Perşembe, Mart 28, 2024
spot_img

Pandemi, Tiyatro ve Umuda Dair

Geçtiğimiz mart ayında belki de bir daha hiç unutmayacağımız, dönüp dönüp bakacağımız, hayatı anlamak isterken ilişkileneceğimiz bir olay yaşadık. Etkilerini önümüzdeki yıllarda daha da net göreceğimiz bu olay Türkiye’de de bir dolu değişime gebe gibi duruyor. Tiyatro alanında yaşananlar üzerinden korona virüsü salgınının etkilerinin neleri açığa çıkardığına kuşbakışı bir bakalım.

15 Mart olduğunda Türkiye’de özel, ödenekli tüm tiyatrolar kapılarına kilit vurmuştu. Salgının yayılmasını engellemek için alınmıştı bu tedbir. Önce ödenekli tiyatrolar kapanma kararını aldılar. Hatta devletin genelgesini beklemeden. Ardından seyircinin tazyikine dayanamayan özel tiyatrolar kapandılar. O zaman soralım neden önce ödenekli tiyatrolar kapandı, neydi bu aciliyet? Türkiye’deki tiyatro krizinin oluştuğu fay hattı tam da bu kararın alınma hızında yatıyor bana göre. Ya da bu karar alışın hızından Türkiye’de yapılan tiyatronun durumunu kavrayabiliriz. Ödenekli tiyatroların daha vaka sayısı 3 olarak ilan edilmişken hızlıca kapanma kararını başka tiyatrolarla müzakere etmeden alabilme gücü onların tiyatro yapma koşullarının bir yansımasıydı. Bu yansımada görünen ekonomik olarak devlet ya da belediyelerin bu tip tiyatroların bütçelerini karşılamasıydı. Ekonomik olarak seyirciden gelecek gelire ihtiyaç duymayan bu yapılar personelinin maaşlarından, salon giderlerine kadar kamu kaynaklarını kullanarak tiyatro faaliyetlerini sürdürüyorlar. Bunu şöyle daha açık anlatabilirim: 1 tek seyircinin ödenekli tiyatrolara maliyeti 250 TL’yken 15-20 TL’ye bilet satabiliyorlar. Yani seyirci başına 230 TL’ye yakın bir maliyet miktarı ödenekli tiyatroların faaliyetlerini yürütmesi için kamu kaynaklarından aktarılıyor. Emek yoğun bir sürece sahip olan tiyatro sanatında bu maliyetlerin “normal” olduğunu belirtelim. Buradaki ekonomik denklem aşağı yukarı doğru kurulmuş bir mekaniğe sahip.

ÖZEL TİYATROLAR DESTEKTEN MUAF

Peki, normal olmayan nerede başlıyor? Özel tiyatrolar devreye girince normal “anormalleşiyor”. Neden? Çünkü özel tiyatrolar özel teşebbüsler olarak kendi sermayesini kendi bulmak zorunda olan ticari kuruluşlar, şirketler olarak tanımlanıyor devlet ve kamu yönetimleri tarafından. Eğer şirket hüviyeti edinmezlerse (vergi dairesine ve ticaret odasına kayıtlı olmak şartı) bilet satmaları, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın birtakım desteklerinden faydalanmaları mümkün değil. Ödenekli tiyatrolar örneğinde gördük ki tiyatro yapmak maliyeti yüksek bir sanat. Bunu özel tiyatrolar nasıl sağlıyor da faaliyetlerine devam ediyor? Özel tiyatroların tek gelir kaynağı var: gişeden elde ettikleri gelir. Tüm masraflarını buradan elde ettikleri gelirle karşılamak zorundalar. Bu durum ödenekli tiyatrolara göre özel tiyatroların biletlerinin daha pahalı olmasının nedenini açıklıyor. Tabi ki özel tiyatroların ekonomisinde seyirci başat unsur. Özel tiyatroların görece pahalılığı da önce seyirciye yansıyor. Bu ekonomik yük ağırlaştıkça seyircinin tepkisi haklı olarak artıyor. Burada hem seyirci hem de özel tiyatrolar aleyhine işleyen ekonomik gerçeklik bu alanda dönüşüm talep eden herkes tarafından çok iyi analiz edilmelidir. Özel tiyatroların tümünün “ticaret” yapmadığı halde ticari davranışa zorlandığı, seyircinin de tiyatro izlemek için büyük bedeller ödediği bu kısır döngüden çıkılmak zorundadır. Peki tek bir özel tiyatro kimliği mi var? Tabi ki değil. Birden çok özel tiyatro kimliği söz konusu. Geleceğim o konuya. Önce korona virüsle başlayan buhrana dair bir çift cümle kurayım.

DESTEKLERDE AİLCENGİZ OYUNLARI

Buhran nasıl geldi? Yukarıdaki kuşbakışı görüntü bu sorunun yanıtını söylüyor aslında. Özel tiyatrolar 15 Mart itibariyle tam üç buçuk ay tek kuruş gelir elde edemedi. Buna mukabil bu dönemde yerel ya da merkezi yönetimden tek kuruş destek gelmedi. Mayıs ayı sonunda Temmuz’da tiyatroların faaliyetlere başlayabileceklerine dair bir genelge yayınlandı. Temmuz değil ama Ağustos’ta bir iki açık hava organizasyonunda oynanan topluluklar oldu.  Küçük miktarlarda gelir elde edildi. Bunun yanı sıra bir de kültür bakanlığının dijital kütüphane ile özel tiyatrolara devlet desteğinden faydalanan tiyatrolar oldu. Bu iki destek için parantez açmak lazım. Dijital kütüphane projesinde kültür bakanlığı özel tiyatroların bir oyununu satın aldı. Sanat cepte uygulamasında 5 yıl boyunca yayınlanma hakkını veren tiyatrolarla KDV dâhil 15 ile 25 bin TL arasında, yayınlanmasını istemeyenlere 18 bin TL verildi. Mayıs’ta başlayan projenin ödemeleri Eylül’de yapıldı ancak. Tiyatroların kapatılmasının üzerinden 5 ay geçmesinden sonra. Özel tiyatrolara devlet desteğinden ise vergi ve SGK borcu olan tiyatrolar yararlanamadı. Bu desteğin dağıtımında birtakım şaibeler oluştu. İnşaat, tekstil firması bazı şirketlerin destekten yararlandığına dair duyumlar alındı. Fakat bakanlık yetkilileri bu şaibeyle ilgili herhangi bir açıklama yapmadılar. Destek alanların listesini de yayınlamadılar.

8 ayın dolmak üzere olduğu şu günlerde moda sahnesi gibi devlet ya da yerel yönetimden hiçbir destek görememiş tiyatrolar var. Örneğin moda sahnesi 1500 metrekareye kurulu 3 salonu olan bir kültür merkezi olarak çalışmasına rağmen herhangi bir desteği sağlamayı başaramadı. Kadıköy emek tiyatrosu, Baba sahne, oyun atölyesi, kumbaracı 50’de destek alamayan salonlu tiyatrolar arasında sayılabilir. Bunun dışında salonu olmayan tiyatrolar içinden de destek bulamayan epeyce bir özel tiyatro var.

ÖZEL TİYATROLAR VARDIR!

Şimdiye kadar bahsettiklerim tiyatroların durumunu anlatıyor. Bir de bu tiyatrolarda geçici, yevmiyeli çalışan oyuncular, tasarımcılar, teknik elemanlar, yönetmenler, dramaturglar var. Bunlar da çok uzun süredir herhangi bir destek bulamadan hayatta kalmaya çalışıyorlar. Bu tiyatro emekçileri muhatap bile bulamadılar merkezi, yerel yöneticiler nezdinde. Kendi haline bırakılmış, açlığa, yoksulluğa, iflasa terk edilmiş bir özel tiyatro fotoğrafı ile karşı karşıyayız. Bu salgının en net gösterdiği fotoğraf da bu oldu. Özel tiyatroların güvencesiz yaşantısı tüm çıplaklığıyla belirdi kamuoyunun gözüne. Bunu biz tiyatrocular da ilk kez bu kadar net gördük aslında. Problem kavi. Eskisi gibi devam edemeyeceğimizi çok net söyledi artık bize. Peki, ne olmalı?

Özel tiyatrolar vardır! Evet, öncelikle bunu kabul etmekle başlayacağız: biz tiyatrocular ve kamuoyu, merkezi ve yerel yönetimler. Ticarethane olarak değil, tiyatro olarak varız. Öyleyse yeni bir mevzuata, tanıma, yönetmeliğe, yasaya ihtiyacımız var. Kamusal varlık olarak yeni bir tanıma, tanınmaya ihtiyacımız var. Özel tiyatrolar tek vücut, homojen bir varlık mı? Tabi ki değil, şöyle ki: değişik kimlikte özel tiyatro var. Aynı zamanda işletme modeli olarak da birbirinden farklılar. Bu noktada iki temel tiyatrodan bahsedebiliriz. Biri ticari amaçlarla tiyatrolar yapan özel tiyatrolar. Bunlar yüksek bütçeli prodüksiyonlar yapan, şöhretli oyuncular barındıran, bilet fiyatları yüksek, 500 ve üzeri salonlarda oynayan tiyatrolar olarak tanımlanabilir. Diğeri kamusal nitelikli özel tiyatrolar. Kamusal tiyatro başlığının altına politik tiyatroları, performans/dans tiyatrolarını, deneysel/avangart tiyatroları, toplumsal ya da sanatsal meseleler etrafında oyun oynayan tiyatroları, amatör ve üniversite tiyatrolarını koyabiliriz. Bu tiyatrolar daha küçük salonlarda, daha düşük fiyatlarla oyun oynamaktadırlar. Sorun tam da bu gruba dâhil olan tiyatroların faaliyetlerini yürütmesinde doğuyor zaten. Çünkü gelirleri hem fiziki yapıdan kaynaklanan kapasite nedeniyle hem de repertuarlarının popüler olandan uzaklığı nedeniyle düşük oluyor. Bu düşük gelir düzeyi masrafların karşılamasına yetmiyor. Kamusal nitelikli özel tiyatrolarda nitelik sıçraması için kamusal desteklerden faydalanması elzemdir. Bu alanda tiyatro yapanların tasnif edilip onların faaliyetlerini sürdürmeleri sağlanacak bir kamusal destek mekanizması kurulmalıdır.

Sonuç olarak ilk kez özel tiyatro problemi bu kadar belirgin bir biçimde görünür oldu. Bu görünürlüğü yeni yaşamlar doğurmak için bir imkân olarak anlamalıyız. Problemi gören ve tanıyan insanların varlığı tiyatroların yeni bir yaşam kurması için ilk gerekli şeydir. Geleceğin umudu bu umutsuz günlerin eseri olacaktır, bir gün mutlaka!

Bir Cevap Yazın

SON YAZILAR