Cuma, Nisan 26, 2024
spot_img

Şiir ve Toplumsallık Üzerine – 1

Şiir ve Toplumsallık üzerine: "ezilenlerin, yok sayılanların, adları yerine sıfatlarıyla anılanların gerçekliğinden beslenmeli ve dili bu gerçekliği yıkmak üzere konumlandırmalıdır…"

“Şiir sözcüklerle kurulan yeni bir dildir.” dolayısıyla kullanılan sözcükler şiirin içeriği kadar önemlidir. bu sözcüklerdeki harf yanlışlarından, anlamdaş sözcüklerin aynı şiir içinde değişik sözcüklermiş gibi kullanılmasına, anlamdaş iki sözcükten birine başka bir anlam yüklemenin şiire verdiği zarar çoğu zaman dikkatten kaçmaktadır… dili bilmemenin, dili üretememenin yol açtığı kendini (hatta geçmişi) yinelemenin, söylenenleri başka dize kurgularıyla fakat aynı sözcüklerle söylemenin yarattığı sığlık da önemlidir; ve yazılan artık yeni bir şiir değil, söylenmiş ve yazılmış olanın yinelenmesidir.

şairin ve şiir yazma uğraşı içindekilerin ve okurun da bunlara dikkat etmesi gerekiyor. nasıl ki; “şiir sözcüklerle kurulan yeni bir dildir” diyorsak; dil de bizim anlam dünyamızın yansımasını gösteren, olayları ve nesneleri (genel olarak düşünsel dünyamızı) anlamlandırmamızı sağlayıcı özellikleriyle canlı bir bütünlüğe sahiptir. ortaklaşa düşünmenin, düşüncelerimizi geliştirmemizin ve anlamı örgütlemenin en önemli ve etkili aracı dildir. bu yüzden şairin, şiir yazmaya çalışanların, okurun üzerinde buluştuğu coğrafya olan dil, bizim düşünsel-sanatsal… gelişim ve paylaşımımızı sağlayıcı özelliğe sahiptir.

“Anlamsız bir sözcük, boş bir sesten ibarettir; dolayısıyla anlam sözcük’ün bir ölçütü, vazgeçilmez bir bileşenidir… sözcük anlamları içsel doğaları bakımından değişime uğruyorsa, düşüncenin sözcükle ilişkisi de değişime uğruyor demektir.”1   şiir bir karşı dil yaratmalıdır. bunun öncesinde şair karşı dili üretmeli, şiirini ürettiği bu karşı dille yazmalıdır. karşı dil; “…yerleşik dille ilişkilenimlerin en aza geriletildiği değil, ilişkilerin çatışıklı bir gerilimler alanında olabildiğine yoğunlaştırıldığı bir eylemlilik demektir. Paradigmal yapılaşmaların akışından giden yerleşik dile karşı konumlanmış, insan zihinlerine çekiçlene çekiçlene oyulan egemenlik kanallarının parçalanmasının, ‘düşünme’nin özgürleştirilmesinin de savaşımıdır.”2

yalnızca şiir değil, günlük yaşamımız içinde söylenen her sözün ideolojik, politik, kültürel bir geçmişi, hatta geleceği işaret ettiğini, şiirin ve sözün bir iktidar aracı olduğunu da göz ardı etmeden yazmak, konuşmak zorundayız… şiir/ söz bizim özgürleşmemizle birlikte okuyanı, duyanı da özgürleştirmeli… bu özgürleşme yalnızca yerleşik olana karşı değil, okunana karşı da gerçekleşebilmelidir…

şairin dile yaklaşımı ile okurdan beklentisi arasında sıkı bir bağ, karşılıklı ilişki olduğunu düşünüyorum. şair, şiir yazan okurdan beklentisi, nasıl bir okur umduğu, okurla buluşmak istediği izlek üzerinde düşünüp yaratırken, dilin şair ile okur arasında bir bağ olduğunu unutmamalıdır… dil şiirin okura ulaşmasını, okurun şiiri çoğaltmasını sağlayan en önemli araçlardan biridir. dil aynı zamanda şairin yaratımındaki öncelikleri, amaçlarını, yönelimini ve sanat anlayışını gösteren önemli bir aynadır… bu ayna şairin kendisi kadar okurun kendisini görmesini de sağlamalı, dil ile kurulan karşı dil aynı zamanda karşı/ insani yaşam biçimini düşündürmeli, düşletmelidir…

“Yaşam kadar düşsel; düş kadar gerçek bir şiiri (sanatı) arayan bir okuyucu ne de şair var. Durum bu olunca, şair ve okuyucunun buluşması elbette olanaksızlaşacaktır…. bugün, hangi şiir şairini doğurmuştur? Yazdığı şiirlerle var olan; bir iklim, bir rüzgar oluşturmuş kaç şair gösterilebilir? Böyle olunca, okuyucu oluşturmak da olanaksızlaşacaktır doğal olarak. Bunun nedeni; olanı değil olması gerekeni içeren ve öneren bir şiirin yazılmayışıdır.”3

şair kendisiyle ve çevresindekilerle sanat üzerine tartışmalıdır. yarattığı şiiri önce kendisi bir okur olarak okumaya çalışmalı, ardından (en azından) yakın çevresindekilerin eleştirilerine açmalı, sanatı ‘ben yaptım oldu’ biçimindeki bencil tutumdan kurtarmalıdır. çünkü sanat okurla buluştuğunda düşünce üretimine kapı açmaktadır. “Ne yazık ki her alanda olduğu gibi, yazın dünyamızda da eli kalem tutan herkesin herşeyi bildiği sanısına dayanan bir önyargı geçerli; paylaşma, dayanışma ve takım oluşturma alışkanlığı gelişmemiş.”4  şiirin sözcükler aracılığıyla dilin ve düşüncenin örgütlenmesi olduğu dikkate alındığında, yazım sürecinde de örgütlü davranılabilmesi bir alçakgönüllülük değil bir eşitlik ilişkisinin gereği olduğu unutulmamalıdır.

şiir bir dil yaratmalıdır. “Şiir bireysel ya da toplumsal ilişkilerin, olayların yüzeyindeki duygu ve düşüncelerle değil, bunların derinindeki anlamıyla, doğurgan kökleriyle uğraşır. Gelip geçici coşkudan, köksüz hayranlıktan çok bir sezgi gücü, bir zihin çalışması, bir entelektüel çaba ister okuyucudan. Bunun ötesinde, yurt ve dünya koşullarıyla yakından ilgilenmeyi; bu dünyada bir eğlence yerinde değil de kendi evinde gibi yaşamayı gerektirir. Umursamadan, boş vererek değil her sorunu kendine dert edinerek.”5  dil yalnızca bir ses olayı değildir… dil aynı zamanda bizim dünyayı anlamlandırmak, anlamlandırmalarımızı aktarmak için kullandığımız bir araçtır. dolayısıyla şair, yerleşik-egemen-tüketilmiş (veya eskimiş) veya bilgiyi boğmuş, düşünceyi köreltmiş dile (anlamlar dünyasına) karşı savaşmalı, var olan koşulların saklanma, kanıksatılma aracına dönüştürülmüş dil ve (anlam) karşısında kendini yenileyebilmeli, sanatın yıkıcı gücüyle var olan, yerleşik dilin ve anlamın ötesine geçmelidir.

örneğin şair veya şiir yazan pek çok nedenle savaşa karşı çıkabilir, yine pek çok nedenle savaşı savunabilir… savaş ekonomiyi zarara uğratacağı için karşı çıkmakla, savaşta ölenlerin ve cepheden haber bekleyenlerin yoksullar olduğundan hareketle karşı çıkmak aynı şey değildir… egemenlik ilişkileri kurmak veya işgal etmek için savaşı savunmakla, işgale ve sömürüye karşı savaşı savunmak da aynı şey değildir…

ekmek parası için alınmayan önlemler, zorlamalar sonucu ölen işçiler için ‘yazgı’, ‘fıtrat’ diyerek ölümleri sıradanlaştıran ve olağanlaştıran dil ile cinayet diyerek ölümlerin çok kazanmak uğruna işçilerin yaşamlarının çalınması olduğunu vurgulayan dil aynı değildir… şiir bu ayrımları açığa vurduğu, deyim yerindeyse sesi duyulmayanların sesi, gelecek düşlerinin yansıması olduğu oranda işlevini yerine getiriyor demektir… şair yarattığı şiirle birlikte kendisini olduğu kadar okuru da yeni anlamlara, yeni düşüncelere, yeni düşlere, yeni çağrışımlara taşımalıdır… ezilenlerin, yok sayılanların, adları yerine sıfatlarıyla anılanların gerçekliğinden beslenmeli ve dili bu gerçekliği yıkmak üzere konumlandırmalıdır…

 

Şairin Diyalektiği *

1

Şairsen oğlum

Her koyun senin bacağından asılır

 

Anlat onurlu çelişkisini

Ölüme giderken peşinden sürüklüyor olmanın

Diri bir güzelyaşama umudunu

Anlat bizi gönendir

 

Söyle hüzünlendiğini saklama

Onu da güzelleştir şair-sen

İstersen yalan söyle

Ama ne yap et bizi inandır

 

2.

 

dipnotlar:

1) L.S. Vygotsky

2) İsmail Mert Başat, Yazı Üzerine Yazı II:Karşıyaka Şiir Kurultayı, Hazırlayan: Veysel Çolak- sf.87

3) Veysel Çolak, Yazı Üzerine Yazı II:Karşıyaka Şiir Kurultayı sf.7

4) Mehmet Yalçın, Yazı Üzerine Yazı II:Karşıyaka Şiir Kurultayı Hazırlayan: Veysel Çolak- sf.69

5) Mehmet H.Doğan, Yazı Üzerine Yazı II:Karşıyaka Şiir Kurultayı Hazırlayan: Veysel Çolak- sf.196

* Bozan Yaman/ Aydınlıkkapı

Aşırılıklar Çağının Yazarı Dostoyevski

1 Yorum

Bir Cevap Yazın

Salim Çalık
Emekli Maden İşçisi, Şiir Yazar
836BeğenenlerBeğen
733TakipçilerTakip Et
633TakipçilerTakip Et
[td_block_10 limit="6" custom_title="YAZARIN DİĞER YAZILARI" autors_id="3" block_template_id="td_block_template_6"]