Cumartesi, Temmuz 27, 2024
spot_img

İran Yazı Dizisi: Sinema (2)

Atagül Demir ve Doğan Alpaslan Demir'in İran yazı dizisi devam ediyor. Dizinin 8. yazısında İran sinemasının 1953- 1979 yılları arasındaki dönemi var.

İran yazı dizisi 8. Bölüm.

YAZARLAR: Atagül Demir & Doğan Alpaslan Demir

Bu yazı, İran sinemasının 1953- 1979 yılları arasındaki dönemini anlatmaktadır.

1953 yılında CIA tarafından yönetilen Başbakan Musaddık’a yönelik darbe, tarihi bir kırılma noktasıdır. Darbe sonrasında İran petrollerine çöreklenen ABD ve İngiltere güdümlü şah monarşisi, tüm siyasi, sosyal ve kültürel aygıtları eline geçirir, muhalefeti zorbalıkla susturur, rejim karşıtları tutuklanır. Tam bu noktada şah rejimi tüm İran toplumunu yeniden dizayn etmek ve miskin, uyuşuk, kaderine razı olmuş bir vatandaş profili yaratılmasında sinemanın gücünden faydalanılabileceğini fark etmiştir. 1950’li yıllardan itibaren İran sineması hemen tümüyle ABD şirketlerinin elindedir. Amerikan şirketleri kitle iletişim araçlarını ellerine geçirmiş ve sinema endüstrisinin gelişmesine, yeni kadroların yetiştirilmesine kadar her alanda tek söz sahibi haline gelmiştir[i].  Filmlerde yoksulların gösterilmesi bile “komünizm propagandası yapılıyor” gerekçesi ile engellenmiştir. ABD yapımı macera filmleri ise beklenilen ilgiyi görmemiştir.

1960’lı yıllardan itibaren İran sinemasına “Farsi filmler” egemen olur. Gündelik hayat hikayelerine yönelik çok sayıda niteliksiz film çekilir. Bu filmleri Hamid Debaşi “cahil filmler” olarak tanımlar. Farsi filmler melodram, şiddet, seks öğelerini öne çıkaran düşük bütçeli, sanatsal veya yazınsal değeri olmayan ürünlerdir. Bu filmler çok az sayıda mekânda çekilmiş, mekan olarak ağırlıklı olarak hapishane, mahkeme salonları ve kabareler kullanılmıştır. Filmlerin konuları “kötü kaderleri nedeniyle bedbaht olan kadın ya da erkeğin hayatları” üzerine kuruludur. Filmlerde konu ne olursa olsun mutlaka dans ve şarkı vardır. Farsi filmlerin kahramanları genellikle kadınlardır. Bu kadınlar filmlerde sık sık şarkı söylediği için oyuncular şarkıcı ya da tiyatroculardan seçilir. Filmlerin temaları kolay anlaşılması adına genellikle diyaloglarla verilir. Bu filmlerin Farsça olması, herkes tarafından rahatlıkla anlaşılabilecek bir konuyu işlemesi ve mutlu sonla bitmesi şarttır[ii].

İran’ın “Film Farsi” deneyimi gerçekte Şah monarşisinin “Batı modernitesini” topluma dayatma çabalarındaki acizliğe işaret eder. Çünkü bu filmler iyi eğitim görmüş kesimlerin ilgisini çekmemiş ve İran’da zaten çok güçlü olan dini liderlerin monarşiye karşı çıkmakta kullanacakları dayanak noktalarından biri olmuştur[iii].

Altmışlı yıllarda Avrupa’da sinema, felsefe eğitimi almış gençlerin İran’a dönmesiyle yeni bir dönem başlar. Gelecekte İran sinemasını şekillendirecek filmlerin ilk örneklerini görmeye başlarız. İran’ın ilk kadın yönetmeni şair Furuğ Ferruhzad “Ev Karadır” (Khaneh Siah Ast, 1962) adlı kısa belgesel filmi cüzzamlılar evinde çeker. Şiirsel bir anlatıma ve güçlü bir sinema tekniğine sahiptir. Filme de adını veren diyalog çarpıcıdır:

– Bize anne ve baba verdiği için Allah’a neden şükrederiz?                                            –      Bilmiyorum, annem babam yok.
– Bana dört güzel şey söyle.
– Ay, güneş, çiçek, oyun.                                                                                                – Bana üç çirkin şey söyle.                                                                                              – Eller, ayaklar, baş.
– İçinde ev geçen bir cümle yaz.                                                                                      – Ev karadır.

Ev Karadir min
Furuğ Ferruhzad “Ev Karadır” filminden.

1960’lı yıllarda Farsi filmler yanında Amerikan ve Hint filmlerinin hakimiyetinde olan İran sineması İbrahim Gülistan, Ferruh Gaffari, Feridun Rehnema ile yeni bir döneme “entelektüel sinema” olarak tanımlanabilecek yeni bir sürece girer. Bu türün ilk önemli isimlerinden biri İbrahim Gülistan’dır. 1922 doğumlu Gülistan aykırı kişilik özellikleri, geniş yelpazedeki ilgi alanları, entelektüel yetkinliği ile dikkati çekmiştir. Gençlik yıllarında TUDEH üyesi olan Gülistan, Ev Karadır adlı filmi Furuğ Ferruhzad ile birlikte çekmiştir. Hişt û Âyne (Tuğla ve Ayna) Gülistan’ın 1965 yılında hazırladığı ilk uzun filmdir. Bu film İran sinemasının ilk entelektüel ve standart ötesi filmlerinden biri olarak kabul edilmektedir[iv].

1969’da İran Yeni Dalgasından söz etmemize neden olan film, Daryuş Mehrcuyi’nin filmi İnek (Gaav), Pehlevi rejimi tarafından yasaklanır. Ertesi yıl Venedik film festivalinde ödül alır. İnek filmi, İran sinemasında bir kırılma noktasıdır. Senaryosunu psikolog Gulam Hüseini Saidi’nin yazdığı film bir adam ve bir inek arasındaki absürt ilişkiyi anlatır[v]. İnek filmi toplumun “siyasi uyanış” çabalarına öncülük eder, sosyal sorunların sinema diliyle beyaz perdeye aktarılabileceğini gösterir. Farsi sinemanın melodram kalıplarının tümüyle dışına çıkılmış, topluma sinmiş olan “sinema eğlenmek içindir” algısı paramparça edilmiştir. İran toplumu, başka bir sinemanın olanaklı olduğu gerçeği ile yüzleşir.

Daryuş Mehrcuyi min
Daryuş Mehrcuyi, İnek (Gaav) 1969.

1970’ten sonra Film Farsi melodramları popülerliğini yitirmeye başlar. Siyasi hareketliliğin de yüksek olduğu bu dönemde toplumsal konularla ilgilenen filmler görmeye başlarız. Farsi filmlerde insanların başına gelen felaketlerin bireylerin alnına yazılmış sorunlar gibi aktarılması yerine, sorunların toplumsal kaynaklarına işaret eden filmler hızla çoğalmaya başlar.

Sinemacıların edebiyatçılarla işbirliği yapması, isyan ve direniş temaları, sansürü delmek için simgesel anlatım tekniklerinin kullanılması, varoluş temaları; İran Yeni Dalga sinemasının temel özellikleri olarak karşımıza çıkar. Hamid Dabaşi, bu süreci  “Şehirleşme süreci, köyden kente göç eden işgücü ve Ortaçağ etiğinin burjuva ahlakına dönüşümü doğmakta olan İran sinemasının temaları arasındaydı” diyerek tanımlar.

İran kültürünün sorunlarının mitolojik kökenlerinin izini süren yönetmen Behram Beyzayi, Gharibeh va Meh (Yabancı ve Sis, 1974) ile Cherikeh-ye Tara (Tara’nın Baladı, 1978) adlı filmlerle çıkar karşımıza. İran sineması üzerine yazan Hamid Dabashi, Beyzayi filmlerinin “Çağdaş̧ İran sanatında mehdicilik ve patriarkal düzene başkaldırının en etkin örnekleri” olduğunu yazmıştır[vi].

Behram Beyzayi min
Behram Beyzayi,  Cherikeh-ye Tara (Tara’nın Baladı, 1978)

1978 yılında Abadan’da Reks adlı sinema salonu şeriat yanlıları tarafından kundaklanır. Mesud Kimyayi’nin Geyikler adlı filmini izlemekte olan 300’den fazla kişi ölür. Bu yangın, 1979 yılı İran şeriat faşizminin ayak seslerinden biridir.

 

Dipnotlar

[i] l Sabire BATUR, Siyasal İslam Sineması Örneğinde İran Sineması, Doktora Tezi, 2007.

[ii] Buket Kaya, Siyasal Gelişmeler Işığında İran Sineması, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2017.

[iii] İslam dininin fotoğrafı put olarak kabul etmesinin sinemayı da kapsadığını hatırlatmak isteriz.

[iv] Malik Uğur Dadak, İbrahim Gülistan ve 1979 Devrimine Kadar İran Sinemasına Kısa Bir Bakış, Dergipark Doğu Araştırmaları, Cilt 2 Sayı 20, 2019.

[v] Oğul Aşkın, İran Sineması: Devrimden önce devrimden sonra, Gazete Duvar, 21 Ocak 2018.

[vi] Hamid Dabashi, İran Sineması, Agora Kitaplığı, 2013.

Bir Cevap Yazın

4,573BeğenenlerBeğen
2,371TakipçilerTakip Et
9,078TakipçilerTakip Et
[td_block_10 limit="6" custom_title="YAZARIN DİĞER YAZILARI" autors_id="10"]