Perşembe, Aralık 12, 2024
spot_img

Komünizm Heyulası

Ekim Devrimi’nden bu yana komünizm imgesi tüm dünyada tartışılmakta ve karşıtlığını da oluşturmaktadır. Özellikle SSCB’de vücut bulduğu düşünülen komünizm karşısında bir diğer büyük güç olan ve kapitalizmin simgesi halini almış olan ABD arasında özellikle Soğuk Savaş yıllarından itibaren süren bir algı mücadelesi söz konusudur. Bu noktada kendisine yaşam şansı bulan antikomünizm fikriyatı başta ABD olmak üzere tüm dünyada ‘korku’ üzerinden kendisini var etmektedir. Bu ‘korku’ süreci Rusları ‘tarihsel düşman’ olarak gören Türk milletinde de karşılık bulmuş ve özellikle ‘Moskof’ imgesi ile zihinlere işlemiştir.

93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı ve sonuçları ile birlikte Rusya ve ‘Moskof’ imgesi zihinlerde olumsuz bir biçimde yer edinmiştir. Türkiye’de antikomünist yelpazenin tabiri caizse ‘çıkış’ noktası da bu imgedir. Bu imgenin kendisini ‘din’, ‘ahlak’, ‘vatan’ gibi simgelerle birleştirerek antikomünist bir çizgi yaratmaya çalışan ve tüm dünyada olduğu gibi Türkiye siyasal yaşantısında da varlığını sürdüren sol ve sağ çizgilerinin ‘sağ’ kanadını teşkil etmektedir.

SAĞ SİYASETİ ANLAMAK İÇİN

Türk Sağının tüm dönemlerinde ortak olan antikomünist vurgu toplumun sağcılaştırılması için önemli bir işlev halini almıştır. Dolayısıyla Türkiye’deki sağ siyaseti anlamak için önemli anahtar kavramlardan birisi olmaktadır. Bu anlamda antikomünizm ve özelde Komünizmle Mücadele Dernekleri’nin bilinmesi, Türkiye’deki siyasal yaşamı ve bu yaşamı etkileyen temel belirlenim alanlarının neler olduğunu anlamaya yönelik olumlu bir katkı sağlayacaktır.

Sevgili Ertuğrul Meşe’de Komünizmle Mücadele Dernekleri kitabında, ince ifadeler ve titizlikle, antikomünizmin; Türk Sağı içerisinde nasıl kavrandığı ve inşa edildiğini, bütünlük içerisinde, tarihsel sürecini kaybetmeden incelerken, onun Türkiye’deki varlığı olarak nitelendirmemiz mümkün olan Komünizmle Mücadele Dernekleri’nin gelişim süreçlerini ve ideoloji olarak ‘din, vatan, millet, aile, namus’ gibi ‘fetişleştirilen’ kavramlar etrafında tetkik ediyor.

Çalışmanın ilk bölümünde ‘Antikomünizme Giriş’ başlığı altında kuramsal bir yazın söz konusudur. Tek parti döneminde yaşanan siyasal sosyalleşme süreci ve Türkiye sağının komünizm algısı üzerine içerik hazırlanmıştır. (s.21-51). Yazar, kitap boyunca “Türkiye’de başta devletin, değişik partilerin ve grupların sahiplendiği, adına dernekler bile kurulan, içeriğini oluşturmak için hatırı sayılır bir külliyat oluşturulan ve birçok siyasetçinin, düşünce insanının ve kimi dini grup önderlerinin muhayyilesini biçimlendirdiği gibi, aynı zamanda toplumu da şekillendiren antikomünizm, bir kavram olarak neyi ifade eder, nasıl bir tarih ve siyasi geçmişe sahiptir?” sorusuna cevap aramaktadır. (s.21)

MOSKOF İMGESİ

Özellikle 1945 yılından beri Soğuk Savaş’ın başlarından itibaren antikomünizmin farklı kaynaklar ve muazzam propaganda araçları ile yayıldığı vurgulanmaktadır. Antikomünizmin, aşırı ahlaki söylem ve kuvvetli dini çağrışımlarla desteklenmiş ve yeryüzünde şeytanın vücut bulmuş hali olarak Sovyetler Birliği’ni gördüğü tespiti üzerinden; antikomünist propagandanın siyasi, dini, ahlaki, beşerî korkuları harekete geçiren bir tepki ve saldırı ideolojisi olduğu açıklanmaktadır. (s.22). Bölümün alt başlığında; Türk sağının ‘Moskof’ imgesinden antikomünizme geçiş süreci ele alınmıştır. Namık Kemal’in ‘Deli Hikmet’ şiiri ile başlayan ‘Moskof imgesi’, Abdülhak Hamit, Süleyman Nazif, Ziya Gökalp, Hüseyin Nihal Atsız, Refet Körüklü ve Necip Fazıl Kısakürek gibi yazar ve aydınların çalışmalarında tasvir edilmiştir. (s.34).

İkinci bölümde Komünizmle Mücadele Dernekleri’nin kuruluşunu etkileyen faktörler çeşitli alt başlıklarda kapsamlı olarak ele alınmaktadır. Bu faktörler; okuyucuya bütünlüklü ve anlaşılabilir bir kolaylık sağlamak için ‘iç ve dış faktörler’ olarak ikiye ayrılmıştır. Dış faktörler kısmında ‘SSCB, ABD ve Türki aydınların etkileri’ ayrı ayrı ele alınmıştır. İç faktörler içinde inkılap uygulamalarının yarattığı hoşnutsuzlukların etkisi, 1944 Türkçülük olayı ve Türk solunun hissedilen etkisi ele alınmaktadır. (s.53-116).

KANLI PAZAR

Komunizmle Mucadele DernekleriÜçüncü bölümde Türkiye’de kurulan Komünizmle Mücadele Dernekleri ele alınmaktadır. Amaçları, faaliyetleri ve mücadeleleri bütün olarak göz önüne serilmektedir. Zonguldak, İstanbul ve İzmir KMD’leri, bu derneklerin iç yönetimlerinde yaşanan hakimiyet tartışmaları (milliyetçi-mukeddesatçı), tarihe Kanlı Pazar olarak geçen olay ve KMD’lerin yayınları ele alınmaktadır. (s. 117-204).

Türkiye’de, özellikle yıkıcı bir cereyan olarak kabul edilen komünizm ve onun aktörleri olan komünistlerle mücadele etmek için 1950 yılında Zonguldak’ta, 1956 yılında İstanbul’da ve 1963 yılında İzmir’de olmak üzere üç tane Komünizmle Mücadele Derneği kurulmuştur. Bu dernekler aynı zamanda Türk sağının birleşme amacının hayata geçirilmesi ihtiyacını içinde taşımıştır. (s.119).

TKMD’lerin Türkiye tarihine kanlı bir biçimde geçtikleri Kanlı Pazar olayı kapsamlı bir biçimde ele alınmaktadır. (s.172-183). İlhan Darendelioğlu’nun ifadeleri ile “komünistlerin kıyamı vatanseverlerin galeyanı” olarak adlandırılan Kanlı Pazar olaylarında 2 kişi hayatını kaybetmiş, 114 yaralı vardır.

KISAKÜREK, DEMİREL VE GÜLEN

Dördüncü bölümde Komünizmle mücadelede beşerî sermaye ve muhayyile başlığı altında komünizmle mücadele sürecinde ve derneklerinde etkin olan kişilerin sosyoekonomik ve düşünsel yapıları gözler önüne serilmektedir. Ayrıca komünizmle mücadelede fetiş halini alan din, millet, vatan ve aile kavramları sosyolojik açıdan tartışılmaktadır. (s.205-270). Bölümün dikkat çekici yanı ise Peyami Safa’dan Necip Fazıl Kısakürek’e, Süleyman Demirel’den Bekir Berk’e ve Fethullah Gülen’e kadar Türk sağının farklı isimleri bu derneklerin kuruluş süreçlerine ya da fikri düzeyde mücadele süreçlerine katılmış olmasıdır. (s.221)

Kitabın sonuç bölümünde ise Türk Sağının meşruluk alanlarından biri olan antikomünist söylemin, onun devletle/ iktidarla barışmasını sağladığı ve etkisi dönemlere göre değişse de bu misyondan hala vazgeçilmediği belirtilmektedir. Yine Komünizmle Mücadele Dernekleri’nin ve ürettikleri söylemlerin Türk siyasetini sert bir biçimde ‘sol’ ve ‘sağ’ olarak ikiye bölmesini hızlandırdığını ve en az muarızları ‘sol’ siyaset kadar bu şiddet sarmalına neden oldukları ifade edilmektedir. (s. 288).

Komünizmle Mücadele Dernekleri, kurulduğu yıllardan itibaren Türkiye siyasal yaşantısının içerisinde olmuş ve nihayetinde ‘iktidarla’ buluşmuştur. Türkiye siyasal tarihinin bilinmesi ve gelecek nesillere aktarılması önemlidir. Bu çalışmada alanında önemli katkılar sağlaması muhtemel araştırmalardan birisidir. Sosyalizmin reel deneyimi olarak tanımlayabileceğimiz SSCB’nin yıkılması ve nihayetinde birkaç örnek dışında komünist-sosyalist rejimlerle yönetilen ülkeler kalmamasına karşın ABD başta olmak üzere emperyalist-kapitalist ülkelerde ‘antikomünist’ söylem önemini kaybetmemektedir. Türkiye’de bu ülkelerden birisidir.*

*Bu yazı Mukavemet derginin 3. Sayısında yayımlanmıştır.

SON YAZILAR