Perşembe, Mart 28, 2024
spot_img

II. Murşili’nin Veba Duası

Ey Hatti’nin fırtına tanrısı, benim efendim ve ey siz, benim efendim olan bütün tanrılar! Doğrudur, insan günah işler. Benim babamda günah işledi. Hatti’nin fırtına tanrısının, benim efendimin sözünü dinlemedi. Ama ben, ben hiç günah işlemedim. Doğrudur, babamın günahı oğluna da geçer, bana da babamın günahı geçti. Şu anda Hatti’nin fırtına tanrısına, benim efendime ve efendim olan bütün tanrılara iletirim ki, doğrudur, biz bunu yaptık. Ve şimdi ben, babamın günahını doğruladığıma göre, Ey Hatti’nin fırtına tanrısı, ey benim sahibim ve ey benim sahibim olan bütün tanrılar niyetleriniz artık değişsin! Artık benim için de yeniden dostça şeyler düşünün! Ve artık vebayı Hatti ülkesinden kovun! Ey tanrılar, siz ki benim sahibimsiniz. Eğer Tudhaliyas’ın kan öcünü almak istiyorsanız, bilin ki, Tudhaliyas’ı öldürenler, döktükleri kanın kefaretini ödediler ve Hatti ülkesi dökülen kan yüzünden yok olacak duruma geldi, böylece Hatti ülkesi de kefaretini ödemiş olmadı mı? Eğer bu kefareti ödemek sırası bana gelmişse, ben de şimdi bütün ailemi bu günahtan ve bu kefaretten kurtarmak istiyorum. Ve siz ey tanrılar, sizler ki benim efendimsiniz, artık öfkeniz yatışsın. Ey tanrılar, benim sahibim olan tanrılar, artık bana karşı eskisi gibi iyilikler düşünün. Dileğim huzurunuza varmaktır, huzurunuzda dua ettiğim için beni, kötü hiçbir şey yapmadığım için dinlemelisiniz, bir zamanlar yanlış yola sapanlardan, kötü işler yapanlardan hiç kimse kalmadı artık. Hepsi öldü çünkü. Ama babamın günahı bana bulaştığı için, yalnızca bunun için. Bakın sizlere, ey tanrılar, ey benim efendilerim, sizlere ülkem için, ülkemi vebadan kurtarmanız için, kefaret kurbanları sunuyorum. Bu acıları çekip çıkarın yüreğimden benim, ruhumdan bu korkuları alın benim.

M.Ö. 1321-1295 yılları arasında Hitit ülkesine hükümdar olmuş, II.Murşili tarafından yazılmış olan “Veba Duası” tanrıların öfkesini dindirmek amacıyla yazılmıştır. Şiirsel anlatımı ile de edebiyat tarihi açısından da ayrı bir yere sahip olan dua, Hitit panteonun baş tanrısı olan fırtına tanrısı Teşup ve diğer tanrılara olan hitapla başlar. Babasının yanlışlarından dolayı kendisinin sorumlu tutulmasının doğru bulmayan Murşili tanrılara sitem etmektedir. II.Murşili’nin babası, I. Şuppiluliuma (M.Ö. 1344-1322) ülke topraklarını Kızılırmak kavsi dışına çıkararak güney ve doğu yönde genişletti. Hitit ülkesini, Asur ve Mısır’la birlikte dönemin en büyük üç devleti arasında yer almasını sağladı. Suriye’de büyük savaşlar yaşanmaktaydı. I. Şuppiluliuma Suriye’de yaşanan bu durumdan yararlanarak bu ülkeyi fethederek Hitit topraklarına kattı. Kargamış ve Halep’i ele geçirerek buralara kendi oğullarını vali olarak atamıştır. (Peki, Hitit tüm bunları yaparken Mısır ne mi yapıyordu? Amenophis, Mısır’ın çok tanrılı dinini tek tanrılı bir yapıya dönüştürmekle uğraşmaktaydı). I. Suppiluliuma’nın Suriye seferi vebanın savaştan dönen Hitit askerleri tarafından Hattuşa’ya taşınmasına neden oldu. Şuppiluliuma’nın vebadan ölümünün ardından tahta geçen III. Arnuvan’da sadece bir yıl iktidarda kalarak o da vebadan öldü. Arnuvan’danın ölümünün ardından II.Murşili iktidara gelerek babası Şuppiliama’nın başarılarını devam ettirdi. Fakat, ülke vebanın pençesinden kurtulmayınca ünlü duasını tanrılara sitem ederek okudu. II.Murşili’nin konuşma zorluğu çeken biri olduğu yazılı tabletlerden anlaşılmaktadır. Fırtına tanrısına olan korkusunun artmasında yaşadığı başka bir olay ise şöyledir: “Birden hava bozdu. Gök tanrısı korkunç bir şekilde gürledi ve ben ürktüm. O zaman ağzımda söz azaldı ve söz kesiklik yaparak yukarı doğru çıktı. Yıllar geçince bu düşlerimde de kendini duyurmaya başladı. Bu düşlerden birinde tanrının eli bana değdi ve konuşma gücümü bütünü ile yitirdim.” Hitit hükümdarları hiçbir zaman ne Assur ne de Mısır’dakiler gibi kendilerini tanrı ilan etmediler. Tanrılara her zaman hesap verdiler. Tanrılara tapınaklar yapıp adaklar adadılar. Kimi zaman ise ülkede karşılaşılan sorunlar başa çıkılmaz bir hal alınca tanrıların öfkelendiği düşündüler. Tanrıların öfkesi yatıştırılmalıydı…*

*Bu yazı Mukavemet derginin 2. Sayısında yayımlanmıştır.

SON YAZILAR