Perşembe, Aralık 12, 2024
spot_img

Yüzleşmeler (Gece Konuşmaları) 3

...sermayenin, iktidarın, tarikat ve cemaatlerin ekonomiden siyasete, çevreden inançlara, kültürden aile içi ilişkilere kadar her alanı denetim altına almak, engel gördüklerini yıkmak ve sömürmek için işbirliği yaptığı koşullarda yan yana gelmenin, bir arada durmanın ve hiç değilse insancıl değerler için savaşmanın yollarını bulmak gerekiyor…

Gezi Direnişini anımsadı. tanık olduklarını (Gezi Parkı’nda bulunduğu iki gün içerisinde), görebildiklerini, insanlarla konuşmalarını, gazete ve televizyonların insanları çıldırtan körlüğüne karşılık olarak eylemlere katılan milyonlarca insanın internet ve telefonlarla haberleşmede, kendi haber ve iletişim ağlarını yaratmadaki hünerlerini…

birçok siyasi örgütün, birkaç eyleme katıldığı için kendini kahraman ilan edenlerin, yetersiz ve geri olduklarını görmek istemeyenlerin, “bunlar internet çocuğu”, “y kuşağı” diyerek küçümsedikleri, varlıklarını göremedikleri insanlar Taksim Meydanı’ndan başlayarak ülkenin her kentinde, her meydanında, sokak sokak özgürlüğü, insan haklarını, yaşanabilir bir çevre isteğini, her alanda eşitliği ve devlet şiddetine karşı direnişi örgütlüyorlardı.

eski yapılar eskimiş, ezber üzerinden söylenenler tükenmişti işte. devlet aklını yitirmiş, iktidar tüm zor aygıtlarını, medyasını, yandaşlarını kullanmasına rağmen fiilen bitmişti. 2013 yılının haziran ayı şimdiden dünya siyasi tarihinde yerini almıştı.

tüm genel geçer değerlendirmeler ve bazı siyasi yapıların Gezi Direnişi üzerinden insan devşirmeye, hatta başlangıcında, örgütlenmesinde doğru düzgün etkisi ve katkısı olmamasına rağmen sahiplenmeye yönelik çabalarını anımsayarak; devrimci olma iddiasındakilerin siyaset ve örgütlenme yöntemlerinin tutucu, hatta gerici olduğunu düşündü.

Gezi Direnişini tetikleyen ve büyüten en temel etken devletin Gezi Parkı’ndaki çevreci gruba, sabaha karşı uyguladığı despotik şiddettir. iktidarın 30 mayıs 2013 tarihine kadar uyguladığı politikalar, yasakları yaygınlaştıran düzenlemeler, “tek adam”, “tek parti”, “koşulsuz biat” ve dini referansları öne çıkaran yaklaşımlar bir öfkeyi beslemişti. ancak bu öfkenin varlığını, kabardığını kimse görmemişti.

Gezi Direnişi; faşizan, otoriter, yasakçı, birey olmayı engelleyen, söz dinlemeyen, insanların bedensel-düşünsel varlığını yok sayan bir iktidara karşı; “ben varım”, “beni dinlemek zorundasın”, “beni olduğum gibi kabul edip, varlığımı tanımak zorundasın”, “bana sormadan yaşam alanlarımda düzenleme yapamazsın” diyenlerin eylemiydi. çevreci olmakla birlikte sınıfsal, her yaş kuşağından insan olmasına rağmen gençler, kadınlar ve cinsel yönelimleri farklı olanların toplam katılanların yarıdan fazlasını oluşturması nedeniyle de eşitlik hareketiydi.

Taksim Meydanı ve Gezi Parkı’nda günlerce direnen insanların pankartları, dövizleri, kurdukları yaşam modelleri, birbirleriyle ilişkileri, park içerisinde oluşturdukları yeni insan-yaşam seçenekleri doğru okunmalıydı… bu okuma direnişin öznelerine rağmen değil onlarla yapılabildiği oranda anlamlı ve gerçekçi olabilirdi… (10.10.2022)

yanlışlarımızı, kusurlarımızı, eksiklerimizi kabul etmemek, yüzümüze vurulduğunda veya bir biçimde ayrımına vardığımızda inkara yönelmek çelişkiden fazlası diye düşündü. kendi iktidarından vazgeçme, vazgeçebilme bilincine varamayan ve insan ilişkileriyle birlikte sözü ve bilgiyi de iktidar aracına dönüştürmüş olanların yaşadıkları yenilgileri bile kendi dar iktidar anlayışları için kullandıkları sonucuna vardı… Gezi Direnişini yaratan Bayburt dışında tüm illerde yürüyen milyonlarca insan hala daha bu topraklarda yaşıyordu fakat aradan geçen 10 yıl içinde ne kadınla yönelik şiddet ve cinayetlerde, ne Soma, Karadon, Ermenek gibi yüzlerce insanın topluca öldüğü iş cinayetlerinde, depremler sonrası ihmal ve gecikmeler nedeniyle yaşanan ölümlerde bu direnişi yaratan kitleler görünmemişti…

büyük çoğunluğu okumuş yazmış, görece orta ve üst gelir grubuna dahil olan Gezi Direnişine katılanlar aradan geçen yıllar içinde yoksullaşmış, bazıları işsiz kalmış olmalarına rağmen yine harekete geçmemiş, geçememiş olmaları üzerine düşünülmemeli mi…? bu sorunun ardından Gezi Parkı’nda DİSK ve KESK çadırlarında söylediklerini anımsadı; polis baskısına, biber gazına, gözaltına alınmalara rağmen meydanları dolduran ve geri adım atmayan milyonlar var ve önemli bir kısmı çalışan olan bu insanlar sendikalara üye değiller; neden? bu milyonlar herhangi bir sosyalist parti ve örgüte de dahil değiller; neden…? bunlara kafa yormak, çözüm üretmek zorundayız. en azından kendi iddiamıza göre alanlarda direnen veya direnme eğilimi içinde bulunan milyonlar için sendikal ve siyasi örgütlenme yapıyor olmamıza rağmen (görece) örgütsüz kitleler iktidarın politikalarına karşı ayaklanmış ancak var olan sendika ve siyasi yapılarla ilişki kurmamıştı…

‘Vesikalı Yarim’ filminde ‘Sevgi yetmiyormuş. Çok eskiden rastlaşacaktık.’ repliğinden yola çıkarak; doğru siyasi saptama ve önermeler yetmiyor, doğru zamanda ve buna uygun araçlar da gerekiyor diye düşündü… sermayenin, iktidarın, tarikat ve cemaatlerin ekonomiden siyasete, çevreden inançlara, kültürden aile içi ilişkilere kadar her alanı denetim altına almak, engel gördüklerini yıkmak ve sömürmek için işbirliği yaptığı koşullarda yan yana gelmenin, bir arada durmanın ve hiç değilse insancıl değerler için savaşmanın yollarını bulmak gerekiyor…

bir vicdan hareketi de olan Geri Direnişi yan yana gelişin, bir arada duruşun ve savaşımın olanaklarını göstermişti… burada temel sorun direnişe katılan bireylerin, örgütlerin söz ve karar hakkını önceleyen, insan devşirme yaklaşımlarını tutarlı ve kararlı biçimde mahkum edemeyen anlayışlarımız olageldi. sanki bir tarikat, cemaat anlayışıyla hareket ediyor ve siyasal- politik kararlarımızı (dolasıyla kendimizi de) kutsuyoruz… (18.6.2023)

bulunduğunuz yerde ısrarla, inatla üretime, imeceye ilişkin paylaşımlarda bulunun… tanık olan son kişi ölünceye dek adınız anılır, iziniz olur, belki yol olursunuz sizden sonrasına…

yazabiliyorsanız yazın, çizebiliyorsanız çizin, söyleyebiliyorsanız söyleyin, yontabiliyorsanız yontun, örebiliyorsanız örün, dövüşebiliyorsanız dövüşün… bunları ille de iz bırakmak için yapmayın, insanlaşmak için yapın; insanlaşma yolunda doğru ve zorunlu/ gerekli adımları attığınızda iz bırakacağınızı bilerek… hiçbir çiçek güzel kokmak için açmaz, açtığı için kokar, yani insanlaşma yolculuğunda kendi rolünüzü seçmekle kalmayıp, sözde ve eylemde hakkını da verin ve önce kendinizi ‘örgütleyin’ sonra örgütlenin… (19.02.2016)

Bir Cevap Yazın

Salim Çalık
Emekli Maden İşçisi, Şiir Yazar
[td_block_social_counter style="style8 td-social-boxed td-social-font-icons" twitter="madenden_sonra" tdc_css="eyJhbGwiOnsibWFyZ2luLWJvdHRvbSI6IjMwIiwiZGlzcGxheSI6IiJ9fQ==" facebook="100006151743281" open_in_new_window="y" manual_count_facebook="836" instagram="_madenci/?hl=en" manual_count_instagram="733" block_template_id="td_block_template_1" social_rel=""]
[td_block_10 limit="6" custom_title="YAZARIN DİĞER YAZILARI" autors_id="3" block_template_id="td_block_template_6"]