Türkiye on yıllardır emperyalizme bağlılık yemini etmiş sağcı iktidarlar eliyle büyük bir karanlık içerisinde yolunu bulmaya çalışıyor. Ülkede onlarca yıldır her kim ki ABD emperyalizminden söz etse sağcı iktidarlar eliyle ya hapse atıldı ya da öldürüldü. Bugün ise geçmiş Amerikan emperyalizmi ile sarmaş dolaş olmuş, Mendereslerin, Demirellerin, Özalların devamcısı olmakla övünen siyasal iktidar ile ABD arasında bir “kriz” giderek “derinleşiyor”.
İktidar ve yandaşları daha düne kadar ABD ile tarihin en güçlü bağlarına sahip olmakla övünürler, yandaş gazetelerde ABD başkanları ile Erdoğan’ın boy boy fotoğrafları övünçle yayınlanırken ne oldu da bugün mesele ‘Eyyyy Amerikaaa sen kimsin yaaa!” düzeyine geldi?
Ne oldu da, köklerini 6. Filo’ya karşı namaz kılanlara, Türkiye’yi küçük Amerika yapmak isteyenlere, antiemperyalist gösterilere saldıranlara, antiemperyalist gençler hakkında ölüm fermanları çıkartanlara dayandıranlar bugün Amerika’ya “kafa tutuyor” görünüyor?
Amerikan Tıraşı
Görünüyor diyoruz çünkü şimdiye kadar yapılmayan “Amerikan tıraşı” dışında ne ABD ile tek bir ikili anlaşma iptal edildi, ne tek bir askeri üs kapatıldı ne de ABD’nin Türkiye’deki sömürü mekanizmalarına dokunuldu.
İktidar ve yandaşlarının sözde anti emperyalistlikleri, ABD’yi kendilerine yeniden destek vermeye razı etmeye yönelik olmaktan öteye gitmeyecek bir kürsü lafazanlığı ve manşet kahramanlığından ibaret. Bu siyasal iktidarın kurulmasında, geliştirilmesinde ve tahkim edilmesinde -daha önceki bütün sağcı iktidarlar da olduğu gibi- ABD’nin kurucu bir özne olduğu hatırlanacak olursa, iktidarın anti emperyalizminin ne menem bir şey olduğu da daha iyi anlaşılır.
Siyasal iktidarın ABD ile karşı karşıya geldiği iki ana damar var:
1- Suriye’deki şeriatçı terör örgütleri ile ilişkiler
2- Bölgedeki Kürt gruplar ile ilişkiler
Siyasal iktidarın ABD ile çekişmesinin Türkçe tercümesi şu: “Bırakın, şeriatçı güçler ile birlikte bölgede ilerleyelim, Kürtleri ezelim, Suriye’nin ve bölgenin yeniden yapılandırılmasında biz de pastadan aslan payı alalım!”
ABD ile karşı karşıya geldikleri husus işte bu! Bunun da anti emperyalizmle bir ilgisi yoktur. Birbirine stratejik olarak bağlı iki emperyal hevesleri olan devletin taktik konulardaki anlaşmazlık tartışmalarıdır.
Emperyal Istakalar
O yüzden Amerikan beslemesi bir iktidarın emperyalist heveslerinden “demokratik millici bir siyaset” falan çıkacağını ummak hayaldir. Oradan çıksa çıksa, içeride ve dışarıda şeriatçı güçlerin palazlandığı, Kürtlerin top yekûn imha edildiği pespaye bir faşizm çıkar. Tersinden de topyekûn ABD’ye yaslanarak siyaset yapmaya çalışmanın sonu tam olarak büyük emperyal ıstakaların insafına kalmak demek olur.
Türkiyeli devrimciler onlarca yıldır emperyalizmin Türkiye’deki varlığına ilişkin yaptıkları değerlendirmeler ve yürüttükleri aktif direniş çizgisi ile emperyalizme karşı nasıl mücadele edilmesi gerektiğinin eşsiz örneklerini vermiştir.
TİP Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar’ın 1965 seçimleri öncesinde gerçekleştirdiği salon toplantılarından birinde yaptığı konuşmadan:
“Milli kurtuluş savaşımızı zafere ulaştırdıktan 43 yıl sonra istiklâlimizi, bağımsızlığımızı yeniden kazanmak zorundayız. Yardım bahanesiyle gelen Amerika 1947’den beri yurdumuza adım adım yerleşmiştir. Vatan topraklarının 35 milyon metre karesi Amerikan işgalindedir. Bu işlere Türk polisi, Türk hâkimi, Türk Komutanı hatta Türk bakanı giremez. Bu işler Türk Toprakları üzerinde Amerikan bayrağının dalgalandığı birer küçük Amerika’dır. Önce yardım heyetleri olarak başkentimize yerleştiler. Şimdi her bakanlıkta uzmanları var. Bunlar Amerikan Hükümeti’nin uzman adı altında iş gören ajanlarıdır. Artık devlet sırrı kalmamıştır. Amerikalılar her işimizi bilirler. Bilmekle kalmazlar, bizi istedikleri yola sürüklemek için gerekirse baskı da yaparlar. Amerikalılar bütün milli servetimize de el atmıştır. Bir Amerikalının hazırladığı petrol kanunu Tasarısı devrik DP iktidarı zamanında büyük meclisten geçmiştir. Bu kanuna dayanan Amerikan petrol kumpanyaları Yurdumuzun petrol kaynaklarına el koymuştur.
Türkiye hiçbir devletin peyki, uydusu olamaz. Amerika ne yoldan gelmişse o yoldan dışarı atılacaktır. Halkımız elinin tersiyle küstahlara hak ettikleri cevabı verecektir.”
Yön Dergisi, 24 Eylül 1965, sayı 130
“Yankee emperyalizmi, özellikle 1946’dan sonra, yeni sömürgecilik metodunu geliştirdi. Ve bu yeni sömürgecilik politikası, Truman, Marshall doktrinleri ve askeri paktlarla, ikili anlaşmalarla tezgahladı (…) Bu yeni sömürgecilik metodu, bir yandan emperyalizmin ülkeye iyice yerleşmesi, (yani emperyalizmin sadece dışsal bir olgu değil aynı zamanda içsel bir olgu haline gelmesi) sonucunu doğur”muştur. Sf. 331-332-333
(…)
Bu yıllar (1950-71 dönemi) ülkeye Amerikan emperyalizminin ekonomisinden politikasına, kültüründen sanatına kadar damgasını vurduğu ve bizzat oligarşi içinde yer aldığı yıllardır. (Emperyalizmin içsel bir olgu haline gelmesi) sf. 357
(…)
Bu bakımdan ülkemizdeki yerli hâkim sınıflarla, Amerikan emperyalizmini kalın çizgilerle ayırmak fiilen imkânsızdır.”
Mahir Çayan, Bütün Yazılar, Evren Yayınları, syf 373
“1950’den sonra, (…) Amerika ile birbiri ardına ikili anlaşmalar yapıldı ve Türkiye’de bu devlete eski kapitülasyonlara rahmet okutacak imtiyazlar verildi. (Bu antlaşmaların) çoğunun metni ve muhtevası kamuoyunca, hatta Büyük Millet Meclisince bilinmiyor.”
Behice Boran, Bütün Yapıtları, Türkiye ve Sosyalizm sorunları 2 Sarmal Yayınevi sf. 343