Sağcılaşmak, Solculuğu Savunmak ve Mukavemet Etmek Üzerine

Mücadele etmek yerine bir şeylerin kendiliğinden değişmesini beklemek bizi muhalefet sanılan parti ve kişilerin sağcılaşmasını ve sağcılaşmayı halka dayatmasını izlemeye itiyor

Söyleyeni hatırlayamadım, hepimizin bildiği ama memlekette olan biteni izlerken aklına getirmediği bir söz var: “Mücadele edenler her zaman kazanamazlar ancak kazananlar her zaman mücadele edenlerdir.” Hak mücadelesinin ve en azından var olanı koruma gayretinin her geçen gün azaldığı ve tepkinin sosyal medyayla sınırlandığı bir dönemde Bağımsız Maden İş öncülüğünde Soma’da tazminatları için direnen madencilerin sokaktaki mücadelesi umutlarımızı tazeledi. “Sokaktaki” kelimesini özellikle vurgulamak istedim. Pandemi her ne kadar fiziksel olarak yan yana olmayı ve sokağa çıkmayı nispeten azaltan bir etken olsa da iktidarın ardı arda gelen kongrelerine engel teşkil etmiyor aksine pandemi, iktidar tarafından solun, sosyalistlerin ve emekçilerin sokağa çıkmasının engellenmesi için bir gerekçe olarak kullanılmaya başladı. Buna kitleleri sokaktan uzak tutmak isteyen muhalefet partileri de eklenince sokağın bir mücadele aracı olmasının artık akla bile gelmediği böyle bir dönemde sokağı zorlayan, haklarını sokakta talep eden Somalı madenciler, valisinden bakanına kadar herkesi direnişleriyle muhatap olmaya zorladı ve henüz resmen kazanmış olmasalar da kazanmak için önemli bir mesafe kaydettiler.

“Evet, biz solcuyuz, sosyalistiz.”

Madenciler kadar, onların mücadelesini kendi mücadeleleri gibi sahiplenen Bağımsız Maden İş’ten Kamil Kartal ve Başaran Aksu, uzun zamandır solun önünde cevaplaması güç gibi duran halkla ve işçilerle tekrar nasıl temas edeceğiz sorusunun cevabını pratikleriyle verdiler: Onların yanında olarak, onlarla birlikte mücadele ederek! İşçinin, yoksulun, hakkı yenenin taleplerinin savunucusu olursan, onların mücadelesinde yanlarında olursan egemenlerin bölücü, dinsiz ve çapulcu gibi nice dezenformasyonunu boşa çıkarmak hiç de zor değil. Ve bunu yaparken de solculuğumuzu, sosyalistliğimizi ve devrimciliğimizi gizlememiz gerekmiyor. Böylece terörist de deseler bozguncu da deseler Soma’da olduğu gibi işçi tarafından sahiplenilip onların mücadelesini birlikte zafere ulaştırabiliyorsun.

Ama sanılmasın bu iş öyle kolay. Bugün bizim gördüğümüz sonucun arkasında 7 yıllık bir emek ve alın teri var. Bilfiil eşini, çocuklarını, torunlarını İstanbul’da bırakıp Soma’ya taşınmak, köy köy, ilçe ilçe işçiler ile birlikte örgütlenmeye çalışmak var. Geceyi gündüzüne katmak var. Sabır var, ısrar var, kararlılık var. İşçilerin söz ve karar sahibi olması için sahici bir ilişki biçimi geliştirmek var. Onların karar alma süreçlerine saygı duyma, onların aldığı kararlar dışında hareket etmeme var.

Ancak ondan da önce 50 yıllık hiç durup dinlenmeden sürdürülen bir mücadeleye adanmış yaşam var.

“Öyle Mi Alay Komutanı?” videosuyla birçok kişinin yeni tanıma fırsatı bulduğu ancak işçi mücadelesini bilenler için eskiden beridir tanıdık bir yüz olan Bağımsız Maden İş Örgütlenme Uzmanı Kamil Kartal’ın Somalı madencilere bir diğer seslenişi bahsetmeye çalıştığım meselenin kısa özeti niteliğinde.

“Aylardır beraberiz, aylardır bu taşın üstünde beraber yattık. Solculuğumuzu sakladık mı sizden? Saklamadık. Evet, biz solcuyuz, sosyalistiz. Sonuna kadar da böyle olmaya devam edeceğiz. Çünkü biliyoruz ve inanıyoruz ki biz solcular, biz devrimciler, biz sosyalistler olmazsa işçi sınıfının politik mücadelesi olmaz!”

“Sizin bayılmadığınız sağ cenahtan bir şahsiyet var mı?”

Kamil Kartal’ın üzerine basa basa biz solcuyuz, sosyalistiz vurgusundan geçelim CHP’nin bitmek bilmeyen sağcılık sevgisine.

Ülkenin hatırı sayılır bir bölümünün 20 yıldır muhalefetten, özellikle de CHP’den bir şeyler beklediği malum. İktidar beklentisi oldukça düşük ama en azından AKP’nin elini kollunu sallayarak ülkeyi bugünkü noktaya getirmesine karşı bir engel olma işlevi görmesi bekleniyordu. Ülkenin siyasal tarihini ve yakın geçmişini biraz bilenler CHP yapamaz diyordu, CHP de yapamadı. Yapamadı mı yoksa yapmak istemedi mi tartışmaya açık bir konu bu elbette. Ama yapamadıklarının yanında yaptıklarından bahsedecek olursak geçmiş dönemde Baykal’ın Erdoğan’a açtığı yoldan, Kılıçdaroğlu’nun milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması sürecinde ‘Anayasa’ya aykırı’ olmasına rağmen ‘Evet’ diyeceklerini söylemesine kadar pek çok örnek sıralamak mümkün. Ancak CHP, muhalefetliğini yapsa da yapmasa da ülkeyi sağcılaştırmak için elinden gelenin en iyisini yaptı. Sağcının alternatif sağcı olur anlayışıyla Ekmeleddin’den sağ tandanslı Millet İttifakı’na, sokağa çıkmayı öcüleştirmekten sağcılardan övgüyle bahsetmeye kadar fırsat buldukça sağcılığı güzelledi ve sağcıdan çok sağcı oldu.

Şu son bir haftada Çakıcı’nın Kılıçdaroğlu’na tehdit mektubu ve ona sahip çıkan hatta dava arkadaşım diyen Devlet Bahçeli epey gündem oldu malum. AKP’nin hukuk reformundan bahsetmeye başladığı günlerde Çakıcı’nın mektubu ve Bahçeli’nin onu sahiplenmesi bir ittifak çatırdamasının öncülü mü ayrı bir yazı konusu ama Bahçeli’ye tepki gösteren CHP Grup Başkanvekili Engin Altay’ın Alparslan Türkeş’ten “Ülkücüden mafya, mafyadan ülkücü olmaz” sözünü mümtaz bir şahsiyetten alıntı yapar gibi kullanması CHP’nin sağcı ve sağcılık sevgisini bir kez daha gözümüze soktu. Mafyanın ve ülkücülerin, geçmişten beridir işlediği cinayetleri, devleti arkasına alarak oluşturdukları suç örgütlerini ve MHP’nin her defasında nasıl onlara kol kanat gerdiğini Bahçeli’nin yüzüne vurmak yerine Türkeş’ten alıntı yapan Engin Altay’a sormak lazım. Bir ülkücüyü başka bir ülkücüyle mi ıslah edeceksiniz ya da Türkeş neydi ki Bahçeli’den ne olmasını bekliyorsunuz ve son soru ülkücüden mafya olmazsa başka ne olur hakikaten?

Tabi Türkeş’le bitirmedi haftayı Engin Altay. Hemen birkaç gün sonrasında da AKP’nin “iyi polisi” olarak bilinen Bülent Arınç’ın televizyon ekranlarından yargıya dair eleştirilerini dile getirmesi ve Demirtaş’la Kavala’nın serbest bırakılması gerektiğini söylemesiyle başlayan tartışmalarda mikrofonu kapıp, “Bülent Arınç, geçmişte AKP’nin vicdanı olarak tanınırdı… Bu tavrı ve değerlendirmesi de doğrudur.” diyerek tam da Arınç’ın oynamaktan zevk aldığı iyi polis rolüne destek verdi. Belli ki Demirtaş ve Kavala’nın serbest bırakılması çağrısını Engin Altay, AKP’li bir ismin sözlerini referans almadan yapamıyor ve sanki Arınç’ın sözü icazetmiş gibi bunca zaman söylemedikleri hemen aklına geliyor. Yargının bu hale gelmesinde, siyasetçilerin, gazetecilerin ve aktivistlerin tutuklanmasında en az diğerleri kadar payı olan Arınç’ın arkasına sığınmadan söylenmesi gerekeni söyleyemeyen Altay’a sevgili Hayri Kozanoğlu’nun sosyal medya hesabından sorduğu gibi: “Merak ettim Sayın Engin Altay! Sizin bayılmadığınız sağ cenahtan bir şahsiyet var mı?”

Mukavemet’e Devam!

Erdoğan’ın hukukta reform, ekonomideyse yapısal değişiklik yapacağız sözleri, Çakıcı’nın Kılıçdaroğlu’nu mektupla tehdit etmesi, Bahçeli’nin Çakıcı’yı dava arkadaşım diyerek sahiplenmesi, Arınç’ın Kavala ve Demirtaş serbest bırakılmalı çıkışı, Erdoğan’ın Gezi finansörleri ve Kobane olayları vurgusu Cumhur İttifakı içinde kazanın kaynadığını gösteriyor. Erdoğan’ın ittifak anlayışının ulaşılması gereken hedef için yolda at değiştirmekten ibaret olduğu malum. Önceki ittifaklarıyla tek adam rejimini fiili olarak tesis ederken MHP’yle olan ittifakıyla da rejimini yasal kılıfa uydurmuştu. Ancak önceki ittifaklar (özellikle liberaller) kullan at formunda iken MHP’yle olan ittifağı tek adam rejiminin devamı için bir zorunluluk olmaya evrildi. MHP’nin aktif olarak iktidar ortağı gibi görünmemesine rağmen hem kendi gündemini Erdoğan’a dayatması hem de devlet içinde etkinliğinin artması AKP içindeki bir kesimi rahatsız ettiği kadar Erdoğan’ın tek adam rejimine de fazlasıyla uygun düşmüyor. Bu sebeple ki ittifak içinde sık sık üstü kapalı cevaplarla da olsa karşılıklı atışmalar yaşanıyor.

Erdoğan’ın hem içerideki sıkışmışlık hem de Merkel’in gündeme getirdiği AB yaptırımları ve Biden’ın göreve başlamasıyla değişecek olan ABD dış politikası öncesinde yeni manevralara girişmesi zaruri olacaktı. Ekonomideki isimlerin değişmesi ve reform sözcüğünün yeniden dolaşıma sokulması da bunun ön göstergesi olarak görülebilir. Bu konuda Mukavemet’in geçen hafta yayımlanan ABD Seçinin Ardından Türkiye başlıklı Siyasal Durum Değerlendirmesi önemliydi. Değerlendirmede “Demokrat Parti adayı Biden’ın Başkanlığı’nın kesinleşmesi karşısında Saray/AKP rejiminin yeni yönetim ile ne tür bir ilişki tutturacağını bütün yönleri ile kestirmek kuşkusuz mümkün değil. Ancak, siyasal iktidarın ABD’nin yeni yönetimi karşısında kısa vadede elini zayıflatacak kimi konularda gerek yasal düzenleme gerekse de fiili bazı düzenlemelere gidebileceğini söylemek mümkün. Hatta daha şimdiden, gerek kabinede, gerekse de bürokraside gündeme gelen revizyonların, bir yönüyle Erdoğan’ın yeni ABD yönetiminin Türkiye ve bölgede alan açabilmek için dokunabileceği kimi sinir uçlarını nötrleştirme hamlesi olarak değerlendirmek olası”lığının altı çizilmişti. İlgili paragrafın dipnotunda ise “Tam da bu noktada örneğin yeni yönetimin başta Demirtaş olmak üzere demokratik siyaset alanında faaliyet gösteren siyasetçi ve tutuklu bulunan belediye başkanlarının durumuna ilişkin bir pozisyon alıp almayacağı kritik öneme sahip. Keza siyasal iktidarın, yeni ABD yönetimi tarafından bu hususta bir girişimde bulunulmadan önce kendisi inisiyatif alanını genişletmek amacıyla (Milliyetçi Cephe’de çatlamaları da engellemeyi başararak, ya da yeni ittifaklar arayışına girerek) hukuksal siyasal bir hamle yapıp yapamayacağı da yine önemli sorulardan bir tanesi.” denilmişti. Okumayanlar için söz konusu değerlendirmeye göz atmanızı öneririm.

Tam da bu dönemde önce eski derin devlet aktörlerinin bir arada göründüğü pozun servis edilmesi sonrasında da Çakıcı’nın Kılıçdaroğlu’nu tehdidi ve Bahçeli tarafından sahiplenilmesi Erdoğan’ın manevralarını engelleyecek ve mevcut iktidar ortaklığının bir süre daha devam etmesini sağlamaya ya da Erdoğan’ı başta Kürt meselesi olmak üzere, diğer bütün olası gelişmelerde kötürüm bırakmaya yönelik hamleler olarak görünüyor.

Ne CHP öncülüğündeki muhalefetin ne de bizlerin, bir kez daha iktidar çatışmasının yaşandığı dönemde bir süre daha rolü uzaktan izleyici olmaktan ve olan biteni yorumlamaktan öteye gidemeyecek gibi görünse de hem geçmiş yıllardan süregelen ekonomik kriz (buna pandemi etkisiyle ağırlaşan sonuç da eklenmeli) hem de ülkenin hukuktan eğitime kadar birçok alanda yaşadığı çöküş ülkeye bir iktidar değişikliğini dayatıyor. Erdoğan için yolun bittiği uzun zamandır aşikâr. Ancak hem ülkede iktidar değişecek bir dinamiğin olmaması hem de Erdoğan’ın her defasında kendinin alternatifi olarak yeniden kendini sunması; yolun sonunda geçirilen süreyi belki biraz daha uzatacak ama Erdoğan rejimi de öyle birilerinin sandığı gibi “biz bir şey yapmayalım nasıl olsa gidiyorlar” dediği şekilde sonlanmayacak. Tekrar vurgulamakta fayda var, Erdoğan rejimi mücadele etmeden bitirilemeyecek.

Bitirirken, Mukavemet’in yine aynı Siyasal Durum Değerlendirmesi’nde “…SARAY/AKP-MHP karşısında güçlü bir “sosyalist siyaset merkezi” ihtiyacı her zamankinden daha fazla hissediliyor” değerlendirmesi yapılırken Mukavemet’in ana sayfasında yer alan “Ne İçin Mukavemet?” bölümünde ise bu sorunun aşılmasına yönelik kendi payımıza düşeni şöyle ifade etmiştik:

Bugün, bizler, her geçen gün büyüyen karanlık ile böylesi bir anlayışla mücadele edecek sosyalist/devrimci bir odağın yaratılabilmesi için, (ortak sorulara ortak yanıtlar arayabileceğimiz) herkesle yan yana gelmeyi, birlikte örgütlenmeyi ve mücadele etmeyi önümüzdeki tek seçenek olarak görüyoruz.“

Yazının ilk bölümünde de değindiğim gibi mücadele etmeden bir şey değişmiyor ve değişmeyecek. Mücadele etmek yerine bir şeylerin kendiliğinden değişmesini beklemek bizi muhalefet sanılan parti ve kişilerin sağcılaşmasını ve sağcılaşmayı halka dayatmasını izlemeye itiyor. Somalı madencilerin mücadelesi, mücadele edenlerin nasıl kazandığına dair güncel bir örnek olarak önümüzde dururken solcu kalıp, sosyalist fikrimizi savunmaya devam ederek mücadeleyi bir görev olarak üstlenmeliyiz.

Mukavemet’e devam!

2 YORUMLAR

  1. Öncelikle, devrimci kanadın şu meşhur fraksiyonel taraf ve teamül kısmını revize etmesi şart.

    Kucaklayıcı bir söylem için, öncülerin daha aktif olmasını bir anarşist olarak olumlu buluyorum. Anarşistlere daha yakın olmanız gerektiğinin altını da çizmek istiyorum.

    Medya ilişkilerinin doğru kurulması şart. Bu konuda attığınız adımların kapalı devre dışına çıkması bir zorunluluk.

    Kamil Kartal, hayran olduğum gerçek bir sosyalist.

    Mukavemeti bir dostum sayesinde şimdi tanıdım. Takip edeceğim. Çağrının yerine ulaşması için elimden geleni yapmak isterim.

  2. Fikri,
    Merhaba Fatih. Siteyi bilgisayara kaydettim. Her halde haftalık değişim yapılıyor. Mutlaka takip edeceğim. Diğer yazarları henüz okuyamadım. Okuduğumda genel bir değerlendirme yapmaya çalışacağım.
    Senin yazını önce tlf dan biraz önce de leptopta okudum. Günlük siyasi gelişmeleri çok iyi değerlendirmişsin. Günlük olayları takip etmeyenler için çok yararlı olur.
    Siteni diğer yazarları belki yazmıştır, sende daha önceki çalışmalarında yazmış olabilirsin; önerim günlük değerlendirmelerin yanında mücadeleye yön verecek ve MUKAVEMET’İ güçlendirecek çalışmalarda olsa daha iyi olur.
    Emeğinize sağlık, çalışmalarınızda başarılar sürekli olsun..

Bir Cevap Yazın

[td_block_social_counter style="style8 td-social-boxed td-social-font-icons" twitter="fatihself" tdc_css="eyJhbGwiOnsibWFyZ2luLWJvdHRvbSI6IjMwIiwiZGlzcGxheSI6IiJ9fQ==" open_in_new_window="y" instagram="fthatlay" manual_count_instagram="376" block_template_id="td_block_template_1"]