Cuma, Nisan 26, 2024
spot_img

Aşkın, Tanrıların, Tanrıçaların, Coşkunun Sesi: Carmina Burana

‘Carmina Burana’ şairlerinin dünyası, yaşadıkları devrin sınırlarını aşacak kadar büyüktü. Katolik kilisesinin baskıcılığına karşı adeta bir haz tapınağı kurmuşlardı. Carl Orff, bu şiirlerden 24’ünü sahne kantatı formunda bestelediğinde takvimler 1936 yılını gösteriyordu

Yüksek sesle ve coşkuyla başlar Carl Orff’un meşhur sahne kantatı ‘Carmina Burana’… Koro, o akıllara kazınan, insanı ilk anda etkisi altına alan seslenişini Romalıların Kader Tanrıçası Fortuna’ya yöneltir: “Ah Fortuna, / Ay gibisin, / her an değişirsin, / bir büyür, / bir küçülürsün. (…)

Öyledir gerçekten. Adına kader denen bilinmezliğin bize neler getireceğini bilemez ve geleceğimizi düşünürken kaygıyla dolarız. Belli ki Alman besteci Carl Orff’un koro, orkestra ve üç solist için bestelediği, Klasik Müzik repertuarının en popüler yapıtlarından ‘Carmina Burana’nın başlangıcında ve finalinde karşımıza çıkan, Kader Tanrıçası’na seslenişle başlayan şiirin anonim şairi de böyle düşünüyordu.

Biri dışında, ‘Carmina Burana’nın tüm şairleri anonimdir aslında. Sadece ‘Estuans Interius’ adlı şiirin Orta Çağ’da yaşamış gezgin bilginlerden Colonialı Archipoeta’ya ait olduğu bilgisine sahibiz. ‘Carmina Burana’da Carl Orff’un o muhteşem müziğiyle taçlanan diğer şiirlerin 11’nci ve 12’nci yüzyıllarda Britanya, Fransa, Almanya gibi Avrupa ülkelerindeki üniversitelerde felsefe ve teoloji eğitim almış, içinde yaşadıkları Orta Çağ taassubuna karşı çıkan, içlerinden geçenleri mısralara döken, şiirlerinde Antik Çağ’ın bilgeliğine öykünen, kadim tanrıların, tanrıçaların adlarını zikreden gezgin sanatçılar olduğunu biliyoruz.

O gezgin şairlerin neredeyse hiçbirinin adı günümüze kadar ulaşamadıysa da mısraları okunuyor ve Carl Orff’un müziğiyle hafızalarımızın sanata ayrılan kısımlarında gururla, dimdik duruyor.

ORTA ÇAĞ ŞİİRİNİN EN BÜYÜK ANTOLOJİSİ

Peki, Carl Orff’un 1936 yılında ‘Carmina Burana’yı bestelemesine kadar geçen yüzyıllar içinde neler oldu? Neler geldi bu şiir seçkisinin başına? 1803 senesiydi… Almanya’nın Bavaria bölgesindeki Benediktbeuern Manastırı’nda, Orta Çağ’da derlenmiş, Latince, Orta Çağ Yüksek Almancası, Eski Fransızca dillerinde yazılmış 254 şiirden müteşekkil bir seçki bulundu. Bunlar çoğunlukla dindışı konularda yazılmış, dönemin tutucu kilise anlayışına isyan niteliğinde, coşkuyu, şarabı, aşkı, insan doğasını yücelten metinlerdi. Orta Çağ şiirinin en büyük, kapsamlı antolojisi durumundaki bu seçki, ilk kez 1847 yılında Alman bilim insanı ve editör Johann Andreas Schmeller tarafından ‘Carmina Burana’ (Beuern Şiirleri/Şarkıları) adıyla yayımlandı.

Alman besteci Carl Orff, bu 254 şiirden 24’ünü 1936’da sahne kantatı formunda besteledi. İlk kez Haziran 1937’de, Frankfurt’ta seslendirilen kantat öyle çok sevildi ve ilgi gördü ki kısa zamanda klasikler arasındaki yerini aldı. Carl Orff’un mükemmel müziği, bu Orta Çağ şiirlerini ölümsüzlük mertebesine ulaştıracak kanatların ta kendisi oldu.

‘Carmina Burana’nın bestelenişinin üzerinden 85 yıl geçti. Bu müthiş sahne kantatının söz malzemesini oluşturan şiirlerin yazılmasının üzerinden ise neredeyse bin yıl… Söz böyledir işte: Bir kez kâğıda geçirilince zamanın fırtınalarından korunur ve varsa bir değeri hiçliğe karışmaktan kurtulur.

‘Carmina Burana’ ne güzel bir sahne kantatıdır hakikaten. Her bir bölümü ayrı bir evrendir. Herhalde yüz binlerce kez seslendirilmiştir.  Bıkılmadan defalarca dinlenmiştir. Bir eserin klasik olmasının, zamanı aşmasının en önemli göstergesi de bu değil mi zaten? Zaman geçtikçe değerinin azalmaması, her devirde müziğiyle kalpleri, ruhları ve zihinleri besleyebilmesi… ‘Carmina Burana’ tam da böyle bir müzik.

“AŞK UÇUŞUR HER YERDE”

‘Carmina Burana’nın söz malzemesini var eden isimsiz Orta Çağ şairlerinin dünyası, yaşadıkları devrin sınırlarını aşacak kadar büyüktü.  Katolik kilisesinin baskıcılığına karşı adeta bir haz tapınağı kurmuş ve insani coşkularını sözlere dökmüşlerdi. Şiirlerinde kadim tanrıların ve tanrıçaların, Apollon’un, Fortuna’nın, Flora’nın, Cupido’nun adlarını zikretmişlerdi. Bir de Golias adında bir liderleri vardı bu şairlerin. Kendilerini Golias’ın öğrencileri, hatta çocukları olarak görürlerdi. Hep birlikte şarap içer, yürekten sever, hazlarının peşinde koşarlardı. Yıkıcı değil, yapıcı ve yaratıcı insanlardı. Aşka âşıklardı. Öyle olmasa, şu dizeleri yazarlar mıydı? “Aşk uçuşur her yerde, /arzuya olmuş köle. /Oğlanlar, kızlar, /kenetlense yeridir birbirine. /Âşığı olmayan bir kız, / açtır her tür sevince, /kilitleyip tutar /gecesinin karasını/yüreğinin en derinine;/ ah ne acı bir kederdir o öyle. (…)”

İyi ki Orta Çağ’ın o genç, isyankâr, aşk dolu, tutku dolu ve isimsiz şairleri geçti bu dünyadan. Ve iyi ki Carl Orff ölümsüz müzikler besteledi o şiirlerden. Onlar olmasaydı ‘Carmina Burana’ olmazdı ve müzik tarihinde bir şeyler eksik kalırdı.

 

- Advertisement -

Bir Cevap Yazın

Özlem Ertan
Gazeteci, Yazar
1,520TakipçilerTakip Et
1,320TakipçilerTakip Et