14 mayıstan önceki yazıma “iktidar tüm bileşenleriyle gündemi değiştirip, ilgisiz ve gereksiz tartışmalarla bizi gerçeklerden, asıl sorunlarımızdan uzaklaştırmaya çalışıyor. bir yandan da seçim sürecinde siyasi, ekonomik iktidarlarını korumak uğruna gerilimi yükseltip Hüda Par ve Yeniden Refah Partisi’ni ortak olarak yanına alarak önümüzdeki dönemde ideolojik, kültürel egemenlik kurma niyetini de göstermiş oldu…” diyerek başlamış ve iktidarın ittifaka dahil ettiği partilerin bir sonucu da “seçimden sonra kurmak istediği düzenin ipuçlarını göstermesidir” yazmıştım… ortaya çıkan sonuçlar milliyetçilik ve dincilik açısından en geri, en kitlesel Meclis oluştuğunu gösteriyor… (beklenen gerçekleşmiş oldu da denilebilir, yani yüzümüze çarpıldı.)
Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalmasının ardından hem Cumhur İttifakı, hem de Millet İttifakı %5’lik (kerameti fakat kendinden menkul) Sinan Oğan’ın oylarını almak için milliyetçilik yarışına girdiler… bu yarış iktidarın temel sorunların gündeme gelmesini önlemek açısından işine gelen, asıl adresleri (özneleri) dururken bu seçmen kitlesinin kendilerine oy vereceğini uman muhalefet açısından zaman kaybı ve ham hayal… Sinan Oğan ve dahil olduğu siyasi ittifakın taleplerine en yakın ittifakın Millet İttifakı, bu taleplerin sebebi olan sorunları yaratan Cumhur İttifakı’nın ise en uzak ittifak olmasına rağmen girdiği pazarlık siyasi önceliğin her şeyin önünde ve üzerinde olduğunu gösteriyor… (bence karşılığı yok)…
muhalefetin sandığa gitmeyenleri saptayıp oy vermeye ikna etmesinin yanında iktidar bileşeni partilere oy vermiş olanları ikna etmeye yönelmesi Sinan Oğan’dan beklenen yarardan daha fazlasını sağlayacaktır… milliyetçi ve dinci bir meclis yapısında milliyetçilik yarışı da, dincilik yarışı da iktidarın işine gelen adımlardır… (kısacası iktidarın belirlediği ve en iyi olduğu alanda oyunu kabul etmek anlamına gelmektedir…)
seçimin sonuçları bir yana bundan sonra muhalefetin nasıl gelişeceği sosyalistlerin, devrimcilerin, emek güçlerinin yapacağı çıkarımlar, bunlara uygun atacağı adımlar ve yaratacağı araçlarla doğrudan ilişkili olacaktır… artık somut olarak (aslında yıllardır) görünen gerçek kendisini dayatacaktır; yani verili durumu ve parti içi iktidar ilişkilerini ve öncelikleri koruma anlayışı, yan yana gelmemekte inat edilmesi bugünden sonra daha anlamsız, hatta daha siyaset dışı bir durum anlamına gelecektir… üç aşağı beş yukarı herkesin söylediği doğrular için bile bir araya gelemeyişimizin sonuçlarından biri olarak yenilmeye devam edeceğiz (ki bu yenilgi kavga ederek gerçekleşmiş bir yenilgi de olmayacağı için, ‘yenildiysen ayağa kalk, tekrar yenil’ gibi bir durum yaşanmayacaktır…)
kanımca şunu görerek başlamamız gerekiyor; haklı olarak hepimizin dile getirdiği büyük ve kitlesel yoksullaşma, temel özgürlüklerin tırpanlanması, ekonomik krizler, doğa olayları (deprem, sel vb) sonrası yaşanan ölüm ve yıkımlar kendiliğinden bir muhalefet oluşturmadığı gibi, şu an yaşadığımız üzere doğrudan seçmen davranışına da yansımıyor… çok ayrıksı bir zamanda ve özel bir olayla kendiliğindenci isyanlar gerçekleşse bile bunları donatabilecek bir muhalefetin yokluğu kısa sürede sönümlenmesine, hatta iktidarın kullanacağı ‘malzemelere’ dönüşecektir… öyleyse bize düşen sorunları saptamak ve dile getirmekle kalmayıp o sorunlar üzerinden ekonomik, demokratik, siyasi örgütlenmeleri sağlayacak araçları yaratmak, bu araçlarla çözümleri de örgütlemektir… (yıllardır irili ufaklı yaşanan yüzlerce eylem ve direnişe rağmen bu direniş alanlarında, hatta direnişlere katılanların bir kısmının bile iktidar bileşeni partilere oy veriyor olmaları bizim çözmemiz gereken en önemli sorunlardan biridir…)
iktidar ve bileşenlerinin kendilerinden on yıllarca önce başlatılmış olan milliyetçi ve gerici örgütlenme (yeşil kuşak) içerde, dışarda bu ilişkiler üzerinden yeni bir düzen kurma girişimini miras aldığı ortada. bu mirası Suriye’de tökezleyinceye dek ‘Yeni Osmanlıcılık’ ile yayılmacı bir noktaya taşımaya çalıştığı da biliniyor… tam bu noktada özellikle AKP yeni bir tarih yazımı ile Osmanlı son dönemini yüceltirken Cumhuriyet dönemini de yok sayarak işe başladı… bu tarih yazımı sırasında Cumhuriyeti çağrıştıran kişi, kurum, değer, olay ne varsa saldırarak kendi tabanına bir gelecek kurgusu da sundu. kimi zaman yandaş, kimi zaman trol vb. dediğimiz kesimin bir kısmı bu tarih yazımına inanmış, hatta gelecek kurgusunda beklenti içine girmiş bir kitledir… iktidarın sürekli olarak geçmişi (kendinden öncesini) kötüleyerek diri tuttuğu korku ve çatışma bütünüyle bu kitleyi tahkim etmek içindir… (buna rağmen gerçekte iktidardan hoşnut olmayan fakat iktidar değiştiğinde elindekini de kaybetme korkusu salınan kitle bizim seçimde, seçimden sonra, işyerinden, mahallede, okulda, kentte ikna etmemiz gereken, ikna edebileceğimiz kitledir…) sanırım buralara kafa yormamız, iletişim kurmamız, ilişkilerin sürekliliğini sağlayacak araçlar yaratmamız bu nedenle de zorunlu…
geçmişten bugüne maddi, kültürel, demokratik, sosyal açılardan neler yitirdiğimizi daha da görünür kılarak, örnekleyerek başlamak etkili olacaktır diye düşünüyorum… elbette gerçek etkiyi bugüne dek bir araya gelmekte zorlanmış, bir araya geldikleri dönemlerde de bunu kalıcı duruma dönüştürememiş devrimcilerin, sosyalistlerin, toplumsal muhalefet odaklarının ortaklaştıkları konular, sorunlar, çözümler çerçevesinde yeniden, ilke ve eylem birliği temelinde bir araya gelmeleri sağlayacaktır… (partilerin, örgütlerin, çevrelerin yan yana dizilmeleri değil, ortaklaşılan konularda eylemli birliği gerektiğini düşünüyorum…) halk dediğimiz yığınların önceliğinin kendi kişisel ve elde ettiği çıkarı olduğuyla beraber bu çıkarı korumayı ve mümkünse artırmayı düşündüğü kanısındayım…
bu nedenle de bize göre onlarca kez iktidar değiştirecek olaylar, acılar yaşanmasına rağmen iktidarın ayakta kalması, reisinin en güçlü siyasi aktör olmayı sürdürmesi halkın bu çıkarlarını koruma isteğinden kaynaklanıyor. bu açıdan halkın kitleye ve topluma dönüştürülmesini sağlayacak örgütlenmelerle birlikte gelecekte kazanacaklarını olduğu kadar geçmişti yitirdiklerini de anımsatmak, bunu da örgütlü, sürekli ve organik ilişkilerle sağlamak zorundayız… (kısacası ideolojik örgütlenmeyi öncelerken bunun sosyal, sanatsal, kültürel, ahlaki, vicdani unsurları da olduğunu unutmadan, bunların tümünün bir bütün oluşturduğu gerçeğiyle bakmak, düşünmek zorundayız…) elbette önce nasıl bir araya geleceğiz, bizi kuşatan gerici, ırkçı (faşist) dalgayı nasıl kıracağız sorularıyla başlayarak… alıntı yaptığım yazımı şöyle bitirmiştim; “ görüldüğü gibi toplumun çok geniş ve her kesiminden insan için bu iktidardan kurtulma gerekçesi bulunuyor… o zaman attığımız slogana da sahip çıkarak en güçlü biçimde ; ‘kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya da hiç birimiz’ diyeceğiz…