Taşra denince sonsuzca uzayıp giden bozkırlar, yeşillikler arasında akan dereler, yaban hayvanları ve sükûnet geliyor insanın aklına. Ancak tüm bu saydıklarım taşra hayatının sadece bir yüzüne tekabül ediyor. Kırsal yaşamın diğer yüzünde ise kendi içine kapalı ve bu yüzden de önyargılı bir toplum yapısı var.
Hayati Sönmez’in ‘Mavi Bozkır’ kitabındaki öyküler, taşranın farklı taraflarını olanca gerçekliğiyle gösteren edebî bir ayna. Her şeyden önce yazarın çok iyi bir gözlemci olduğu belli. En azından hayatının belli bir döneminde taşrada yaşamış olması da kuvvetle muhtemel. Çünkü gerek tasvirleri gerekse karakterleri çok canlı ve inandırıcı. Hayati Sönmez yalın bir dille, gerçekçi diyaloglarla kaleme almış ‘Mavi Bozkır’ kitabındaki öykülerini. Ancak kullandığı sade dilin çok da edebî bir tadı var. Kelime kullanımlarıyla, betimlemeleriyle, metinlerinin akıcılığıyla belirgin hale gelen bir tat bu…
Hayati Sönmez’in taşra öyküleri günümüzde değil de daha eski yıllarda geçiyor. Aslında hikâyelerinde tarih belirtmiyor yazar, ancak okur anlatıdaki birtakım detaylardan zamana dair çıkarsamalar yapabiliyor. Bazı öykülerde 1940’ların, 50’lerin; bazılarında 1960’ların, 70’lerin, 80’lerin atmosferini buluyor.
ÖNYARGI VE ÖFKE
‘Çingeneler’, ‘Çekik Olmayan Gözler’, ‘Twist’ ve ‘Uzun Saç Geniş Paça’ öykülerinde taşranın önyargılı ve öfkeli yüzüyle karşılaşıyoruz. ‘Çingeneler’, 1940’larda ya da 50’lerde geçtiği izlenimi bırakıyor insanda. Radyonun köylerde yeni yeni yaygınlaşmaya başladığı, Çingenelerin yılın belli dönemlerinde kılık kıyafet ve ev eşyaları satmak köy köy gezdikleri dönemlerdeyiz. Köy halkı ile Çingeneler birbirleriyle alışveriş yapıyor ve alım-satım sürecinde yan yana gelip karşılıklı kahve içiyor, ama bu durum, iki tarafın da birbirine karşı önyargılı olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Karşılıklı hor görmeler trajik vakalara gebe.
‘Çekik Olmayan Gözler’ beni en çok etkileyen öykülerden biri oldu. Köy odasındaki sohbete tanık olan bir çocuğun anlatımıyla okuduğumuz öyküde Tatar diye birinden bahsediliyor, ama bu Tatar çekik gözlü değil. Aslında Ermeni olduğu bilinen ve köylülerin “gâvur” diyerek dışladığı biri Tatar. Ondan borç alanlar parasını geri ödemiyorlar; istese “gâvur” sözünü silah gibi üstüne doğrultuyorlar. Onca ayrımcılığa maruz kalan bu Müslümanlaşmış Ermeni ise herkesten çok namaz kılıyor, camiye gidiyor. Çünkü belli ki kendini buna mecbur hissediyor. ‘Çekik Olmayan Gözler’, 1915 sonrasında ortaya çıkan Müslümanlaşmış ya da Müslümanlaştırılmış Ermeniler gerçeğini okurun yüzüne tokat gibi çarpıyor.
‘Twist’ de taşranın karanlık yüzüne dair bir öykü. Twist lakaplı sıra dışı biçerdöver sürücüsü ile sarışın, şehirli kız arkadaşının kaldığı evin taşlanmasına kadar varan bir öfkenin izdüşümü var bu anlatıda.
‘Uzun Saç Geniş Paça’, iki yıl şehirde kaldıktan sonra uzun saçları ve geniş paçalı pantolonuyla köyüne dönen Recep’in öyküsü… Köylüler kılık kıyafetini yadırgadıkları Recep’i her türlü musibetin sebebi olarak görüyorlar.
HURAFELER VE KORKU
‘Gâvur Çeşmesi’ öyküsü insanlara değil de tarihe karşı geliştirilmiş bir önyargıya ve bundan kaynaklanan korkuya dair… Köyde Romalılardan kalma, üstü yazılar ve kabartma resimlerle bezenmiş bir çeşme var. Köylüler “gâvur” deyip korkuyorlar bu çeşmeden. Hatta üstündeki kabartmalara bakanın dinden çıkacağını düşünüyorlar. Acaba bu dinden çıkma korkusu nelere sebep olacak?
MAVİ BOZKIR’DAN TABLOLAR
Taşrada erkekler hâkimdir, kadının sözü pek geçmez. Ancak yaşlı ve bilge kadınlar bu yargının dışındadır. Yazar ‘Tabibe Ana’ öyküsünde tam da böyle bir kadını anlatıyor. Ancak hastaları iyileştiren bu şifacı kadının da içinde derin bir yarası var.
‘Süslü’ ve ‘Fedailer’ erkeklerin egemen olduğu o taşra dünyasının şiddet ve silahla hemhal olmuş yanlarına ışık düşürüyor. ‘Süslü’de ikiye bölünmüş bir köy ve karşı tarafın evcil hayvanlarını bile hedef tahtasına oturtan bir öfkenin izdüşümünü buluyoruz. ‘Fedailer’ ise karşıt taraflardan erkekler arasındaki silahlı mücadeleye dair… ‘Eşek Arıları’ kendini sevdiği kıza ve onun ailesine beğendirmek için yırtınan bir adamın hem renkli hem de gülümseten hikâyesi…
‘Hapşırık’, ‘Yara’, ‘Paşa’, ‘Cimri’ ve ‘Mavi Bozkır’ da güzel öyküler.
Kitaba adını veren ‘Mavi Bozkır’, taşra hayatının panoraması gibi… Mavi Bozkır adlı bir taşra pavyonunda doktor, psikolog, konsomatris sohbet etmektedirler. Bu arada kitaptaki diğer öykülerden aşina olduğumuz envaiçeşit karakter gelip geçmektedir pavyondan.
Gözlem ve kalem gücünden doğan, edebî anlamda da insanı tatmin eden öykülerden oluşan ‘Mavi Bozkır’ İletişim Yayınları’ndan çıktı.