Perşembe, Mart 28, 2024
spot_img

Eğitim, Toplumun Yeniden İnşası Ve Asgari Şartlar

Sınıfsal farklılıklar, giderek artan yoksulluk ve kapanmanın getirdiği tahribatlar çocuklar için eğitime ulaşmayı çile haline getirmiştir. Devlet, her çocuğun ulaşabileceği standartta kaliteli eğitimi yurttaşlara temin etmekle yükümlüdür

“Bu derse katılmak için asgari şartları sağlamak zorundasın. Herkes üniversite mezunu olacak diye bir şey yok!”

Trakya Üniversitesi’nden bir akademisyenin bilgisayarı olmayan bir öğrenciye verdiği bu cevap, duyduğum andan itibaren aklımdan çıkmıyor. Kendimi, geleceği ve hayalleri beş para etmez bir eğitim sisteminin içerisinde yok sayılmış, fırsat eşitsizliğinin ve imkânsızlığın içerisinde direnen öğrencilerin yerine koymaya çalışıyorum. Ruhsal olarak bu kadar yıprandığımız, umutlarımızın giderek azaldığı bu süreçte böylesine bir şiddet, bu toplumun nasıl yeniden inşa edilmeye çalışıldığına çok çarpıcı bir örnek. Belki de bu yüzden çocuk yoksulluğu, sistematik eğitim hakkı ihlalleri ve demokrasiye ve insan haklarına dayalı toplum inşası için eğitimin öneminden, her zamankinden fazla bahsetme ihtiyacı içerisindeyim.

Yoksulluk Çocukların ‘Kaderi’ Değildir

Türkiye oldukça genç nüfusa sahip bir ülke. Nüfusun yaklaşık yüzde 32’si 18 yaşın altında çocuklardan oluşuyor. Bu haliyle Türkiye’de her dört çocuktan birisinin yoksul olduğunu görebiliyoruz. UNİCEF’in verilerine göre 15 yaşından küçük 4.6 milyon çocuk (18 yaşın altı alınırsa 5.5 milyona yakın) ulusal yoksulluk sınırı altında yaşamlarını idame ettirmeye çalışıyor. 15 yaşından küçükler arasında yoksulluk kentsel alanlarda yüzde 14.47 iken kırsal kesimde yüzde 44.92 gibi kaygı verici düzeye çıkıyor.

Kentleşme, aşırı tüketim, kapitalist üretim süreçleri içerisinde çocuklar giderek daha da fazla emek sömürüsüne, şiddet ve bağımlılık gibi sorunlara, cinsel sömürüye dahası gelişen teknoloji ile sanal zorbalığa ve istismara maruz kalmaktadır. Bugün Türkiye’de çocuklar;  kayıt dışı istihdam, mevsimlik tarım işçiliği, ücretsiz ev işçiliği gibi çalışma biçimlerinin temel öznesi konumuna geliyor. Özellikle kırsal kesimlerde yaşayan çocuklar; çocuk işçiliğinin, toplumsal cinsiyet kodlarının getirdiği erken evlilik ve dolayısıyla bedensel ve ruhsal istismarın kıskacında eğitim, sağlık ve beslenme gibi temel haklarından mahrum bırakılıyor.

Türkiye’de özellikle kız çocuklarının çok önemli bir kısmının eğitim hakkından tamamen mahrum bırakıldığı ya da eğitime sürekli erişiminin engellendiğini biliyoruz.

Gerek sosyoekonomik ve kültürel sebepler gerekse kırsal bölgelerde ve aşırı kentleşmenin olduğu yerlerde eğitim alanında donanım ve personel yetersizlikleri çocukların haklarından mahrum bırakılmasının önemli sebepleri arasında. Haliyle çocukları bu sarmal içindeki yoksulluktan ve sosyal hak ihlallerinden kurtarmanın birincil öznesinin devlet olduğu hatırlamak gerekiyor.

Ancak bugün, hak ihlallerinin giderilmesi bir yana dursun, AKP hükümeti 2018’i “Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Yılı” ilan etmiş olmasına rağmen çocukların maruz kaldığı sistematik hak ihlallerinin tespitine yönelik yeterli istatistiksel veriye dahi ulaşamıyoruz.

Örneğin Suriyeli sığınmacı çocukların durumu. Türkiye’de, çirkin siyasi pazarlıkların öznesi haline gelmiş Suriyeli sığınmacılara ilişkin ‘şov’ niteliğindeki açıklamalar bir yana dursun, Suriyeli sığınmacı çocuklar yoksulluğun ve hak ihlallerinin pençesinden kurtulamıyor. Suriyeli çocuklar, mevsimlik tarım işçiliği başta olmak üzere çocuk işçiliğinin öznesi haline gelirken eğitim, barınma ve beslenme gibi temel haklarından ciddi şekilde mahrum bırakılıyor.

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un mevsimlik tarım işçisi çocuğa, ‘yaz tatili’ kitabı hediye ettiği o kare ve bunu gururla sosyal medya hesapları üzerinden paylaşması, eğitim sistemimizdeki yozlaşmışlığı ve çocuk işçiliği ile nasıl mücadele ‘edilmediğini’ çok acı bir şekilde ortaya seriyor.

Eğitim, Toplumun İnşası Ve Asgari Şartlar

Neoliberalizmi kendine rehber edilmiş AKP’nin, eğitimi piyasalaştırması, dinselleştirmesi ve eğitimde giderek daha fazla ayrımcılığa yol açacak uygulamalara yer açması iktidarda oldukları ilk günden itibaren temel politikalarından birisi.

Bir toplumun yeniden inşa edilmesi için eğitim alanında bugüne kadar yapılan tüm uygulamalar giderek antidemokratik, çoğulculuktan uzak ve fırsat eşitsizliğinin arttığı bir hal alıyor. Kamusal kaynakların, çocukların gelişimi, temel ihtiyaçları ve eğitimi için kullanılmaması bugün, bir politika olarak karşımıza çıkıyor.

Ücretsiz, laik, bilimsel, anadilde ve zorunlu kamusal eğitimin sağlanmaması, fiziksel, sosyal ve ekonomik anlamda eğitime erişimin ayrımcılığa yer vermeyecek şekilde “eşit” olarak yararlandırılmasına engel oluyor.

AKP iktidarının 4+4+4 düzenlemesi ile eğitim giderek daha cins ayrımcı, ırkçı, dinci ve piyasacı bir hale evirilerek otoriterleşmeye hizmet ediyor. Pedagojik anlamda yaş ile orantılı eğitim verilmesinin, çocuğun gelişimi için önemi değerlendirilmeden yapılan yasa ile AKP iktidarı, eğitimde müfredatı yeniden yapılandırıyor, personel seçiminde liyakatsizliği kolaylaştırıyor ve özellikle kız çocuklarının daha erken yaşta okuldan alınmasının önünü açıyor.  Bu durum faşizmi, eğitim ile toplumun inşası sürecinde tekrar tekrar değerlendirme gerekliliğini ortaya koyuyor.

Bugün, pandemi sürecinde çocukların eğitim hakkına erişimi konusunda yaşadığımız sıkıntılar, hali hazırda var olan ayrımcılığı ve fırsat eşitsizliğini çarpıcı bir şekilde arttırıyor. Dağ köylerinde internete erişebilmek için ellerinde bir telefonla kilometrelerce yol yürüyen çocuklardan, bilgisayarı olmadığı için “Üniversite okumak zorunda olmadığı” gibi bir söylemle şiddete maruz kalan üniversite öğrencilerine kadar uzaktan eğitimin açtığı yaralara tanık oluyoruz.

Eylül 2020’de yayınlanan Eğitim Sen Uzaktan Eğitim Çalıştayı Sonuç Raporu’na göre pandemi sürecinde özellikle sosyoekonomik durumu iyi olmayan düşük gelirli alt sınıflar, yoksul aile çocukları, tarım işçisi çocuklar, anadili farklı olan çocuklar ve dezavantajlı gruplar uzaktan eğitime ulaşamamış, sistemin dışında bırakılmışlardır.*

Yüz yüze eğitime kıyasla çok daha sınırlı olan uzaktan eğitim modeli iktidar tarafından toplumun gerekliliklerine uygun olarak temin edilememektedir. Bugün, çocukların nitelikli bir şekilde EBA’ya erişebilmesi için gerekli olabilecek asgari teknolojik aletlerinin fiyatları 1000 Türk lirasından fazladır. Teknolojik aletlerinin temininden öte, öğrencilere EBA’nın teknik altyapısına erişimi sağlayabilecek kalitede internet hizmeti ücretsiz ve ulaşılabilir olarak sunulmamaktadır.  Milyonlarca öğrenci teknik altyapıları olmadığından ötürü eğitim hakkından mahrum edilerek, sosyoekonomik ayrımcılığa maruz kalmaktadır.

“Bu derse katılmak için asgari şartları sağlamak zorundasın. Herkes üniversite mezunu olacak diye bir şey yok!”

Evet, her öğrenci günümüzde nitelikli uzaktan eğitime erişebilecek “asgari şartları” sağlayabilir durumda olmalıdır. Ancak sınıfsal farklılıklar, giderek artan yoksulluk ve kapanmanın getirdiği tahribatlar çocuklar için eğitime ulaşmayı çile haline getirmiştir. Bu asgari şartları sağlamak öğrencilerin ve hatta ailelerinin sorumluluğunda değildir. Devlet, her çocuğun ulaşabileceği standartta kaliteli eğitimi yurttaşlara temin etmekle yükümlüdür.

Her yurttaş üniversite mezunu olmak durumunda da değildir ancak üniversite mezunu olmayı hayal etmek ve bunu gerçekleştirebilecek imkânlara sahip olmak her çocuğun hakkıdır. Bu hakkın temin edilmesinin önünü açacak, eğitime erişimde oluşabilecek engelleri ortadan kaldıracak politikalarla hareket etmek ise devletin yükümlülüğüdür.

Sağlık alanında yaşadığımız gibi tüm tedbirlerin uygulanmasına yönelik yükümlülüklerde olduğu gibi eğitime erişimde olması gereken ‘asgari şartlar’ın sağlanması da yurttaşlara bırakılamaz.

*Eğitim-Sen Uzaktan Eğitim Çalıştayı Sonuç Raporu 4 Eylül 2020

 

Bir Cevap Yazın

876BeğenenlerBeğen
364TakipçilerTakip Et