Cuma, Nisan 19, 2024
spot_img

Mağdur Suçlayıcılıkta Yeni Sezon: Mülteciler (Geçici Koruma Altındaki Bireyler)

Sığınmacı, mülteci ve ya göçmen olmak bir sonuçtur. Savaşın, sömürünün, ekonomik çıkmazların sonucudur

Kavramların işaret ettiklerinin, anlattıklarının hakkını teslim edip, önemini tartışmasız kabul
ettikten sonra bu kavramları ne kadar iyi bildiğimizi gösterme üzerine tatmin ettiğimiz
egolarımızın, kavramları öne atıp kazanılmış hakları tartışma konusu yaparak hukukun üzerine kaynar suyu boca eden devlet ve iktidar politikalarının, yerlerinden edilmiş insanların hayatlarını oy hesabı uğruna iki dudağının arasında seçim vaadi olarak gezdiren muhalefet söylemlerini ve politikaları, savaşı sorgulamak yerine yerlerinden edilmiş insanları bitmemiş bir savaşın, yıkık dökük, elektriksiz-susuz sokakların içine geri göndermeyi konuşan insanların kalbinin ortasına insan hakları çuvaldızını batıralım istiyorum.

Önce söylemlerle çiğnenen mevzuata bir göz atacak olursak, Türkiye’de uygulanan ve Geçici Koruma olarak adlandırılan tartışmalı sistem, Mülteci statüsü temin etmeyen bununla birlikte Türkiye’nin coğrafi şerh ile imzalamış olduğu Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Protokol’e entegre edilmiş bir sistemdir. Kısaca özetlersek geçici koruma, Suriye’deki olaylar nedeniyle yerlerinden edilen, toplu veya bireysel olarak Türkiye’ye usule uygun veya aykırı olarak giriş yapmış kişilere kayıt koşulu ile sağlık, eğitim hizmetlerine ve sözüm ona “istihdam piyasasına” erişim sağlar. Objektif bir değerlendirme yapalım. Bu sistem belirli koşullar altında eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimi sağlamaktadır. Yalnız gün geçtikçe erişimin nasıl zorlaştırıldığına bir örnek verecek olursak, temel ve acil sağlık hizmetlerine erişim için 2019 yılına kadar geçici koruma altındakilerden katılım payı alınmamakta iken 2019 yılında Geçici Koruma Yönetmeliği’nde yapılan değişiklikle temel ve acil sağlık hizmetleri ile bu kapsamdaki tedavi ve ilaçlarından katılım payının alınabileceği düzenlenmiştir. Geçici Koruma altında olan bir kişiden söz konusu sağlık katılım payının alınması oldukça tartışmalı olmakla birlikte topluma yansıyan “bedavaya her şeyden faydalanıyorlar” iddiasını her şeyden önce mevzuat çürütmektedir. İşin faydalanma kısmında ise zaten başından itibaren Türkiye; “Avrupa’ya gönderirim” şeklinde aba altından sopasını göstererek Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler ve uluslararası sivil toplum kuruluşlarından güle oynaya aldığı aldığı fonlar ile geçici koruma altındakilere hizmet veya yardım sağlamaktadır. Sonuç olarak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına sağlanacak bir hizmetin vatandaşlar yerine geçici koruma altındakilere sağlanması gibi bir durum söz konusu değildir.

Burada oyunu yine geçici koruma altındakiler aleyhine olacak şekilde “istihdam piyasasına erişim” bozmaktadır. Göç İdaresi Başkanlığı’nın Haziran verilerine göre Türkiye’de kayıtlı olarak 3.764.193 kişi (Başkanlık kendi resmi web sitesinde bu kişileri Suriyeli olarak adlandırmıştır) Geçici Koruma altındadır. Devlet teşviklerine rağmen kaçı kayıtlı olarak çalıştırılmaktadır acaba? Mevzuat hükümleri açık, çalışma izni alabilmek için geçici koruma sistemine 6 aydır kayıtlı olmak ve o işyerinde Türkiye’nin kendi vatandaşına oranla %10’unu geçmeyecek sayıda istihdam edilme zorunluluğu söz konusudur. Çalışma izni olmadan Geçici Koruma altındaki birini istihdam eden işverene idari para cezası verilirken hayatta kalmak için sağlık sigortası dahi olmadan çalıştırılan kişi ise mevzuat kapsamında sınır dışı edilme sonucu ile karşı karşıyadır. Çalışmadan hayatta kalmanın mümkün olmadığı bu topraklarda, kayıtsız çalıştırılarak sömürülen insanlar bir de bu şekilde çalıştırıldıkları için sınır dışı edilme tehdidi altındadır. Bu sisteme baktığınızda kimse kimsenin işini elinden almamaktadır, kayıtlı çalışmada Geçici Koruma Altındakilerin işyerindeki kişi sayısına göre oranı bellidir, kayıt dışı çalıştırılan kişiler de zaten ortalamanın çok altında bir ücret karşılığında, sigorta primi ödenmeden kimsenin istemeyeceği koşullar altında istihdam çarkına dahil olmaktadır.

Gelelim bazılarının ağzını yaya yaya gündem ettiği geri gönderme meselesine; “hepsini geri
göndereceğiz” söylemi ile ekonomik krizin faturasını savaştan kaçan insanların sırtına yükleyip asla karar mekanizmalarını veya politikaları sorgulamayan “muhalefet” sözcüsü siyasilerin, hem uluslararası hem de ulusal mevzuatta taç gibi parlayan “geri gönderme yasağı” maddesinden haberi yok mu? Tabii ki var ama mesele hak, hukuk değil algı oluşturmak. Özellikle Bolu Belediye Başkanının bu konu ile ilgili insanlık dışı söylemlerini tabelalara asması rezilliğini bu güne not düşmek istiyorum. Sığınmacı, mülteci ve ya göçmen olmak bir sonuçtur. Savaşın, sömürünün, ekonomik çıkmazların sonucudur. Savaşlara karşı çıkmadan, güle oynaya tezkere verip, başkalarının topraklarında at koşturma heveslisi politikaları asla sorgulamayıp, bir sonucu oluşturan nedenleri ortadan kaldırmadan veya iyileştirmeden yerlerinden edilmiş insanları savaşın içine geri göndermekle tehdit etmek mafya usulüne bezenmiş kolaycılıktan başka bir şey değildir. Yerlerinden edilmiş bu insanlar hakkında bir yargıya varmadan önce çok basit bir gerçeği düşünelim; hiç kimse evini, topraklarını yarını belli olmayan şartlar altında başka bir ülkede kalmak için terk etmez.

- Advertisement -

Bir Cevap Yazın

420TakipçilerTakip Et