Cuma, Nisan 26, 2024
spot_img

Yoksula Yardımla Övünmek

2 milyar liradan 69 milyar liraya çıkan yardım bütçesi 19 yıllık AKP- Saray/ AKP/ MHP iktidarının halkı yoksullaştırdığının itirafı değilse nedir…?

insan söyleyecek sözü olmadığında ya geçmiş güzel anları veya geçmişte yaptığı iyi şeyleri anımsatarak haklı çıkmaya, durumu kurtarmaya çalışır… kişisel ilişkilerde karşısındaki insanın vicdanıyla yaşanan gerçeklik arasında sıkışıp kalmasına yol açan bu anımsatma ve örtük nankörlük suçlaması siyasette her zaman karşılık bulmaz.

Tayyip Erdoğan muhalefetin işsizlik, yoksulluk, gıda ve kira fiyatlarındaki artışla ilgili eleştirilerine verdiği yanıtta; “Türkiye sosyal yardım bütçesi biz göreve geldiğimizde 2 milyar liraydı, geçtiğimiz yıl bu rakam 69 milyar lirayı buldu.” milyar dediğinin eski parayla katrilyon olduğunu yazma gereği duyuyorum nedense… 2 milyar liranın bugün için güncellenmiş bir rakam mı yoksa o günün 2 milyar lirası mı olduğunu bilmiyorum. fakat bildiğim ve anladığım şey şu; iktidar muhalefete yanıt vermek, seçmen karşısında haklılığını göstermek isterken ciddi bir itirafta bulunmuş oluyor. 2 milyar liradan 69 milyar liraya çıkan yardım bütçesi 19 yıllık AKP- Saray/AKP/MHP iktidarının halkı yoksullaştırdığının itirafı değilse nedir…?

buradaki biz vurgusu da önemlidir… bu iktidar devletin Anayasa ve yasalar gereği görevi olan işleri sahiplenmeyi, kendi ceplerinden veriyormuş gibi göstermeyi seviyor. oysa devlet bizlerden topladığı doğrudan ve dolaylı vergileri gerekli olan yerlere kullanarak, gereksinim duyanların sorunlarını çözerek görevini yerine getirirken bizim/ hepimizin parasını kullanıyor. fakat “biz yaptık”, biz verdik” diyerek bir yandan propaganda yapmış oluyorlar, bir yandan da devletle kendileri arasında kurdukları özdeşliği itiraf etmiş oluyorlar…

tek adam rejimlerinin özelliklerinden birisi de sanırım başkan/reis/lider söyleyinceye dek taraftarlarının devlet kurumlarına bile güvenmemesidir… muhaliflerin işsizlik, yoksulluk, açlık, enflasyon gibi konularda söylediklerine inanmamak bazı iktidar yandaşları için bir görev, bazıları için de sakıncalı sayılıyor. inananlar ise tüm beklentilerine rağmen ezilen ve gerçekle baş başa kalanlar; yani iktidarın yoksulları, iktidarın işsizleri. zaten bunlar da kopuyorlar yavaş yavaş…

gelelim 2 milyar liradan  69 milyar liraya çıkarılan yardımlara… “Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı 2020 faaliyet raporuna göre 2020’de 6 milyon 630 hane bakanlıktan sosyal yardım aldı. Bu rakam 2019’da 3 milyon 282 bin kişiydi* korona salgınıyla etkisi daha da artan ekonomik krizin nüfusun en az %20’sini yardıma muhtaç duruma düşürdüğü bakanlık raporundan anlaşılıyor… peki bunun övünülecek nesi var… halkının yoksullaşması ve devlet yardımına muhtaç kalması karşısında sırf bu yardımları yaptığı için övünen bir iktidar ve lider krize krizlerle yönetirken yoksulları da yardımlarla yönetmeye yönelmiş görünüyor…

yapılan yardım miktarı övünülebilecek bir şey midir? bence değil… her haneyi ortalama 3 kişi olarak düşünürsek yaklaşık 20 milyon yurttaşın payına ayrılan bütçe/yardım 69 milyar lira anlamına geliyor… başka bir anlatımla 2020 yılı bütçesinde 956 milyar TL olarak öngörülen faiz dışı giderler içinde 20 milyon yoksulun payına düşen 69 milyar TL’dir… 2020 yılı bütçesi içinde vergi gelirlerinin payının 973 milyar TL olarak hedeflendiği de dikkate alındığında Tayyip Erdoğan’ın veya iktidar sözcülerinin “biz verdik”, “biz yaptık” biçiminde kendilerini öne çıkarmaya dönük açıklamalarının en hafifinden etik olmadığı görülecektir… 1 trilyon 212 milyar TL olarak öngörülen bütçenin 973 milyar TL’sinin vergilerden oluştuğunu görmek bile iktidarın ne yaptığını/ yapmadığını anlamaya yeter…

borçla yaşamak

Türkiye Bankalar Birliği verilerine göre geçen yıl 198 bin kişi kredi kartı ödeyemezken bu yıl sayı 222 bine çıktı… yalnızca 2021 yılı nisan-mayıs-haziran aylarında 2,2 milyar TL tutarında bireysel kredi takibe düştü… aynı aylarda 3.453 bin kişi 88 milyar TL tüketici ve konut kredisi kullandı… yoksullaşmayı gösteren en önemli veri ise bu aylarda takibe düşen 2,2 milyar TL kredinin 1,9 milyar TL’sinin ihtiyaç kredisi olmasıdır. bu  durum insanların temel tüketimlerinde bile kredi kullanmak zorunda kaldıklarını gösteriyor… iktidar geçtiğimiz yıl kullandırdığı kredilerin geri ödenmesindeki güçlük ve bankaların icra takip işlemlerine başlamasının seçime az bir zaman kala başına bela açmaması için 90 gün olan icra, takip süresini 180 güne çıkarmıştı. aynı kaygı ve korku nedeniyle 1 ekimden itibaren bir kez daha süre uzattı; yani banklar kredi takiplerini 180 günden sonra yapabilecekler… kısacası iktidar uzatmaları oynadığının ayrımına varmış görünüyor…

Hazine Bakanı Lütfi Elvan bir soru önergesine verdiği yanıtta nüfusun %25’inin üç kamu bankasına borçlu olduğunu belirtti… geçen yıla göre kredi kullananların sayısının 1,3 milyon kişi artarak 25 milyon 529 bin kişiye yükseldiği ve takibe düşen kredilerin büyük kısmının tüketici kredileri olduğu da dikkate alındığında insanların temel tüketim ve gereksinimleri için kredi çekmek zorunda kaldığı söylenebilir… kısacası milyonlarca insanın önümüzdeki günleri değil yılları da ipotek altında… deyim yerindeyse işyerinde, tarlada, okulda, markette, hastanede dolaylı ve doğrudan yaşanan sömürü sermayenin ve iktidarın işbirliği ile ve banaklar üzerinden daha çıplak ve acımasızca gerçekleştirilecek… şimdilik iktidarın önümüzdeki seçimlere yönelik kaygısı ve korkusu bu çıplaklığı ve acımasızlığı gizlemeyi ve ötelemeyi ‘gerektiriyor’… sonrasında şunu duyacağız “krediyi harcarken bize mi sordunuz?” biraz kibar davranırlarsa “borç yiğidin kamçısıdır”… fakat bir olasılık daha var, kamçının el değiştirmesi…

5 dakika

Sağlık Bakanlığı dayattığı yeni uygulama ile Merkezi Hekim Randevu Sisteminde randevu aralığının 5 dakika olacağını buyurdu. Türk Tabipler Birliği başta olmak üzere iktidar dışında herkesin karşı çıktığı bu uygulama insana, insan yaşamına ve sağlık hakkına bakışı da göstermektedir… 5 dakikada muayene demek hekimlerin hiç durmaksızın hasta bakması (muayene değil bakmak) anlamına geliyor… 5 dakikada muayene demek hastaların yeterli, gerekli teşhis ve tedavisinin gözden çıkarılması demek… 5 dakikada muayene demek hastanın, hasta yakınlarının sağlık emekçilerine yönelik şiddetini körüklemek demek… 5 dakikada muayene demek özellikle hekimlere (sağlık çalışanlarına) görevinizi hakkıyla yapmayın demek…

2 yıla yaklaşan korona salgını sürecinde izin bile kullanmadan çalışan sağlık çalışanlarının günde 100’e yakın hasta bakmaya zorlanması hasta açısından sağlık hakkının yok sayılması, sağlık çalışanları açısından da mobing anlamına gelmektedir… Dünya Sağlık Örgütü’nün bir hasta için 20 dakika muayene süresi belirleyip önerdiği dikkate alındığında Sağlık Bakanlığı’nın bu uygulama ile neyi amaçladığını sorgulamak hepimizin sorumluluğudur…

aslında şunu da önerebiliriz; Sağlık Bakanlığı yeni bir düzenleme ile toplu tedavi uygulamasına geçsin… muayene için hastaneye gelen hastaları bir araya toplayıp uygun bir teşhis ve tedaviyi belirleyip, hepimize en ucuzundan aynı ilaçları yazıp eve göndersin… böylece yeni polikliniklere, yeni hastanelere gerek de kalmaz… geçmişteki hastane ve ilaç kuyruklarını bitirmekle övünmelerine toplu muayene ve tedavileri de ekleyebilir…

*kaynak, bianet 02 Nisan 2021 Yardım alan hane sayısı 6,5 milyonu aştı

Bir Cevap Yazın

Salim Çalık
Emekli Maden İşçisi, Şiir Yazar
836BeğenenlerBeğen
733TakipçilerTakip Et
633TakipçilerTakip Et
[td_block_10 limit="6" custom_title="YAZARIN DİĞER YAZILARI" autors_id="3" block_template_id="td_block_template_6"]