Salı, Nisan 16, 2024
spot_img

Yoksulluk, Yıkım, Baskı

Milyonlarca asgari ücretlinin açlık sınırı altında ücret aldığı, milyonlarca emeklinin asgari ücret kadar bile maaş alamadığı dikkate alınırsa bir çalışan/ücretli yoksulluğu ve açlığından söz ediyoruz.

Saray/AKP/MHP iktidarı fiilen seçim sürecinin başladığı bugünlerde her alanda yağmayı, talanı, yoksuldan zengine servet transferini hızlandırırken, muhalefete yönelik baskı, yıldırma ve ötekileştirme politikalarıyla da seçim kaybetme korkusunu açığa vuruyor. İçerde dini, milli söylemler üzerinden kitlesini tahkim etmeye çalışırken, dış politikada NATO’da veto hakkını kullanma, Yunanistan’a yönelik söylemler, Irak ve Suriye’de operasyon ve operasyon tartışmalarıyla diğer partilerin seçmenlerini de yedeklemek istiyor.

Geçtiğimiz hafta iktidarın her alanda, farklı toplum kesimlerine karşı topyekûn saldırıya geçtiği veya saldırılarını yoğunlaştırdığı bir hafta olduğunu söylemek mümkündür. Geçtiğimiz hafta; “Hayatımız Tanzim ve Tasnif Edilirken” başlıklı değerlendirmemizde de vurgulamaya çalıştığımız tüm muhalefete yönelik baskılar ve sömürünün talan düzeyine varması, birçok kentte, üniversitede festivallerin, konserlerin yasaklanması gibi uygulamalar iktidarın gerilimi yükseltmeye çalıştığını da gösteriyor.

Hazine ve Maliye Bakanı’nın uygulanan ekonomi politikalarına atıfla, “Bu sistemde dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kar ediyorlar. Çarklar dönüyor.” sözleri iktidar politikalarının amacının ne olduğunun özetiydi. Sendikaların, meslek örgütlerinin, ücretlilerin, çiftçilerin, işsizlerin yıllardır söylediklerini Hazine ve Maliye Bakanı itiraf etmiş oldu. Bu itirafın sonuçlarını gösteren verilerden biri Birleşmiş Milletler (BM)’den geldi.

BM’in yayımladığı Açlık Haritasına göre Türkiye’de 3 milyonu aşkın çocuk yetersiz beslenirken 5 yaş altı 1 milyondan fazla çocuk vücut gelişimini sağlayacak beslenmeden yoksun bulunuyor. Aynı araştırmada 84.8 milyon nüfusun 14.8 milyonu yeterli gıdaya ulaşamazken, son üç ayda yeterli gıdaya ulaşamayanların sayısının 420 bin, son bir ayda 60 bin kişi arttığı belirtiliyor. Bu rapora göre 51 milyon yurttaş yoksulluk sınırının altında yaşıyor. BM’nin bu verileri ile Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin itirafının uyumlu olduğu da açıktır.

Küresel düzeyde gıda krizinin tartışıldığı, ücretlerin baskılandığı, TÜİK aracılığıyla TÜFE verilerinin gizlendiği ve düşük gösterildiği dikkate alındığında önümüzdeki aylarda (her ay) 60- 100 bin arası insanın yeterli gıdaya ulaşamayanlar arasına katılacağını söylemek mümkündür. Bunun tek başına işsizlikle ilgili olmadığını belirtmek isteriz. Milyonlarca asgari ücretlinin açlık sınırı altında ücret aldığı, milyonlarca emeklinin asgari ücret kadar bile maaş alamadığı dikkate alınırsa bir çalışan/ücretli yoksulluğu ve açlığından söz ediyoruz.

Bu koşullarda sendikalı, sendikasız yüzbinlerce işçi özellikle 2022 Ocak ayından bu yana birçok kentte eylemler yaparak, iş durdurarak alım güçlerini korumaya çalıştılar. Fakat özellikle bu yıl içindeki zam sağanağı karşısında alınan zamların, asgari ücrete yapılan ve iktidarın övündüğü %50 zammın 3 ay içinde eridiğine, 2021 yılının gerisine düştüğüne tanık olduk.

Emekçilerin, çiftçilerin, küçük esnafın çalışmaları karşılığı kazandıkları gelirle bugünden yarına çıkmalarının mümkün olmadığı Türkiye Bankalar Birliği (TBB) verilerine de yansıyor. TBB’ne göre her geçen ay bireysel kullanan sayısı ve kredi miktarı artıyor. Buna göre son bir yılda konut ve taşıt kredisi kullananların sayısı düşerken tüketici kredisi ve kredi kartı kullananların sayısı ve borç miktarı hızlı biçimde artamaya devam etmiş durumdadır. Bu nedenle iktidar hem talebin enflasyona etkisini düşürmek, hem de batık kredilerin artarak sistem üzerinde yük oluşturmasını önlemek için kredi kartı borçlarının limitlerini ve taksit tutarlarını yeniden düzenleme yoluna gitti. Yurttaşların harcama yapmalarını engelleyerek enflasyonu kontrol altına alacağını düşünen iktidarın döviz kurlarının ve ithalatın etkisini görmezden geldiğini, tükettirmeyerek çözüm üretmeye çalıştığını belirtmek isteriz.

Yukarıda da belirttiğimiz veriler halkın büyük çoğunluğunun temel sorununun geçim sıkıntısı olduğunu, önümüzdeki günlerde çok daha görünür tepkilerin ortaya çıkacağını söylemek mümkündür. Orta gelir grubunun yok edildiği bir döneme girdik. Dolayısıyla sendikal hareket bu kitlesel yoksullaştırma ve açlığa mahkûm etme karşısında örgütlenme yollarını, yöntemlerini tartışmak zorundadır. Muhalefet partileri ve tüm muhalif örgütlenmeler ise açlık sınırının altında yaşayan 15 milyon, yoksulluk sınırının altında yaşayan 51 milyon yurttaşın varlığını görerek örgütlenme alanlarını, yöntemlerini, kullandıkları dili, önermeleri gözden geçirirken ittifakları, alanlardaki işbirliklerini de geliştirmenin yollarını ve araçlarını yaratmak zorundadır. Var olan halimizin ve yaklaşımlarımızın bu kitlelere ulaşmaya, ortaya çıkan eylem ve direnişlerin yaygınlaşarak süreklilik kazanmasına yetmediği açıktır.

HAK ve HUKUK YERİNE ÇATIŞMA

Saray/AKP/MHP iktidarı kendi seçmen tabanı dâhil topluma yeni bir hikaye, ikna edici bir gelecek hayali sunamıyor. Bir yandan da yoksul, emekli, köylü, işsiz seçmenlerinin günden güne kendisinden uzaklaştığını görüyor. Bu yüzden çözüm üretmek yerine toplumun yaşadığı gerçeklikten uzaklaşmasını sağlayacak operasyonlara girişiyor. Geçtiğimiz hafta Diyarbakır’da 21 gazetecinin gözaltına alınması, Göç İzleme Derneği eş başkanları dâhil 22 kişinin gözaltına alınıp 16 kişinin tutuklanması, Kobane Davası, Kuzey Irak’ta sürdürülen operasyona ek olarak Suriye’ye de operasyon yapma isteği, Yunanistan’la gerginliğin yükseltilmesinin, Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle takınılan tutumun doğrudan iç siyasete ve seçimlere yönelik olduğunu söylemek mümkündür.

Yukarıda saydığımız gelişmelerden Yunanistan’la yaşanan gerilimde Yunan yönetiminin de payını vurgulamak gerekiyor. Doğu Akdeniz’de Rodos, Kerpe, Meis adaları çevresinde NAVTEX kararı alan Yunanistan böylece Türkiye’nin bu bölgede sondaj ve sismik arama çalışmalarını yapacak Türk gemilerini engellenmeyi amaçlıyor. NATO üyesi ve ABD denetiminde iki ülkenin de amaçlarının iç kamuoylarına yönelik siyasi hesaplar olduğunu söylemek gerekiyor. Yapılması gereken durdurulan görüşmelerin yeniden başlatılması, Ege ve Akdeniz’i çatışma ve gerginlik alanı halkların barış alanı olarak tarif etmektir.

Göründüğü kadarıyla Saray/AKP/MHP iktidarı büyük ölçüde ekonomi kaynaklı siyasi sıkışıklığını, toplumun tepkisini çatışma ve gerginlikler üzerinden etkisiz kılmakta ısrar edecektir. HDP’ye yönelik kapatma davasının, Gezi Davası’ndaki tutuklama kararlarının, son bir aydır birçok kentte uygulanan festival, konser, tiyatro, eylem yasaklarının bir bütün olarak gösterdiği budur. Avrupa Parlamentosu’nda geçtiğimiz hafta kabul edilen Türkiye raporuna verilen ‘kabul etmiyoruz’ tepkisi iktidarın yaptıklarının kabul edilmesi için her fırsatı, her yolu, her aracı kullanacağını gösteriyor. İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine yönelik veto söyleminin ardında da kabul görme isteğiyle birlikte F35 projesine dönme, İsveç ve Finlandiya içindeki Kürtlerin baskı altına alınması gibi taleplerin gerçekte iç siyaset için olduğu açıktır.

Kuşkusuz geçtiğimiz haftanın en önemli olaylarından biri Okmeydanı Fetihtepe’deki kentsel dönüşüm operasyonlarına karşı halkın gösterdiği direnç ve belediyenin/iktidarın yaptıklarıdır. Yargı kararı beklenmeden, halkın karşı çıkmasına rağmen mahallede yıkıma başlanmak istenmesi üzerine halk, evlerini savunma yolunu seçti. Karşılık olarak belediye/iktidar halkın suyunu, elektriğini, doğalgazını keserek insanları yokluk içinde bırakarak mahalleyi boşaltmaya zorluyor.

Mahalle halkı gözaltılara, baskılara karşı evlerini korumaya çalışırken temel ihtiyaçlarını da dayanışma ilişkileriyle sürdürüyor. Daha önce birçok örneğini gördüğümüz kentsel dönüşümler gibi Okmeydanı Fetihtepe’de de halka önerilen ödemeleri 20 yıl vadeli olacak şekilde yeni evlerine gitmeleri, evler bitinceye kadar 1.500 TL kira yardımını kabul etmeleridir. Arazi rantı çok yüksek bu mahallenin devlet zoruyla el değiştirmesi hak sahiplerinin devlete borçlandırılması, mahalle kültürünün yok edilmesi anlamına geliyor. Büyük çoğunluğu emekli ve dar gelirli olan yurttaşların yeni evlerin taksitlerini ödeyemeyeceği ve sahip olduklarını da kaybedecekleri açıktır. Verilecek 1.500 TL kira yardımıyla da ne İstanbul’da ne de Türkiye’nin herhangi bir şehir merkezinde ev bulamayacakları açıktır.

30.8.2021 tarihli ‘Yasallaştırılmış Sömürü Düzeni’ başlıklı değerlendirmemizde, ”İktidarın inşaat seviciliğinin bir yansıması mıdır bilinmez; konut fiyatları %30 ile % 70 arasında arttı. Aynı dönemde kiralarda da %30’ları (kentsel dönüşüm bölgelerinde %50’leri) geçen artışlar yaşandı. Konut ve kiralardaki bu artışlar emekçilerin, yoksulların barınma hakkının bile ortadan kalkacağı, ya da bir ömür boyu konut kredisi için çalışmaya tutsak edileceği bir dönemin de habercisidir.” yazmıştık. O günden bugüne kira artışlarının %110’u bulduğu, konut almanın hayal edilemez olduğu noktalara geldik.

Dolayısıyla 20.9.2021 tarihinde, ‘Örgütlü Sömürü’ diyerek tarif ettiğimiz bu gelişmelere karşı yaptığımız “Saray/AKP/MHP iktidarını eleştirmenin ötesine geçerek ideolojik, politik bir seçenek oluşturmak, sermayenin ve iktidarın yıllar içinde oluşturduğu fikri hegemonya ve yozlaşmaya karşı emekten yana bir güç odağı yaratmanın yolu yaşam alanlarımızı birlikte düşünmekten geçmektedir.” çağrımızı yinelemek istiyoruz.

Sağlık emekçilerinin ek ödemeleri hakkındaki düzenleme görüşmeleri sırasında AKP Milletvekili Uğur Aydemir şehir hastanelerinin inşaatları için yapılan ödemeleri eleştirenlere karşı, “Şehir hastaneleri bütçeye yük ise memur maaşları da yük. Aklınıza ne geliyorsa devletin ödediği her şeyin bütçeye yükü var” diyerek bir zihniyeti ortaya koydu. Kuşkusuz geçtiğimiz haftanın en özlü sözü Büyük Birlik Partisi Kocaeli İl Başkanı Remzi Kaya’dan geldi. Konya’da yapılan bir etkinlikte BBP Genel Başkanı’nın adının anons edilmemesine içerleyen Remzi Kaya yaptığı açıklamada “sırf millileşen dış politikası ve terörle mücadelesi yüzünden her türlü hırsızlığa, liyakatsizliğe, adam kayırmacılığa, yandaş, candaş ihalelerine, belediyelerde dönen dolaplara, kötü ekonomi yönetimine ve her şeye rağmen…” diyerek iktidarı desteklediklerini belirtti. Siyasi olarak bu kadar kötülüğün ardından CHP, HDP karşıtlığının iktidar desteği olarak açıklanması bir çürümenin de göstergesidir.

Bu noktada 15.11.2021 tarihli ‘Cezası Neyse Veririz’ başlıklı değerlendirmemizdeki çağrımızı anımsatmak istiyoruz. “Emperyalistinden kapitalistine, sistem içi partilerden iktidar içi güç odaklarına kadar herkesin AKP sonrasını düşündüğü, tartıştığı, yeni hamleler yaptığı durumda sınıf örgütleri, emekten ve yaşamdan yana olanlar olarak bugünü olduğu kadar yarınları da, seçimleri olduğu kadar seçimden sonrasını da düşünmek ve seçenek oluşturmak zorundayız. Var olan sistemin restore edilmesi anlamına gelen ilişkiler, siyaset dilinin ve pratiğinin AKP karşıtlığına hapsedilmesi sorunlarımızı çözmek bir yana tartışılmasının bile önüne geçecektir.”

1 Yorum

Bir Cevap Yazın

[td_block_10 custom_title="YAZARIN DİĞER YAZILARI" autors_id="29" limit="6" block_template_id="td_block_template_6"]

Haftalık Siyasal Durum Değerlendirmesi

4,216BeğenenlerBeğen
944TakipçilerTakip Et
6,269TakipçilerTakip Et