Perşembe, Aralık 12, 2024
spot_img

Bir Cinayetin Düşündürdükleri

İnancı ve kişiliği bağnazlık ve yobazlıkla biçimlendirilmiş bir genç Müslüman, yine yaptı en büyük kötülüğü Avrupa’da yaşayan Müslümanlara; hatta tüm Müslümanlara. İslam Peygamberine hakaret etti diye kelle uçurmak. Tıpkı halife olmadan önce Ömer b. Hattab’ın yaptığı gibi. Tıpkı Menemen’de Teğmen Kubilay’a Derviş Mehmet’in yaptığı gibi. Bu tıpkılar çoğaltılabilir. Önce haberi verelim.

Fransa’da, mizah dergisi Charlie Hebdo’ya, Muhammed Peygamber’in karikatürlerini yayımlamasının ardından saldırı düzenlenmesinin üzerinden beş yıl geçti. Saldırı sonrası dillerden düşmeyen slogan “Je suis Charlie”ydi (Ben Charlie’yim).

Ülkede bugünlerde ise başka bir slogan yankılanıyor:

“Je suis enseignant, Je suis Samuel” (Ben öğretmenim, ben Samuel’im).

Öğrencilerine Muhammed Peygamber’in karikatürleri üzerinden ifade özgürlüğünü anlatan öğretmen Samuel Paty’nin 16 Ekim’de başı kesilerek öldürülmesi sonrası Fransa’da İslam, Müslümanlar, İslamofobi ve radikal İslamla mücadele yeniden gündemde.

Saldırganın 18 yaşında Moskova doğumlu Çeçen bir mülteci olduğu ortaya çıkmıştı[1].

Charlie Hebdo bir mizah dergisi. Daha önce de Hz. Muhammed’in karikatürlerini yayınladığı için binası basılmış, 11 kişi öldürülmüştü.

Gelin şimdi gerilere gidip Menemen Olayı’nı anımsayalım.

23 Aralık 1930 günü, İzmir’in Menemen ilçesinde şeriatçı- hilafetçi Müslümanlar Derviş Mehmet liderliğinde ayaklanmış, ayaklanmayı bastırmak isteyen Teğmen Mustafa Fehmi Kubilay ve iki bekçi şehit edilmişlerdi.  Bu menfur olayda ayaklananların lideri Derviş Mehmet, genç Teğmen Kubilay’ın başını kesmiş ve bir mızrağa geçirerek dolaşmıştı[2].

Olay dönemin gazetelerinden Hâkimiyeti Milliye’de şöyle yer almıştı: “Mehdi, genç ve yaralı zabiti yere yüzükoyun yatırdıktan sonra bir ayağını yaralı omzuna koydu, bir eliyle saçlarını tutup diri diri Kubilay’ın boğazını kesti. Sonra da elindeki başı caminin önündeki büyükçe bir taşın üzerine koyarak “Gördünüz mü? Kâfirlerin akıbeti işte budur” diye bağırmaya başladı. Sonra getirin bir ip diye bağırdı. İp getirdiler. Kesilmiş başı bayrağın tepesine bağladılar” [3]

Bu 90 yıl öncesinde Türkiye Cumhuriyet’inde henüz Cumhuriyet yedi yaşındayken gerçekleştirilmiş bir olaydı.

Bu da Mevlana’nın Fihi Ma Fih adlı eserinde anlattığı, henüz İslam tam bir din olarak tamamlanmamışken, henüz Peygamber hayattayken sonradan 2.halife olacak Ömer’in b. Hattab’ın Mekke’de gerçekleştirdiği kabul edilen bir olay:

“Ömer, Muhammed’i öldürmeye giderken kız kardeşinin ve eniştesinin de Müslüman olduğunu öğrenir. Yolunu değiştirip kız kardeşinin evine gider. Eve girdiğinde Taha suresi okunmaktadır. Önce gizlemek isterler. Ömer ısrar edince Müslüman olduklarını itiraf ederler. Ömer çok kızar ve “sizi öldürmeden önce gidip Muhammed’in başını keseyim “der. Kureyşliler onun Mescidi Nebeviye doğru gittiğini görünce “işte şimdi Muhammed’i öldürür” diye düşünürler. Cebrail durumu Muhammed’e bildirir. Onun duasıyla Ömer’in kalbi yumuşar. Mescidin içine girerken nurdan bir ok Peygamber’in yönünden çıkıp Ömer’in kalbine saplanır. Ömer Müslüman olur. Şöyle der:” Şimdi yalın kılıç senin mübarek vücudunu ortadan kaldırmaya gelmiştim. Bundan sonra her kim senin hakkında olumsuz bir şey söylerse onun başını keseceğim.” Ömer, Mescitten çıkmış yürürken babasına rast gelir. Babası Ömer’e “Dinini mi değiştirdin?” deyince Ömer, oracıkta babasının kellesini uçurur.[4]

Bütün bu örnekler bir buçuk milyar içinde belki ancak %1 kadar da olsa bir Müslüman kitlenin baş keserek “düşman” öldürdüğünü gösteriyor.  Tarihe anakronik bakılmaması gerektiğini düşünenlerdenim. Buna rağmen Fransa’daki olayın ve sonra Avusturya vb. yerlerde gerçekleştirilen saldırıların Avrupa’nın ya da Hıristiyanların sorunu olmaktan çok Müslümanların sorunu olması gerektiğini düşünüyorum.

Müslümanların bir hassasiyeti var. Peygamberin resmini yapmıyorlar. Filmlerde yüzünü göstermiyorlar. Anlayışla karşılanabilir. Filmlerde bile gösterilmezken Peygamber’in karikatürünü üstelik eleştirel bir yaklaşımla yapmak Müslümanları üzer, gücendirir. Ama bu, bir insanı öldürmenin nedeni olmamalıdır. Müslümanlar bunlara alışmalıdır. Portekizli yazar Jose Saramago, Kabil, İsa’ya göre İncil vb. eserlerinde hem Tevrat ve İncili hem de İsa, Musa, Nuh, Âdem, Lut vb. peygamberleri üstelik ironik bir dille, sarakaya alarak eleştirir.  Buna rağmen Hıristiyan ve Yahudilerden oluştuğunu sandığım Nobel Jürisi 1998’de ona Nobel Edebiyat Ödülünü verir. İsa’yla ilgili, Musa’yla ilgili benzer karikatürler yapıldığında Musevi ve Hıristiyanların gösterdiği hoşgörüyü Müslümanlar da göstermelidir. Bu yüzden insan öldürmek hele boynunu keserek insan öldürmek İslam’ı korumaz; Müslümanları yüceltmez, aksine İslamofobinin artmasına haklı gerekçeler yaratır. Aksine Avrupa’da yaşayan Müslümanların ötekileştirilmesine, dışlanmasına yol açar. Hristiyanlara özellikle Avrupalı Hıristiyanlara “kendi memleketinizde bile salyangoz satamazsınız” demenin akla mantığa sığar yanı yoktur.

[1] BBC 26 Ekim 2020

[2] Ş.Süreyya Aydemir, Tek Adam, 3.c. s.378, Remzi Kitabevi

[3] Hakimiyeti Milliye, Korkunç bir Sahne, İrtica çetesi Kubilay’ın başını nasıl kesti 29 Kanunu evvel –Aralık 1930.s.1 Sinan Meydan Sözcü Gazetesi 24 Aralık2018

[4] Mevlana, Fihi Ma fih, s.148-149. İz y.İst.2002, Sadeleştirilmiştir.

Bir Cevap Yazın

SON YAZILAR