Pandemiyle birlikte en çok konuşulan konulardan biri de pandemiye giden yolun taşlarının nasıl örüldüğü oldu. Çin’de virüsün yayılmasının ve ölüm haberlerinin gelmeye başlamasıyla çıkış noktası olarak Vuhan’ın canlı hayvan pazarı gösterilmiş olsa da halen kesinlik kazanmış bir açıklama kamuoyuyla paylaşılmadı. Diğer taraftan hem virologların hem de gıda-tarım üzerine çalışmalar yürüten sosyal bilimcilerin ortaklaştığı bir nokta var: Ekosistemin insan eliyle tahrip edilmesiyle zoonotik virüslerin arttığı. Peki, vahşi kapitalist koşullar altında kapitalistlere rağmen ekosistem için neler yapılıyor? Bu alanda hukuki mücadeleler veren Türkiye Barolar Birliği eski Çevre Kent Komisyonu üyesi İsmail Hakkı Atal ile son dönemde maden sahalarıyla kamuoyunca tepki toplayan doğa tahribatlarının hukuki boyutlarını, yaşananları ve olması gerekenleri konuştuk.
Son yıllarda Kazdağları’nda gündeme gelen madencilik faaliyetleriyle her yerden patlak veren ekolojik yıkım haberleri görüyoruz. Bu dönemde bir artış mı var, ne oluyor, sonuçları ne olacak ve ne yapmalı?
Son 1 yılda toplam 1081 alan maden çalışması için toplu ihaleye çıkıldı. Kazdağları’nda Alamos Gold ve Cengiz Holding’e ait Halilağa Bakır Madeni faaliyetleri ile tekil olarak uğraşılabilir. 1081 maden ihalesi için Mart ayında 305, Ağustos ayında 776 olmak üzere toplu “maden ihalesi ilanının iptali” davası açtık. Davalarımızın kapsamı bu ihalelerin toplu yapılamayacağı, varsa bölgede hidroelektrik santrali, termik santral ve maden şirketlerinin oluşturabilecekleri zararların toplam kümülatif etkisi ile hesaplanması üzerindeydi.
Kazdağları çevresel etki anlamında oldukça stratejik öneme sahip. Çünkü Kazdağları ekosisteminin bozulması Marmara, Ege ve Batı Akdeniz bölgesinin iklimini değiştirebilecek sonuçlara yol açabilir. Örneğin 350 bin ağacın kesildiği Alamos Gold’un faaliyet alanı 3500 dönüm, Halilağa bakır madeninde kapasite artırımında Cengiz Holdinge tahsis edilmek istenen alan 51 bin dönüm. Dolayısıyla bu iki madencilik faaliyetinin yaratacağı çevre tahribatı sadece Marmara bölgesini etkilemeyecektir.
TERMİĞE HÜCUM ENKAZ BIRAKTI
Daha eskiye gidecek olursak, bizde 2010’da termiğe hücum dönemi oldu. Enerji Piyasası Denetleme Kurulu ve TEİAŞ tarafından hiçbir enerji ihtiyacı tespiti yapmadan, geleceğe yönelik enerji arzı ile ilgili projeksiyon yapmadan yani kasten suç işleyerek önlerine gelene termik santral lisansı verdiler. Örneğin Çukurova bölgesinde 2005’te Sugözü termik santrali davasıyla başladı bu süreç. Günde 5 milyon 300 bin ton soğutma suyu çekiyor ve kaynama noktasında suyu geri veriyordu. Dolayısıyla denizde balık bitti. Bölgedeki balıkçılarla açtığımız dava devam ederken 2009-2010’da kanser vakaları görülmeye, 2011’de hayvanlarda sakat doğumlar görülmeye başladı. Buna rağmen yine o dönemde EPDK hiçbir değerlendirme yapmadan Mersin-Adana-Hatay bölgesinde 8 tane termik santrale daha lisans verdi. 2011 yılında lisans iptal davasını açmadan önce şunu dedik “ya bu termik santralleri engelleyeceğiz ya da bu bölgeden gideceğiz”. Yakın mesafede 2 veya 3 tane bile termik santral olsa çevreye verecekleri zarar açısından kümülatif etkiye bakılması gerekir. Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) raporlarında kümülatif değerlendirmeyi görmeyiz. 8 termik santral için bu gerekçeyle, kümülatif etkisinin hesap edilmesi gerekir diyerek davayı açtık. Yürütmeyi durdurma taleplerimiz, talebimizin reddi, bizim itirazlarımızla devam eden dava süreci sonunda Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (idari yargıdaki en üst kurul) 2013 yılında 6 tane dosyamızda bizim lehimize karar verdi. Yani kümülatif etki hesaplanması konusunda haklı buldu bizi. Bu karar üzerine EPDK sadece Çukurova Bölgesindeki 22 tane termik santral lisans başvurusunu reddetmek zorunda kaldı. 2016’da 3 tane termik santral başvurusu yine aynı gerekçeyle iptal edildi. Sonuç olarak idari dava daireleri kurulu kararlarına göre termik santraller için ÇED raporları kümülatif etki değerlendirmesine dayanmadığı için lisans iptal edilmiştir. Yani Türkiye’de tüm çevre davalarında uygulanması zaruri kökleşmiş içtihatlarımız var.
2016 yılında Türkiye Barolar Birliği Çevre Komisyonundaydık ve Türkiye’nin her tarafından toplumsal tabanı olan davaları takip eden, Cerrattepe, İzmir’de radyoaktif atıklar davasını, Adana Akkuyu nükleer santral davasını çalıştığımız, Çanakkale’de 7-8 tane termik santral davasını takip eden 32 kişilik bir ekiptik. Metin Feyzioğlu henüz bu komisyonu dağıtmamıştı. Ekim ayında Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) savcılık ofisinin bir mütalaası üzerine çevre suçlarının UCM’de yargılanmasını sağlamak üzere bir çalışma başlattık. Mütalaa, Güney Amerika’da olduğu gibi, topraksızlaştırma, mülksüzleştirme gibi çevre suçları veya iklim değişikliğine neden olmak da UCM’nin yargı ve yetkisi kapsamında yargılanabilir kapsamındaydı.
Dünyanın en büyük küresel problemi iklim değişikliğine neden olan sera gazlarının %30’u termik santrallerden kaynaklanıyor. Dünya üzerinde yaklaşık 5000 tane termik santral var ve bu sera gazlarının %30’una neden oluyor. Bu kömür üreticileri, kömür tedarikçileri ve kömürden elektrik üreten büyük fosil yakıt şirketleri yaptıkları eylemlerin sonuçlarını da hesap edebilecek pozisyondalar. Net olarak biliyorlar bunu.
İKİ TERMİK SANTRALİ UCM’YE ŞİKÂYET EDİLDİ
2017 yılında 6 aylık bir hazırlık dönemi sonunda 2 tane termik santral şirketinin yabancı yönetim kurulu üyelerini, fosil yakıt üreterek iklim değişikliğine neden olmaları gerekçesiyle UCM’ye şikâyet ettik. Dilekçemizde şunu dedik;
Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsünün 7. maddenin a fıkrası; öldürme fiilini yasaklıyor, b fıkrası; genosit-soykırım suçunu yasaklıyor, d fıkrası; insanları sürgün etme, yerinden etmeyi yasaklıyor, k fıkrası da; insan topluluklarının belirli bir bölümünü tarifi imkânsız ciddi ıstıraplara sürükleme suçunu yasaklıyor.
1) İklim değişikliğine neden olan sera gazlarının üretilmesi insanların topluca göç etmesine neden oluyor. Şu anda Avrupa Birliğinin karşılaştığı mülteci sorununun temelinde aslında iklim krizi var. İklim değişikliğinin neden olduğu kaynak kıtlığı insanların yaşayamamasına ve yer değiştirmesine sebep oluyor. Suriye iç savaşının tetikleyicisi iklim değişikliği. 2006-2009 yılları arası kırsal bölgede yaşanan büyük kuraklık sonucu çiftçi nüfus şehirlere göç ediyor. Kırsaldaki Sünni çiftçi nüfusun şehirde yaşayan Esad destekçisi olan Şiilerin olduğu bölgelere yerleşmesi ile başlayan süreçte politik nedenlerle başlayan kıvılcımın sonucunda Suriye’de iç savaşın başladığını söyleyebiliriz. Bu durum bahsettiğimiz Roma statüsünün d fıkrasına (yerinden sürgün etmenin) örnektir. Bir başka örnek; iklim değişikliğine bağlı olarak buzulların erimesinden dolayı Pasifik Okyanusu’ndaki Vanuatu Ülkesindeki takımadalarının deniz seviyesinin altında kalacak olması ve orada yaşayan insanların göç etmek zorunda kalması gösterilebilir.
2) İnsanlığı tarifi imkânsız ıstıraplara sürüklemesi (k fıkrası); bilim insanlarının çalışmaları sonucu eriyen buzulların altında insan bağışıklık sisteminin tanımadığı bakteri ve virüsler çıkabilir. Eriyen buzulların veya kuzey kutbundaki donmuş toprakların altından çıkacak olan bizim bağışıklık sistemimizin tanımadığı bakteri veya virüsler çıkarsa kitlesel ölümlere sebep olabilir.
Derken Covid-19 salgını ile karşı karşıya kaldık. Bilim insanları aslında 2010 yılı ve öncesinde uyarmaya başlamışlardı; Corona virüs mutasyonlarının (2002’deki SARS, 2012’deki MERS ve son olarak 2019’daki Covid-19) ve salgınlarının sebebi iklim değişikliğidir, endüstriyel tarım, kitlesel endüstriyel hayvancılık, ormansızlaşma, madencilik faaliyetleri gibi multi-faktöriyel çevresel sebeplerdir diyerek. Termik santrallerin neden olduğu iklim değişikliği corona virüslerin mutasyonlara uğratarak salgınlara neden olurken, madencilik faaliyetlerinin ortaya çıkardığı ormansızlaşma ise virüsün bulaşma riskini ve virüs popülasyonunun artmasına neden oluyor. Bilim insanları pandemi döneminde; ormanların kesildiği yerlerdeki Corona virüs popülasyonunun en az 2,5 kat arttığını ve insanlara bulaşma riskinin de yüzde 70 arttığını vurguladılar.
3) İklim değişikliğine neden olmak aynı zamanda a ve b fıkralarını da ihlal ediyor. Öldürme ve genosit.
2017’deki şikâyet dilekçemize bir cevap gelmedi ancak biz bu konuyu TTB’ye taşıdık. Onlarla beraber Dünya Tabipler Birliği’ne gönderdik. “Gelecek nesillerin yaşam hakkının korunması” başlığının içerisinde iklim değişikliğine neden olan faaliyetler UCM’de suç kapsamına alınmalıdır dedik. Oradan karar çıksaydı bütün katılımcı ülkelerin tabip birlikleri kendi hükümetlerine UCM’nin bu konuda düzenleme yapması için baskı yapmak durumunda kalacaktı.
2019 Aralık ayı Lahey’de taraflar konferansında Vanuatu ülkesinin ev sahipliğinde alt konferans düzenlendi. Vanuatu 2019 taraflar konferansında UCM yetkisini kabul etti. G8’ler başta olmak üzere bütün dünya ülkelerine çevre suçlarının UCM’de yargılanması talebinin kabul edilmesi çağrısında bulundu. Çok önemli bir adımdı. UCM’nin bir suçtan dolayı yargılama yapabilmesi için iki tane usul dışı koşulu var: Ya yargılanan kişi UCM’nin yargı yetkisini tanımış bir ülkenin vatandaşı olacak ya da suçun gerçekleştiği yer UCM’nin yargı yetkisini tanıyan ülke olacak. Ama biz diyoruz ki iklim değişikliği küresel bir sonuç olduğu için bugün Alamos Gold Kazdağları’nda 350 bin ağaç keserken aslında kendi ülkesinde iklim değişikliğinden muzdarip olan insanlara karşı suç işliyor.
SUÇ MAHALİ KÜRESEL
Yani iklim değişikliğine neden olmak veya arttırıcı faaliyette bulunmanın suç mahalli kürsel. Amerika’da termik santral yapıyorsan insanlığa karşı suç işliyorsun demektir. Örneğin Florida’da İrma Kasırgası fırtına bilimcilerin tespitine göre 5 şiddetinden daha fazla yoğunluğu 48 saatten fazla sürdüren dünyadaki ilk kasırga olduğunu tespit ettiler. Sebebi, iklim değişikliği nedeniyle atmosferdeki su buharının artması. Kasırganın şiddeti nedeniyle Florida’daki Turkey Point Nükleer Santrali neredeyse patlıyordu. Kasırganın Amerika’ya maliyeti 300 milyar dolar ve bunun sebebi iklim değişikliğinin artması. Aslında bu anlamda büyük kapitalist ülkeler ve şirketler kendi mezarını kazan insanlara benziyorlar. Sorun küresel bir sorun bu sorun bölgesel ulusal mahkemelerle çözümlenemiyor.
1982’de başlayan BM iklim değişikliği çerçeve sözleşmesi 2015’e kadar taraflar konferanslarıyla geldi. 2015’te sera gazlarını sınırlayan anlaşmayı yaptılar. ABD Başkanı Trump imzasını çekti. Yeni başkan seçildiğinde kuzey kutbunda 1 sene öncesine göre hava sıcaklığı 20 derece daha fazla olduğu için basınç dengesi değişiyor kuzeydeki soğuk hava aşağıdaki enlemlere dağılıyordu. Trump bunun üzerinde şöyle bir tweet attı: “New York’ta acayip kış yaşıyoruz biraz küresel ısınmaya ihtiyacımız var”. 1980’lerden beri ilmek ilmek örülerek Paris İklim Anlaşmasına kadar gelen aşama Amerika’nın imzasını çekmesiyle her şeyi alt üst etti.
Küresel bir sistem kurulması gerekiyor. Covid-19’un tamamen çevresel ekolojik sebeplerle olduğu ortaya çıktı. İklim değişikliği bu tip virüslerin ortaya çıkmasına neden olduğu gibi ölümcül olma etkisini de arttırıyor. Diğer taraftan 3-4 ay önce açıklanan bir çalışmada, kalitesiz kömür kullanılan termik santrallerin bacasından çıkan partikül maddelerin üzerine corona virüsün yapıştığını ve uzak mesafelere dağıldığını buldular. Bu araştırmayı göstererek Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına kalitesiz kömür dağıtımının durdurulması ve halka ücretsiz elektrik verilmesi ile ilgili bir dava açtık. Mahkemenin vereceği yürütmeyi durdurma kararı önümüzdeki kış yüzbinlerce insanın yaşamasına veya ölmesine sebep olacaktır.
Yine bu bağlamda Corona pandemisinden sonra 30 tane kömürlü termik santralin kapatılması ve 7 tane termik santral projesinin iptal edilmesi ile ilgili olarak Cumhurbaşkanlığına idari başvuru yapmıştık. Çanakkale’de 7 Eylül 2020’de Yeşil Artvin Derneği, Ordu Çevre Derneği, Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, Ege Çevre Platformu, Çan Çevre Derneği, Doğu Akdeniz Çevre Dernekleri Adana Tabip Odası, Adana Ziraat Mühendisleri Odası olarak 37 kömürlü termik santrallerin kapatılması ve iptali davası açtık. Bu termik santraller çalışmaya, bacasından partiküller çıkmaya devam ettiği sürece Corona virüs önlenemeyecektir. Örneğin İtalya’da pandemide ölüm datalarıyla hava kirliliği dataları eşleştirildi. Ölüm oranları hava kirliliğine etkisine kıyasla Kuzeyde otomobil fabrikalarının olduğu Lombardiya’da yüzde 12, İtalya’nın geri kalanında yüzde 4 çıktı. Bir başka örnekte; Hollanda’da Dünya Bankası 355 yerleşim yerinde bir çalışma yaptı. Dünya Bankası’nın çoğu zaman bu termik santrallerin kredi aldığı yer olmasına rağmen böylesi bir çalışmayı yaptı ve sonuç partikül maddede %20 artışın corona vakalarında %100 artışa neden olduğunu ortaya çıkardı. Amerika’da Harward Üniversitesinin yaptığı çalışmada partikül maddede; 1 metreküpte 1 mikrogramlık artışın Corona vakalarında %8 artışa neden olduğu ortaya çıktı.
Uluslararası anlaşmalar ve buna ülkelerin imza atması çok önemli ve bağlayıcı evet ama yaptırım ve ceza uygulamaları için Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde insanlık suçu kapsamında tanımlatılması oldukça önemlidir diyebiliriz.
NÜKLEER SANTRALLER KAPATILMALI
Çevre ve iklim suçlarını yargılatabileceğimiz küresel olarak bağlayıcılığı olan dünyadaki belki de tek yargı makamı şu an için UCM gözüküyor. Bahsettiğimiz ilgili maddeleriyle iklim değişikliğinin sonuçları arasında doğrudan nedensellik bağı var. Yani kömür üretimi, tedariki, kullanımı, fosil yakıt üretmek, tüketmek yani sera gazına neden olmanın sonuçları ölüm, hastalık göç salgınlar vb. İklim değişikliği nedeniyle dünya bir destabilizasyon sürecine girdi. Jeolojik, hidrolojik ve klimatolojik açıdan bir destabilizasyon süreci. Bu aynı zamanda demografik açıdan da bir destabilizasyonu getiriyor. Yer kabuğunun, iklimin, hava hareketlerinin, hidrolojik döngünün, suyun sürekli değiştiği, stabil ve güvenli olmadığı bir yer kürede 400 tane nükleer santralin içindeki atıklar ve yakıtlar tüm insanlık için büyük tehlike. Bunların hepsinin hemen kapatılması ve atıkların güvenli yerde muhafaza edilmesi gerekiyor. Bizim şu ana kadar katkı koymaya çalıştığımız sürecin en büyük destekçisi Covid-19 pandemisidir. Bugüne kadar söylediğimiz tehlikeleri doğrulayan bir süreç oldu. 7.6 milyar insan nüfusunun 1.3 milyonu öldü ve sistem çöktü. Çevresel ekolojik faktörler Covid-19 pandemisinin hem sebebidir hem de yıkıcı sonuçlar doğurmasının etkenidir.
Türkiye’de enerji üreten yüzde 35 arz fazlası termik santral var. Zarar ediyorlar. Borçlarını ödeyemiyorlar ve 20 milyar dolar kredi borçlarını yapılandırdılar. Diğer taraftan lisansı iptal edilen termik santraller 5-6 yıldır çalışıyor. Şimdi madene hücum dönemi başladı. Termikten kaçış ile birlikte son zamanlarda madenlere yönelmeye başladıklarını söylemek mümkün.
Artık ormanların kesildiği, doğal sistemlerin tahrip edildiği yerlerde zoonotik virüslerin arttığı bilimsel olarak bir kez daha tespit edildi. Kırsal alandaki kendi yiyeceğini içeceğini üreten, polikültür yaparak mümkün olduğunca az pazara giden, kendine yetebilen insanları şehirlere doldurdular. Yiyeceğimizi kendimiz üretebiliyorken endüstriyel tarım ve hayvancılığa yönlendirdiler. Endüstriyi bırakıp kırsala, polikültür üretime dönmek gerekmektedir.