının hiçe sayıldığı ve işçi sınıfından ciddi bir karşı çıkış gerçekleştirilemediği düşünülünce…)

Maden çok değerlidir ve çıkarılmalıdır. Devlet işçi bulabilmek için her yolu dener. Bunlardan biri ceza indirimi karşılığı mahkûmları çalıştırmaktır. 1933-36 yılları arasında çok sayıda mahkûm kabul eder; ancak büyük çoğunluğu ‘kazalar’ nedeniyle ölünce vazgeçilir.

Maden çok değerlidir ve çıkarılmalıdır. Osmanlı döneminde Ereğli (Zonguldak) çevresindeki tüm yerleşimlerdeki çalışabilir erkeklerin (13-50 yaş) zorla çalıştırıldığı ‘mükellefiyet’ uygulaması 1940-1948 arası yeniden uygulanmıştır (18 yaş ve üstü). Bu aynı zamanda baskı dönemidir. Bu tarihler arasında Zonguldak’tan askere alınanlar bile madende çalışmaya gönderilmiştir; mükellefiyeti takip etmek, kaçanları yakalamak için bir askeri birlik görevlendirilmiştir.

1946 yılında çıkarılan Cemiyetler Kanunu sonrası Zonguldak maden işçilerinin ilk sendikal örgütlenmesi Zonguldak Maden İşçileri Sendikası (ZMİS) 1947 yılında kurulmuştur. Bu tarihten sonraki ilk eylem 1950 yılındadır. 14 Mayıs 1950’de yapılan genel seçimlere katılacaklarını belirten işçiler 15 günlük çalışma dönemini bitirmeden köylerine oy kullanmaya gitmiş; bu işçilerin yerine 15 günlük çalışma için gelecek işçiler de oy kullanacaklarını belirterek işe gelmemişlerdir. O dönemde maden işçiliğinin zorluğu ve köylerden ulaşım olmaması nedeniyle madenciler dönüşümlü olarak çalıştırılmaktadır. Gruplu/ Münavebeli çalışma 15 günlük veya 1 aylık nöbet sistemidir. İşçilerin oy kullanmak için işyerini terk etmeleri, işe gelmesi gerekenlerin de oy kullanmak için gelmemeleri özü itibariyle siyasi bir grevdir. 1940-48 arası zorunlu çalışma uygulamasını dayatan CHP’ye karşı bir öfke ve hesaplaşmadır. Tam da bu nedenle 1950 seçimleri tamamına yakını madenci ve madenci ailelerinden oluşan Zonguldak’ta CHP’nin hezimetiyle sonuçlanmıştır.

1965 ve JANDARMA KURŞUNU

Zonguldak ve kömür havzasının tamamını etkileyen en önemli direniş 1965 yılında madencilere dağıtılması gereken üretim priminin/ liyakat zammının yalnızca kıdemli işçiler arasında pay edileceğinin öğrenilmesi üzerine yaşanır. İşçiler herkese dağıtılması talebiyle önce 10 Mart 1965 tarihinde Kozlu’da eylem yaparlar. Kısa sürede havzayı kapsayan eyleme işçilerin büyük çoğunluğu katılır.

Maden çok değerlidir ve çıkarılmalıdır. Sendikanın sahip çıkmadığı, valiliğin durduramadığı eylemi bastırmak için Bolu’dan komandolar, Ereğli’den Deniz Kuvvetleri’nin hücumbotları Kozlu’yu ablukaya alır. Yetmez, kentin üzerinde savaş uçakları uçurulur… Bu sırada maden işçileri Satılmış Tepe ve Mehmet Çavdar öldürülür; çok sayıda işçi gözaltına alınır…

Devletin işçilerin talebini kabul etmesi üzerine sona eren grev/direniş sendika içinde de tartışmalara yol açar. Muhalif yönetici ve işçiler ayrılarak Maden İşçileri Sendikası’nı kurarlar. Bu sendika 1967 yılında DİSK’in kurucu sendikaları arasında yer alır.

1968 yılında toplu iş sözleşmesinin uzaması nedeniyle sendika, EKİ (Ereğli Kömürleri İşletmesi) ve iktidara karşı grev yapar işçiler. TÜRK-İŞ, Çalışma Bakanı, İçişleri Bakanı ve bir Devlet Bakanı Zonguldak’a gelerek işçilerin grevi bitirmesi için çalışma yaparlar. Bunun üzerine Dilaver Ocağı’ndaki madenciler EKİ Müessese Müdürü ve iki gazeteciyi rehin alırlar. İşçilerin bu eylemi de kolluk güçlerinin şiddetiyle bastırılır.

zonguldak madenci yuruyusu Kupur min

“ANKARA’NIN ŞİŞMANI İŞÇİ DÜŞMANI”

12 Eylül 1980 darbesi sonrası yaratılan baskı ortamı, TÜRK-İŞ dışındaki tüm sendikaların kapatılması, siyaset ve grev yasakları ciddi bir yoksullaşmaya yol açtı. İktidardaki ANAP’ın ve Turgut Özal’ın 24 Ocak 1980 kararlarının mimarı olması, Türkiye ekonomisini neoliberal politikalar doğrultusunda yeniden ve sermaye lehine düzenleme isteği 1987 sonlarından itibaren tüm ülkede küçük küçük işçi eylemlerini de başlattı.

1989 yılında SHP’nin yerel seçimlerde ANAP’a karşı elde ettiği başarı, 89 Bahar Eylemleri, Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS) başkanlığına Şemsi Denizer’in seçilmesi… Yeni sendika yönetiminin maden işletmelerindeki önder işçilerle kurduğu ilişkiler, madencileri bilgilendirici yayın ve toplantılar, Zonguldak’taki partileri, meslek örgütlerini, dernekleri, köy muhtarlarını kapsayan bir örgütlenme çalışması kısa sürede karşılık buldu.

10 yıl boyunca ücretleri erimiş olan maden işçileri 1990’da toplu iş sözleşmesinde istedikleri zammı alamayınca grev kararı kaçınılmazdı. 30 Kasım’da başlayan grev öncesi özellikle Zonguldak merkezine yakın olan Kozlu, Üzülmez, Asma ocaklarından, Merkez Atölyesi’nden çıkarak şehir merkezine yürüyor, sonra da GMİS önüne gidiyorlardı. Sendika ile sürekli iletişim halindeki doğal işçi önderlerinin örgütlediği bu yürüyüşler hemen hemen her gün yineleniyordu…

İktidarın maden işletmelerinden vazgeçtiği, grevin ve eylemlerin Zonguldak içinde sürdüğü koşullarda sonuç alınamayacağı görülüyordu. Bu sırada Cumhurbaşkanı olan Özal’ın “Madenler zarar ediyor. Kapatılması gereklidir…” mealindeki açıklaması Zonguldak içine hapsolmuş grevin kent dışına taşınmasının yolunu açtı. Artık ücretten daha önemli bir talep vardı; madenleri korumak! Özal’ın bu açıklamasından sonra en çok atılan sloganlardan biri “Ankara’nın şişmanı işçi düşmanı” oldu…

Madenler çok değerli değildi, çıkarılmasa da olurdu. Bu dönemde iktidar ve TÜSİAD çevresi “işçiler evdeyken maaş ödesek devlet daha az zarar eder”, “ocakları kapatalım somon balığı yetiştirelim” gibi açıklamaları arka arkaya yapınca 42 bin maden işçisinin öfkesine Zonguldak’ta yaşayan ve geçimi madene bağlı olanların öfkesi de eklendi. Kent merkezinde her gün yürüyen ve en son sendika önüne giden binlerce insan “Ankara, Ankara” sloganı atmaya başlamıştı.

Ücret için başlayan ve madenlerin açık tutulmasına, çalıştırılmasına evrilen grev/ direniş karşısında sendikanın durma olanağı da yoktu. Bu arada Şemsi Denizer’in işçilerle kurduğu karşılıklı diyalog biçimindeki ilişkinin kişisel güven noktasına evrildiğini belirtmek gerek. Her geçen gün sendika yöneticileri ve önder işçilerin etkisinin kırılması Şemsi Denizer’in tek belirleyici olması pekişti.

Genel Maden İş’in TÜRK-İŞ’ten bağımsız olarak grev kararı almasına karşı çıkan TÜRK-İŞ 30 Kasım’dan itibaren maden işçilerinin yarattığı eylem pratikleri ve sağladığı kamuoyu desteği sonucu 03 Ocak 1991’de 1 günlük ‘genel grev’ (iş bırakma) kararı aldı. Ancak bu genel grev yaygın ve etkili olarak gerçekleştirilmedi.

VE 04 OCAK

Sabah tüm işletmelerden/ bölgelerden on binlerce işçi, işçi eşleri, destek veren insanlar sendika önüne geldiğinde Şemsi Denizer Ankara’ya gitmek için tutulan otobüslere izin verilmediğini açıklayıp “yürüyeceğiz” dedi. Otobüsler ‘kelepçelenmişti’ o halde Ankara’ya yürüyecektik.

Sendika, parti, meslek örgütü yöneticileri en önde, arkalarında kadınlar ve işçiler. Otobüslerle gidileceği söylendiği için ne elde azık ne ayakta uygun ayakkabı ne de kış koşullarına uygun gocuk vardı… Bir insan seli…

Kurumsal olarak bile TÜRK-İŞ’in destek vermediği bu yürüyüşe SHP’nin belediye yönetimleriyle birlikte, DYP ve DSP’nin de genel başkan ziyaretleri biçiminde destek verdiğini belirtmek gerek.

İlk gün Devrek’e ulaşan kitlenin temel gereksinimlerini karşılayabilmek için belediye yönetiminin ve yerel halkın tüm olanaklarını zorlamaları dayanışma örneğidir. Kadınların evlerde konuk edilmesi, mobilya mağazalarının koltuk ve çekyatları kullanıma açmaları, tüm sinema vb. salonların açılması, fırınların aralıksız çalışması…

zonguldak madenci yuruyusu 3 min

05 OCAK

İkinci gün yürüyüş karşısında kurulan ilk barikat Başbakan Yıldırım Akbulut’un Şemsi Denizer’i görüşmeye Abant’a çağırması sonrası kaldırılır. Kitle yürümeye devam eder; Şemsi Denizer de görüşmeye gider. Yapılan görüşme sonuçsuz kalır… Bu görüşme iktidar içinde çatlağa/ tartışmaya da yol açmıştır. İşçilerin bastırılmasından yana olan Özal’a karşı işçilerle görüşen Başbakan Yıldırım Akbulut ve Çalışma Bakanı İmren Aykut…

Mengen girişine kurulan barikatın daha geri çekildiği sırada 350-400 kişilik bir işçi grubu otobüslerle Yeniçağa ulaşır. Çoğunluğu genç ve deneyimsiz olan işçilerin bir kısmı Ankara yolunu kapatmayı, bir kısmı sendikacıları beklemeyi tartışırlar. Gelen sendikacılar barikatın olduğu yere geri dönüyoruz dediklerinde Ankara yolunu trafiğe kapatmayı öneren işçilerin etkisi kırılır ve önemli bir mevzi kaybedilir.

06-07 OCAK

Yaklaşık 100 bini aşkın insan toprağın bile donduğu soğukta geceli gündüzlü Şemsi Denizer’in barikatı aşma çağrısını bekledi. Bu arada çok sayıda insan gözaltına alınıp sorgulandı. Sanırım 3 kişi yaşamını yitirdi. Mengen halkının tavrı havadan da topraktan da soğuktu. Madenciler de çok değerli değildi, aç kalsalar, donsalar da önemli değildi…

Kitle iki gün boyunca dışarıda yatmış, tüm gereksinimleri çevre ilçelerden gelen yardımlarla karşılanmıştı.

zonguldak madenci yuruyusu 1 min

08 OCAK

Şemsi Denizer “Geri dönüyoruz. Belki kızacaksınız, beni suçlayacaksınız. Ben böyle istiyorum…” diyerek kararını açıkladı. Greve giden süreç dâhil tüm aşamalarda yer alan, süreci örgütleyen işçi önderlerinin itirazları ve yürümekten yana görüş açıklamaları üzerine Denizer “Kararıma uymayanlar kışkırtıcılardır” diyerek kitle ile işçi önderlerini, süreci örgütleyenleri karşı karşıya getirecek bir tavır geliştirdi. Ve geri dönüldü…

Yürüyüş sona erdirilse de grev sürüyordu. İktidar 26 Ocak 1991’de Körfez Savaşı’nı gerekçe göstererek grevi 1 ay erteleme kararı aldı. Şemsi Denizer ertelemenin keyfi olduğunu fakat karara uyacaklarını belirtti. Böylece 59. gününde grev de bitmiş oldu. Daha sonra sürdürülen görüşmeler sonucu maden işçileri istediği oranda ücret artışı alamasalar da grev ve yürüyüş öncesine kıyasla önemli bir zam aldılar.

Madenci yürüyüşü ulusal düzeyde gördüğü destek kadar uluslararası düzeyde gördüğü destekle de önemli bir eylemdir. SSCB, Almanya, İsveç, Fas, Hollanda, Fransa, Avusturya gibi ülkelerden destek ziyaretine gelen, maddi katkı veren çok sayıda örgütün varlığına rağmen yürüyüşün neden bitirildiği bugün bile tartışma konusudur.

Zonguldak maden işçilerinin 4 Ocak 1991 Ankara yürüyüşü kısmi yenilgisine rağmen o tarihlerde madenleri kapatacağını söyleyen Özal/ ANAP iktidarının da geri adım atmasını sağlamış, 1991 genel seçimlerinde ANAP’ın iktidardan düşmesinin en önemli etkenlerinden olmuştur.

Cumhurbaşkanı Özal’ın, partisi ANAP’ın kamudaki özelleştirme uygulamalarına madenleri de dâhil etmeleri ve madencileri kamunun sırtında yük olarak gördüklerini açıklamaları bir öfkeye neden olmakla kalmamış, maden işçilerinin toplu iş sözleşmesini geri plana itip işyerlerini savunmaya itmiştir. Bu öfke yalnızca madencilerde değil geçimi madene/ madenciye bağlı tüm kentte görülmüştür; bu yüzden bütün bir kent yürümüştür. Yeraltı Maden İş Sendikası Genel Başkanı Çetin Uygur’un deyimiyle “Madenlerde başlayan grev ve direniş Zonguldak’ın grevine ve direnişine dönüşmüştür.”

zonguldak madenci yuruyusu 2 min

YÜRÜYÜŞÜN MİRASI

Bu yürüyüşün bugüne bıraktığı en önemli miras; devlet aygıtının bir kişinin kararıyla çalıştığı durumlar karşısında emekçilerin de o bir kişiyi muhatap alması, muhatap olmaya zorlaması gerektiğidir. Yerelde çözüm yoksa muhataplık merkeze yönelimi doğurur.

Özal sonrasında da DYP-SHP koalisyon hükümeti tarafından 05 Nisan Kararları ile (1994) Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun bazı işletmelerinin kapatılması kararı alınmış ancak, maden işçilerinin verdiği tepki kararı geri aldırmıştır. Denilebilir ki; bugün Zonguldak madenleri hala açıksa bu öncelikle 04 Ocak 1991 yürüyüşünün ve ülkemizde, dünyada madenci eylemlerinin devlet hafızasında bıraktığı etkinin sonucudur.

YÜRÜYÜŞÜN DERSİ

Madencilerin Ankara yürüyüşünün öncesi ve sonrası açısından en önemli ders; sınıf örgütü olan sendikaların tüm karar ve eylemlerinin bir kişiye veya yöneticilerine bırakılmasıdır. Bu sınıfın kimliğini yitirmesiyle sonuçlanmasına sebep oluyor. İşyeri komite ve konseyleri her durumda zorunludur. Kararların işçilerle (hatta madenci yürüyüşü gibi kitleselleştiğinde), kitleyle alınabilmesinin, başarıya ulaşmasının biricik yolu işçilerin söz ve karar sahipliğidir.

1 Yorum

  1. Emeğinize yüreğinize sağlık sayın Çalık . Bir solukta yeniden yaşandı o günler..

Bir Cevap Yazın

Salim Çalık
Emekli Maden İşçisi, Şiir Yazar
836BeğenenlerBeğen
733TakipçilerTakip Et
633TakipçilerTakip Et
[td_block_10 limit="6" custom_title="YAZARIN DİĞER YAZILARI" autors_id="3" block_template_id="td_block_template_6"]