Siyasal Öteki: Milliyetçi Cephe ve Komünizm-Türkiye Sol’u

Sağ siyasetin Türkiye Solunu siyasal rekabet alanından varoluşsal ötekiliğe sürüklemesinin tarihselliği üzerine: Milliyetçi Cephe'nin Anti Komünizm propagandası...

Siyaset, olumlu bir biçimde, sosyal bir varlık olan insanın diğer insanlarla yaşadığı sorunların çözümü olarak tanımlanır. Bu tanımdan yola çıkarak siyasetin temelinde homojenlik değil heterojenlik yattığını söylenebiliriz. Her bireyin her bir konuda aynı olduğu bir toplumsal durumda, çözüm bekleyen herhangi bir sorundan söz edilemeyeceği için siyasetten de söz edilemeyecektir. Bu tarz bir siyaset tanımlaması, farklı dönemlerde farklı düşünürlerce savunulmuştur. Kuşkusuz bu düşüncelerin en radikali Carl Schmitt’in Siyasal kavramı olmuştur. Schmitt, ortaya koyduğu siyasal kavramı ile Nazi Almanyası’nın fikirlerinin oluşması ve onun meşrulaştırılması işlevi gördüğü üzerinden eleştirilse de Schmitt’in olumsuz fakat bir o kadar da gerçekçi bir siyaset tanımı yaptığını savunabiliriz. Carl Schmitt (2005) Siyasal kavramını dost-düşman antagonizması üzerinden açıklayarak siyasal düşmanı herhangi estetik veya ahlaki düşmanlık olmaksızın doğrudan siyasal ve varoluşsal bir tehdit olarak ifade eder. Öteki ise en basit anlamda aynı olmayandır. Ötekinin inşası paradoksal bir özellik taşır. Kendi varlığına antagonistik bir tehdit olarak görülen öteki aynı zamanda kendi kimliğini var kılınmasını sağlayan bir zorunluluktur. Aynı olan, ötekini yok saymak zorunda olsa da kendisine ancak bu farklılık üzerinden özgün bir kimlik yaratabilir. Buradan hareketle Öteki olmaksızın siyaset veya Schmitt’in kavramını kullanacak olursak siyasalın devamlılığı söz konusu olamaz. Diğer bir deyişle, siyasal dostlar veya biz arasındaki iradeyi ve iradenin sınırlarını temsil eder, bunun dışında bırakılan herkes ve her şey ise siyasal düşmandır; hostis’tir (Çelebi,2008)

Schmiit’in ortaya koyduğu ayrım esasında toplumsal ve siyasal hayatta insanların daima yaşadığı bir ayrımdır; siyasal anlamda dost ve düşman olguları birçok kişi için Türk Siyasi hayatında doğrudan 1960 ve 1970’li yılları çağrıştırır. Bu dönem içinde en ilgi çekici durum ise yalnızca söylem veya eylem olarak değil doğrudan resmi siyaset alanında da siyasal dost düşman ayrımının yansıması olarak yorumlanabilecek Milliyetçi Cephe Hükümetleri’nin kurulmasıdır. Bu çerçeveden Milliyetçi Cephe Hükümetleri’nin Komünizm ve sol karşıtlığını ele aldığımızda gücü ele geçirme ve muktedir veya egemen olma amacıyla sol, mufazakar-milliyetçi sağ tarafından inşaa edilmiş bir öteki olarak belirir. Burada yapmak istediğim vurgu; Milliyetçi Cephe Hükümetleri’nin Komünizmi şeytanlaştırmasını siyasetin doğasında olan gerçekçi bir yöntemi izlediklerini belirterek meşrulaştırmak değil aksine ortaya konulan ötekinin yani Komünizmin siyasal alanda bir öteki olarak tehdit olmasına rağmen onun ahlaki, milli ve dini değerlere tehdit olduğu düşüncesinin yaratıldığını vurgulamak.

Milliyetçi Cephe Hükümetleri’nin Anti-Komünist duruşunu en temelde hükümetlere verilen isimler üzerinden ele almak faydalı olacaktır. Cephe genel anlamıyla bir savaş terimidir ve savaş dostların bir aradalığı ile düşmanın yok edilmesi veya engellenmesi üzerinde gelişen siyasi ve sosyal bir olaydır. Bu anlamıyla bir hükümetin cephe olarak adlandırılmış olması veya adlandırılabilmesi dönemin siyasal kutuplaşmasını gözler önüne seriyor. Cephe kavramı zararlı ve bizden olmayana karşı birliği, bir aradalığı temsil etmesi bakımından da kurulan 39. ve 41. Hükümetlerin kuruluş mantıklarını ortaya koyuyor. Nitekim bu cephe istisnasız sol olmayan herkesi kapsamalı ve sol olan herkesi dışlamalıydı.

Tanıl Bora (2021) Türkiye’de erken Cumhuriyet döneminde inşaa edilen milliyetçiliğin karakteristik özellikleri arasında Yabancı Korkusu’nun (ksenofobi) önemine vurgu yapar. Bu durumun Milliyetçi Cephe Hükümetlerince de sürdürüldüğünü söylemek mümkün. Geç Osmanlı döneminden beri Türkiye ve Türklere en büyük tehdit olan Rusya, Komünizmle mücadele anlatısında çok önemli bir yer kaplar. Komünizm kökü dışarıda olan, Türk geleneklerine zarar veren yabancı ve tehlikeli bir Moskof ideolojisi olarak Türkler ve Türkiye’ye zarar vermek amacıyla Türkiye’deki işbirlikçileri aracılığı ile Sovyet Rusya tarafından kurgulanmış, kökü dışarıda olan, bir kötüyü temsil eder. Bu kapsamda,18 Aralık 1974 günü AP, MSP, CGP ve MHP, hükümet kurma çalışmaları ile ilgili kamuoyunu bilgilendirdikleri bir metinde yer alan “Türkiye Cumhuriyeti’ni komünizmin ve her türlü yıkıcı akımın saldırısına karşı azimle savunmaya kararlıyız” cümlesi önemlidir. Bu cümle ile hükümetin bir savunma temelinde kurulduğu açıktır. Bu savunma ‘dışarıdan’ gelen bir tehdit iken buna karşı oluşturulması hedeflenen cephe içeriden ‘bizden’ gelen bir karakter taşır. Bu noktada korunması gereken nesne ise Devlet, Millet, Türklük, din ve namustur. Bu siyasal bir varoluş tehlikesi meselesinden öteye milli, dini ve ahlakı bir tehdit olarak Sol’un inşaa edilmesidir.

Milliyetçi Cephe Hükümetlerinin Anti-Komünist söylemini yorumlamanın en güzel örneklerinden birisi her iki koalisyon hükümetinin de birinci partisi olan AP’nin 1977 de İkinci Milliyetçi Cephe Hükümetine giden yolu açacak genel seçimin propaganda sürecinde kullandığı seçim şarkısıdır.

“Uyuma sakın Zühtü

 Komüniste kalma Zühtü

 Ar namus gider, din iman kalmaz

 Sonra yanarsın Zühtü”  (Milliyetçi Zühtü- Komüniste Kanma Zühtü!, Öztürk Serengil, 1976)

Seçim şarkısı doğrudan saf Anadolu insanı Zühtü’nün kötü ahlaksız ve dinsiz öteki olan Komünistler tarafından kandırılmasını temel alır. Bu bakıma komplocu anlatıyı ve yabancı korkusunu seçim şarkısı aracılığı halka işleyen bir nitelik taşır. Komünizm siyasal varlık ve düşünsel zeminin dışında ahlakı, dini temeller üzerinden değerlendirilen ve onları yok etmeyi amaçlayan bir kötü olarak seçim süreci boyunca ‘saf’ Anadolu insanı Zühtü’ye anlatılmıştır. Bu yolla Zühtü’nün bir anlamda siyasi, düşünsel olarak yanlış veya eksik olmaktan çok ahlaksız ve dinsiz olana yönelmesi engellenmektedir. Bu anlamda Komünizm bir ideoloji olarak argümanları aracılığı ile ikna etmeye değil Türk milletini kandırarak onları doğru olandan uzaklaştıran bir tehlikedir. Komünizm ile din ve namus elden gidecektir. Bu açıdan dine ek olarak namus kavramının kutsanarak Komünizm ile yok olacak bir değer olarak nitelendirilmesi bir boyutuyla Türk sağının erkek egemen düşünce dünyasını da yansıtır.

Milliyetçi Cephe kendisini tanımlamayı kendisine siyasal ötekisi olarak inşaa ettiği sol üzerinden yapar fakat ona karşı tehdit olan bu siyasal öteki ile rekabetini soyut ahlaki ve dini temeller üzerinde kurgular. Diğer bir deyişle, Milliyetçi Cephe Hükümetleri Döneminde, Siyasal bir rakip olan Türkiye Soluna iktidar olabilme açısından yani siyasal rekabet ve düşmanlık temelinde karşı koymak yerine millet ve devlete zararlı bir kötü olarak yok etmeye yönelik bir söylem geliştirilmiştir.  Böylece siyaset zemini ahlaki, dini bir alana taşınıp egemen olma veya siyasal gücü elde etme, ideolojik hegemonyayı, milliyetçi-mukaddesatçı egemen ideolojiyi, sürdürebilme yolu açılmış olmaktadır.

Kaynakça

Bora, T. (2021). Türk Sağının Üç Hali; Milliyetçilik, Muhafazakârlık, İslamcılık.(4.Baskı) İstanbul: İletişim Yayınları.

Çelebi, A. (2008). Devlet, Toprak, Egemenlik: Carl Schmitt’in Düşüncesinde Siyasal Kavramı ve Kurucu İktidar Sorunu. Ankara: Imaj Yayınevi.

Bir Cevap Yazın