Perşembe, Nisan 25, 2024
spot_img

Yıl Yeni Sömürü Eski

İçerde ve dışarda iktidarın kendi geleceğini her şeyin üzerinde ve önünde tuttuğu, bu düzeninin iktidar ve sermaye düzeni olduğu gerçeğiyle antikapitalist, antiemperyalist politikalar etrafında bir mukavemet koalisyonu yaratmanın yolları bulmak zorundayız.

Kasım ve Aralık ayında döviz kurundaki hızlı yükseliş ve buna bağlı zamlar sonrası zamların geri çekilmesi, ücretlilere yitirdikleri alım gücünün karşılığında seyyanen zam yapılması gibi taleplerle girdiğimiz 2022 yılının ilk sabahına zamlarla uyandık.

Bu kez market ürünlerine değil, doğrudan iktidarın belirleyici olduğu akaryakıt, elektrik ve doğalgaza zam yapıldı. Beraberinde adına yeniden değerleme diyerek harçlar, pasaport, veraset intikal vergisi gibi devlet alacakları da %36 oranında artırıldı. Fakat elektriğe gelen 150 kilovata kadar %52, 150 kilovat üstü için %127 zam ve konutlarda tüketilen doğalgaza gelen %25 zam paran kadar aydınlan, paran kadar ısın anlamına geldiği için iktidarın temel haklara yönelik pervasızlığını göstermektedir. Bu zamlarla aynı anda taşıt geçiş garantili köprü ve yollara da zam geldiğini, bazılarında gidiş-dönüş ücretlendirilmesine geçildiğini belirtmek gerek.

Zamlara yönelik tepkilerle eş zamanlı olarak iktidar yandaşı medya ve kimi sosyal medya kullanıcılarının soğan ekmeğin faydalarından söz etmesi, banyoda geçen sürenin kısaltılması, kombinin ayarlarının düşürülmesi, odalarda lamba yakılmaması gibi önermelerde bulunmaları SARAY/AKP/MHP iktidarının yaklaşımını gösterdiği açıktır.

Akaryakıt zammının doların 18 TL’yi geçtiği günlerin üzerine çıktığını 2018’den 2021 sonuna kadar elektriğe %402, doğalgaza %147 zam geldiğini, yolcu-taşıt-hasta garantili yol, köprü, havaalanı, hastaneler için ödenen farkın bütçede önemli bir yer tuttuğunu dikkate almak zorundayız. Çünkü sağlık, ulaşım, barınma (ısınma, aydınlanma) gibi temel hakların ticarileştirilmesi gerçeğini görmeden, zamlar nedeniyle gündemimize gelen bu alanların kamusal yanına vurgu yapmadan çözüm önermek mümkün değildir. Daha net bir anlatımla elektrik, doğalgaz, köprü ve otoyollara gelen zamlar sonrası kimlerin kazanıp, kimlerin kaybettiğine bakmadan üretilecek çözümler kalıcı olmayacaktır.

Enerji ve ulaşıma yapılan zamların önümüzdeki günlerde tüm tüketim ürünlerine yansıyacağı açıktır. Toprak Mahsulleri Ofisi yeni yılda ekmeklik buğdaya %23 zam yaptığını açıkladı. Tüm bunlar yan yana getirildiğinde Aralık ayında açıklanan asgari ücretin yılın ilk gününde eridiğini söylemek mümkündür. Bu zamların 2022 yılına sarkıtılmasının bir nedeninin de asgari ücret artışıyla birlikte memur ve emeklilerin 3 Ocak’ta belirlenen ücret artışlarının düşük tutulması için olduğunu biliyoruz. Aralık ayı enflasyon oranlarına yansıması da önlenerek 2022 yılı ücret artışları için ölçü alınacak yıllık enflasyon düşük tutulmuş oldu.

22.02.2021 tarihli ‘Devlet ve Tebaa’ başlıklı yazımızda; “Elektrik faturasını ödeyemeyen 185 bin abonenin elektriği, doğal gaz faturasını ödeyemeyen 80 bin abonenin gazı kesilmiş durumda.” olduğunu belirtmiştik. 2022 yılının ilk gününde yalnızca elektrik, doğalgaz ve ulaşıma gelen zamlarla bir ailenin aylık fatura ve ulaşım giderlerinin 1.500 TL dolayında olacağı açıktır. Kira, gıda, eğitim, sağlık gibi vazgeçilemez harcamalar da eklendiğinde önümüzdeki günlerde ücretlilerin daha da zorlanacak, başka bir ifadeyle iktidar ve sermayenin sömürüsü yaygınlaşacaktır.

2021 yılında emekçiler, köylüler, emekliler daha da yoksullaşır, büyük bir kitle asgari ücret seviyesinde ücrete mahkum edilirken milyoner sayısının 202 bin arttığını ve toplam milyoner sayısının 512 bin kişi dolayına çıktığını belirtmekte yarar var. Saray/AKP/MHP iktidarı 202 bin yeni milyoner yaratırken 16 milyon kişiyi açlık, 50 milyon kişiyi de yoksulluk sınırına itti. 2022’nin ilk zamları ve uygulanan ekonomi politikaları yoksulluk sınırındaki milyonlarca kişinin açlık sınırına itileceğini gösteriyor. Kısacası iktidar %1’in altında bir azınlığın daha çok kazanması için nüfusun %90’ına yakınını gözden çıkarmıştır.

Bu noktada 15.2.2021 tarihli ‘Kara Kış Kapıda’ yazımızdaki çağrımızı yinelemekte yarar görüyoruz. “Sol, sosyalist çevrelerin yoksulluk karşıtı mücadeleyi gündemlerine almaları ve birleşik bir mukavemet hattı çerçevesinde “dayanışma pratikleri” ile bütünlüklü çözümleri konuşması elzem. Yoksulların bu denli yok sayıldığı ve sadece ama sadece “oy deposu” olarak görüldüğü bir siyasal ortamda yoksulların sesi olacak, onlarla birlikte mücadele yürütecek sınıf hareketlerine ihtiyaç her zamankinden daha fazla.”

BİRLİKTE MUKAVEMET

Saray/AKP/MHP iktidarı iç siyasette, özellikle ekonomik alanda sıkıştıkça ya dış siyaseti öne çıkarmayı ya da başta HDP olmak üzere muhalefete saldırmayı seçiyor. Her ne kadar geçmişte olduğu kadar işe yaramıyor olsa da özellikle HDP üzerinden gerçekleştirilen söylem ve eylemler demokrasi isteyenlerin hanesine eksiklik, kayıp olarak yazılıyor.

Geçtiğimiz hafta HDP Bahçelievler İlçe Örgütüne düzenlenen saldırının Roboski Katliamının yıldönümünde, İzmir HDP İl Örgütünde öldürülen Deniz Poyraz’ın duruşmasının bir gün öncesinde gerçekleştirilmesinin rastlantı olmadığını düşünüyoruz. İktidarın eriyen seçmen tabanını tutmak için ‘nas’, ‘fıtrat’, ‘imtihan’, ‘şükür’, ‘ekonomik kurtuluş savaşı’ gibi dini ve milli değerlere vurgu yaparken başta HDP olmak üzere muhalefete yönelik ötekileştirme, düşmanlaştırma söyleminin karşısında tüm muhalefetin ortak talepler etrafında bir mukavemet odağı yaratması kaçınılmazdır.

İktidarın İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik başlattığı soruşturmada kullandığı söylem de toplumsal çatışmaları körükleyecek niteliktedir. Bir yandan terörle mücadelenin başarılı olduğunu, Türkiye’de terörist kalmadığını söyleyen iktidar, bir yandan da İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yüzlerce terörle iltisaklı, irtibatlı kişinin işe alındığını, bu durumdaki kişilere yardım yapıldığını iddia etmektedir.

Anayasa ve AİHM’nin Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala’nın serbest bırakılmalarına yönelik kararlarını uygulamayan, gece yarısı kararnamesiyle İstanbul Sözleşmesi’nden çıkan, başta KHK ile üniversitelerden ve kamu kurumlarından ihraç edilen Barış İmzacısı akademisyenlerle birlikte çok sayıda kamu çalışanının başvurularının reddedilmesi, iktidarın yaptıkları ve söyledikleriyle OHAL düzenini sürdürdüğünü göstermektedir.

Ülkemizin birçok kentinde süren işçi direnişleri ve emek eylemleri karşısında kendi çıkardığı yasalara bile uymayan ve bu eylemleri, hak taleplerini suç olarak göstermeye çalışan iktidar aynı zamanda sermaye iktidarı olduğunu da göstermektedir. İktidara ve sermayenin çıkarlarına yönelik her sözün, her eylemin, her talebin düşmanlık sayılacağı bir iklim yaratılmaya çalışılıyor.

15.11.2021 tarihli ‘Cezası Neyse Veririz’ başlıklı değerlendirmemizde vurguladığımız; “Şu anki koşulları ve iklimi yaratanlara karşı adalet mücadelesi vermek, emekçilerin, yoksulların, kadınların, öğrencilerin, çiftçilerin, çevre savunucularının, kimlikleri nedeniyle dışlananların üzerinde ortaklaşabileceği önemli bir zemindir. Adalet talebinin yaşam hakkı talebiyle iç içe geçtiği de göz ardı edilmemelidir.” çağrımızı çok daha acil ve önemli görüyoruz.

DIŞARDA

İktidar ekonomik tıkanmanın da zorlamasıyla, ABD ve Rusya’dan umduğu ilgi ve rahatlatıcı adımları bulamayınca yönünü Ortadoğu’ya dönmüştü. BAE ile görüşmeler, İsrail, Mısır ve Suudi Arabistan ile ilişkileri düzeltme isteğinin belirtilmesi bunun göstergesiydi. Özellikle Arap ülkelerinin Suriye’yle yeniden ilişki kurmaları, bazılarının büyükelçiliklerini açmaları, Suriye’de savaşan dinci örgütlerin birçok İslam ülkesi tarafından tehdit olarak görülmesi gibi çok sayıda unsur kurulmak istenen ilişkilerde iktidar için de sorun oluşturacak gibi görünüyor.

Geçtiğimiz hafta ABD eski Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’in Suriye’de Türkiye’ye bağlı grupların savaş suçu işlediklerini söylemesi, daha öncesinde Sedat Peker’in ifşalarında belirttiği Suriye’deki örgütlere silah satılması, bu örgütlerin kontrol ettiği bölgelerden petrol alınması gibi iddialar iktidarın sıkıştırılacağını gösteriyor. Yeni Osmanlıcı politikaların sona erdiğini daha önceki değerlendirmelerimizde de belirtmiştik.

19.7.2021 tarihli ‘İktidarın Ohal Aşkı’ başlıklı yazımızda; “Geçtiğimiz günlerde ABD Türkiye’yi çocuk asker kullanmakla suçlayan bir rapor yayınladı. İktidarın Suriye’de desteklediği ve yönlendirdiği bazı grupların çocuk asker kullanmasına göz yumması ABD tarafından bu şekilde not edilerek ve duyurularak ilişkilerin normalleşmediği hatırlatılıyor. İlk kez bir Nato üyesi ülkenin çocuk asker kullandığının raporlara geçmesi iktidarın sıkıştırılmaya devam edileceğini gösteriyor.” yazmış ve eklemiştik. “İçerde ve dışarda ekonomi başta olmak üzere tüm ilişkilerin ne pahasına olursa olsun iktidarı sürdürmek uğruna kurulduğu, ilkesiz, tutarsız, hukuksuz, meşruiyet gözetilmeden sürdürüldüğü ve yalnızca bugünlerimizi değil geleceğimizi de zora soktuğunu dikkate almalıyız.” demiştik.

İçerde ve dışarda iktidarın kendi geleceğini her şeyin üzerinde ve önünde tuttuğu, iktidar uğruna her yolu deneyeceği gerçeğini göz ardı etmeden, yoksulluk ve sömürü karşısında eşitlik, hukuksuzluk karşısında adalet, baskılar karşısında özgürlük, halkları birbirine düşürme ve savaş politikaları karşısında barış, kardeşlik ve dayanışma, bu düzeninin iktidar ve sermaye düzeni olduğu gerçeğiyle antikapitalist, antiemperyalist politikalar etrafında bir mukavemet koalisyonu yaratmanın yolları bulmak zorundayız.

Bir Cevap Yazın

[td_block_10 custom_title="YAZARIN DİĞER YAZILARI" autors_id="29" limit="6" block_template_id="td_block_template_6"]

Haftalık Siyasal Durum Değerlendirmesi

4,216BeğenenlerBeğen
944TakipçilerTakip Et
6,269TakipçilerTakip Et