Perşembe, Aralık 12, 2024
spot_img

Siyasal Kriz Derinleşiyor

CHP’nin gözünü (yeni bir siyaset merkezi inşa etme adına) sokağa değil, sandığa diktiği koşullarda, ülkenin dört biryanında yükselen hoşnutsuzluk dalgasının örgütlü güçlü bir mukavemete dönüştürülmesi ihtiyacı her geçen gün artmaktadır

7 Aralık tarihli yazımızın başlığını “Çember Daralırken” olarak atmış ve “Pandemi, ekonomik kriz, dış politika ve izlenen siyasetlerin uluslararası düzeyde yarattığı gerginlik ve krizler iktidarın etrafını kuşatan sorunlardan en önemlileri.…” demiştik.

Çok kısa bir süre içinde gördük ki, uluslararası düzeyde Türkiye’ye yönelik ‘düşük profilli bir uyarı’ mekanizması devreye girmiş durumda. Uluslararası düzeyde yaşanan sorunların, karşılıklı ilişkiler içerisinde çözüme kavuşturulmaya çalışıldığı süreçlerden bir sonuç alınamadığının, ilişkilerde yeni bir evreye girilmeye başlandığının ipuçlarını artık görmek mümkün.

Örneğin, ABD’den görünüşte S-400’ler (ancak muhtemelen daha geniş alana yayılmış sorunlar) nedeniyle, CAATSA (ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası) kapsamında Türkiye’ye yaptırım kararı çıktı.

Bu kararın başkanı da bağlayacak bir oy çokluğuyla alınmış olması önemliydi. Aynı dönem içinde AB’nin “kısıtlı yaptırım” kararı alması, Ege ve Akdeniz’de seyreden Türk bandralı veya Türk Limanlarından çıkan gemilerin durdurulup aranması, Türkiye’ye yönelik soğuk rüzgarların esmesinin belirtileri sayılmalı.  Ancak öte yandan AB Liderler Zirvesi’nde Türkiye’nin konuşulduğu gün, NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in “Türkiye’nin NATO’nun önemli bir müttefiki ve Batı ailesinin bir parçası olduğunu unutmayın” mesajı vermesi, Batı’nın bir yanıyla da Türkiye’nin Rusya’ya itilmesine yol açacak hamleler yapmaktan kaçınmak istediğinin göstergesi olarak okunmalı.

Batı, belli ki bir yanıyla Erdoğan’ın hareket alanını sınırlandırmaya çalışırken, diğer yandan da bağların tam olarak kopmamasına özen gösteriyor.

Bu düşük profilli uyarıların, yaptırımların; önümüzdeki süreçte daha kapsamlı ve ağırlaştırılmış yaptırımlara dönüşüp dönüşmeyeceğini hep birlikte göreceğiz. Ancak Ocak ayında ABD yeni Başkanı Biden’ın yemin ederek göreve başlaması ile dış politikasının nasıl şekilleneceğinin belli olacağı, Şubat 2021’de yeni ABD yönetiminin de katılımıyla bir NATO Zirvesi’nin gerçekleşeceği ve Mart 2021’de AB Liderler Zirvesi olacağı göz önüne alınacak olursa, önümüzdeki sürecin bir hayli zorlu geçeceğini, yeni gerginlik ve çatışmalara gebe olacağını söylemek yanlış olmayacaktır.

Kuşkusuz burada, Erdoğan’ın batıdan gelen bu ‘düşük profilli yaptırımları’ nasıl değerlendireceği tayin edici olacak.

Erdoğan’ın, bu mevcut yaptırım düzeyini, Batı’nın Türkiye’den (ne yaparsa yapsın) vazgeçemeyeceğinin bir göstergesi olarak mı, yoksa Türkiye’den vazgeçmeye yönelik yeni bir evreye girdiğinin ‘erken uyarı sinyali’ olarak mı değerlendireceği, ülke içi siyasi dengeler açısından da kritik öneme sahip olacak.

Her ne kadar Erdoğan pragmatizminin daha önceki örneklerinde görüldüğü üzere, önümüzdeki günlerde de bir hayli birbiriyle çelişkili, zigzaglı, keskin politik dönüşlerin gerçekleşmesi beklenebilir olsa da, ödenemez durumdaki dış borçlar, faizlerin yükseltilmesine rağmen dolarizasyonun sürmesi, Katar dışında hiçbir ülkeyle ve uluslararası kurumla ciddiye alınabilir yeni ekonomik ilişki kurulamayışı AKP/ Saray iktidarını olduğu kadar sermayesinin de hareket alanını her geçen gün daraltmaktadır.

KRİZ DERİNLEŞİRKEN

İçeride ise, kriz, buhran olmaya doğru gidiyor.

Erdoğan 14 Aralık’ta Kabine toplantısından sonra yaptığı konuşmada: “Vatandaşlarımızdan müsterih olmalarını, sürekli karamsarlık aşılayanlara inat bize ve ekonomi yönetimimizi güvenmelerini istiyorum” dedi.

Ama daha söylediklerinin mürekkebi kurumadan, Merkez Bankası 18 Aralık’ta, daha önce Ekim 2020’de, yüzde 8,9’dan yüzde 12,1’e revize ettiği yılsonu enflasyon oranını, ‘2020 yılı Aralık ayı Beklenti Anketi’nde yüzde 14,18’e yükseltti. DİSK-AR’ın Aralık ayında yayınladığı İşsizlik ve İstihdamın Görünümü Raporu’na göre, “geniş tanımlı işsiz sayısı 9,5 milyon kişi.”

Nisan, Mayıs aylarında iç talebi canlandırmak için bankalar tarafından verilen kredi ödemelerinin başladığı Ekim, Kasım aylarında icralardaki artış karşısında Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) aldığı bir kararla, 2021 Haziran ayına kadar bankaların icra işlemi yapmasının önüne geçti.

Şu ana kadar 400 milyara yaklaşan batık kredi, 30 milyon dolayında icra dosyasının akıbeti ile AKP’nin akıbeti adeta kesişmiş durumda.

Korona salgınıyla etkisi katlanan işsizlik, gelir dağılımındaki adaletsizlik küçük esnafı ve köylüleri de geçimini sağlayamayacak noktaya getirdi. İşten çıkarılan, ücret vd. haklarını alamadığı için direnen emekçilere, Tarım Kredi Kooperatifi aracılığıyla kredi kullanan ve icralık olan çok sayıda çiftçi de katıldı. Sosyal medya üzerinden örgütlenen ve öğrenimleri için kullandıkları KYK kredileri nedeniyle icralık olan yüz binlerce öğrenci de seslerini duyurmaya çalışıyor.

EKONOMİ ve HUKUK REFORMU KİME?

Erdoğan, ekonomi, hukuk ve demokrasi reformu yapılacak dedikçe her üç alanda da garabet büyüyor. Kesinleşmiş yargı kararlarına rağmen hakları verilmeyen işçiler bir yanda, demokratik haklarını kullanıp haklarını talep eden işçilerin gözaltına alınması diğer yanda…

Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala’nın tutukluluk hallerinin artık bir cezalandırmaya dönüşmüş olması, Meclis’te MHP ve Süleyman Soylu’nun HDP’ye yönelik açıklamaları, çevre savunucularına yönelik şiddetle müdahale ve para cezaları, şu sıralarda hazırlığı yapılan STK’lara kayyım atamanın önünü açan düzenlemeler gösteriyor ki sözü edilen ekonomi ve hukuk reformu sermaye için yapılacak.

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı’nın “Türkiye’de yoksul yok” açıklaması ile bir AKP’li vekilin “kuru ekmek” yemek zorunda kalan yoksulları aç olarak görmediğini ifade etmesi, yurttaş olarak Saray/AKP iktidarı gözündeki konumumuzu göstermesi açısından önemli.

2021 yılında dış ve iç borç ödemelerindeki tıkanıklık, kapanacak işyerleri nedeniyle işsizliğin daha da artacak olması, kredi borçları nedeniyle varlıklarını yitirecek milyonlarca insanın bugüne kadarki sessizliğini sürdürmeyeceklerini söylemek kehanet değil.

Buna 2021 yılında sendikaların toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin de başlayacağını eklemek gerek.

MUHALEFET VE SOSYALİSTLER

CHP’nin gözünü (yeni bir siyaset merkezi inşa etme adına) sokağa değil, sandığa diktiği koşullarda, ülkenin dört biryanında yükselen hoşnutsuzluk dalgasının örgütlü, güçlü bir mukavemete dönüştürülmesi ihtiyacı her geçen gün artmaktadır.

Ancak, hali hazırdaki sosyalist güçlerin var olan hoşnutsuzlukları örgütleyerek siyasetin merkezine hamle yapma, siyasete etkide bulunma iddia ve iradesinden yoksun oldukları da açık.

Bugün ülkede hoşnutsuzluk ve sosyalist siyaset olanakları nesnel olarak artarken, sosyalistlerin öznel durumlarının bu durumu etkili bir mücadele sürecine evriltmeye uygun olmaması önemli bir açmaz olarak önümüzde durmaktadır.

Gerek pandemi gerekse de sosyalistlerin öznel durumu nedeniyle topyekûn bir sokak muhalefeti bugün için zor görünse de yerellerde gelişen bugünkü eylemlilikleri aşan bir hareketlenmenin oluşması imkân dahilindedir.

Bu irili ufaklı, farklılık gösteren mukavemet hareketlerinin örgütlenmesi, ortaklaştırılması için bugünden yapılabilecekleri düşünmek, yol, yöntem ve araçlarını bulmak sosyalist siyasetin temel hedefi olmalıdır.

1 Yorum

Bir Cevap Yazın

[td_block_10 custom_title="YAZARIN DİĞER YAZILARI" autors_id="29" limit="6" block_template_id="td_block_template_6"]

Haftalık Siyasal Durum Değerlendirmesi

[td_block_social_counter style="style8 td-social-boxed td-social-font-icons" twitter="mukavemetdergi" tdc_css="eyJhbGwiOnsibWFyZ2luLWJvdHRvbSI6IjMwIiwiZGlzcGxheSI6IiJ9fQ==" open_in_new_window="y" block_template_id="td_block_template_1" social_rel="" facebook="mukavemetdergi" manual_count_facebook="4216" instagram="mukavemetdergi/" manual_count_twitter="6269" manual_count_instagram="944"]