Perşembe, Mart 28, 2024
spot_img

Yoksulluk, Peker ve Gelecek

Organiza suç örgütü lideri Peker’in açtığı pondoranın kutusu… İdeolojik, siyasi, toplumsal sonuçları olan bu olaylarla ilgili yapılması gereken muhalefetin ortak bir tutum alarak iktidarı ve yargıyı zorlamasıdır

Korona salgınıyla derinleşen ekonomik kriz karşısında yoksullardan daha çok varsılların ses çıkarması önümüzdeki günlerin daha da zor geçeceğinin işaretidir. Geçtiğimiz haftalarda MÜSİAD ekonomik durumun iyi olmadığını belirtmiş ve önlem alınmasını istemişti. Geçen hafta da Türkiye Müteahhitler Birliği Başkanı M. Erdal Eren “Temel girdilerde öngörülmesi mümkün olmayan yüksek fiyat artışı, 200’ü aşkın iş koluyla doğrudan bağlantılı, ekonominin lokomotifi sayılan inşaat sektörünü zor durumda bırakmıştır” diyerek Saray/ AKP/ MHP iktidarına uyarı yaptı.

Bu uyarıda en çarpıcı bölüm sektörün önemli girdilerinden olan inşaat demirinin fiyat artışının bir yılda %116 olmasının enflasyon ve döviz kuruyla açıklanamamasını vurgulamış olmasıdır. İktidarın ilk yıllarından bu yana sırtını yaslandığı, yeni yandaş varsıllar yarattığı, ekonomiyi üzerine kurduğu inşaat sektörünün bu çıkışının önümüzdeki aylarda ekonominin daha da yavaşlayacağının, 30 Haziranda sona erecek olan işten çıkarma yasağının ardından yüz binlerce işçinin işten çıkarılacağının habercisi olarak görülebilir.

Şu an inşaat işkolunda çalıştıkları halde ücretleri ödenmeyen ve çeşitli eylemlerle seslerini duyurmaya çalışan inşaat işçilerinin varlığı düşünüldüğünde normalleşme ve 30 Haziranda işten çıkarma yasağının son bulması sonrasında çok daha fazla işçinin hakları için sokağa çıkacağı beklenmelidir.

Türkiye’nin önemli gelir kalemleri arasında yer alan turizmdeki beklentilerin geçen yıl olduğu gibi bu yıl da düşük gerçekleşeceği, buna bağlı olarak turizm sektöründe, ulaşımla ilgili sektörlerde ve bunlarla ilişkili sektörlerde yoğun bir işten çıkarma dalgası olasıdır. Saray/ AKP/ MHP iktidarının salgın önlemleri gerekçesiyle sergilediği ideolojik tutum ve yasaklar nedeniyle aylardır çalışamayan turizm, sinema, tiyatro, eğlence vb. mekanlarındaki işçilere karşı iktidarın duyarsızlığının normalleşme sonrası daha da artacağı açıktır.

Çaykur’un çay alımında uyguladığı kota ve destekleme alımlarındaki fiyatın düşüklüğü nedeniyle çay üreticilerinin eylemleri karşısında iktidarın verdiği sert tepki baskı ve şiddetin her alana yayılacağını gösteriyor. İkizdere’de doğasına sahip çıkanlara yönelik gözaltı ve şiddet, Van’ın Gürpınar ilçesi Yurtbaşı Köyü’nde mermer ocağına karşı çıkan köylüleri dağıtmak için ateş açılması iktidarın zamana, koşullara ve mekâna göre her türlü baskı ve zor yöntemini kullanacağının işaretidir.

İktidar yoksulluk ve gizlenemez noktalara gelen yolsuzluklar karşısında önlem olarak halkı borçlandırmak, sermayeye vergi afları ve yeniden yapılandırma dışında bir şey yapmamakta kararlı görünüyor. Meclise gönderilen yeni torba teklifinde; esnafa sicil affı, vergi borçlarının, sigorta prim borçlarının yapılandırılması, kredilerini ödeyemeyenlerin olumsuz kayıtlarının dikkate alınmaması gibi önlemlerle krizin etkilerini ötelemeye, yurttaşları daha da borca sokarak denetim altına almaya çalışma isteği olarak görülebilir. Kısaca varsıla rant, yoksula borç ekonomisi.

Bankaların alacak ve icra takiplerini genelgelerle engelleyen iktidarın temel amacı, şu an vadesi geçmiş olan 600 milyar TL’yi aşan batık (yüzdürülen) kredi sahiplerinin ve sonrasında kredisini ödeyemeyecek duruma düşecek olanların yaratacağı tepkileri geçiştirmektir. Belli ki iktidar zaman kazanmaya çalışıyor. Yapısal değişimleri, önlemleri almak istemediği veya alamadığı için mi zaman kazanmaya çalıştığını önümüzdeki günlerde anlayacağız. Fakat o günlerin gelmesini beklemeden bugünden örgütlenmek, yoksulların, emekçilerin, çiftçilerin, borçları silinmeyen KYK borçlusu öğrencilerin mukavemet hattını örmemiz gerekiyor.

26 Nisan 2021 tarihli “Gri Pasaport, Aleni Soygun, Striknin” başlıklı yazımızda, “… Çünkü Saray/ AKP/ MHP iktidarı kendilerinin sorumlu oldukları yanlışların, hukuksuzlukların haber olarak gündeme getirilmesi karşısında özür dilemek, istifa etmek, sorumluları cezalandırmak yerine muhalefete saldırmayı seçiyor. Gerici faşist yönetim anlayışının, tek adam yönetiminin geldiği yer “devlete yük olanların” yasal yollarla yasadışı biçimde yurtdışına gönderilmesi, milyarlarca dolarlık işlem yapılan alanlarda düzenleme ve denetleme yapmayarak insanların soyulmasına göz yumulması, bunları dile getirenlerin ise itlaf edilmesini dillendirmektir.” yazmıştık.

Belirttiğimiz bu durumun iktidarın karakteristik özelliği olduğunu unutmamalıyız. Hepimizin geleceğinin yok edildiği bir süreci yaşıyoruz. “128 milyar dolar nerede?” sorusu yalnızca görünen yüzüdür. Devlet bankalarının batması pahasına, yap işlet devret sözleşmeleri ile, başlanması durumunda Kanal İstanbul projesiyle önümüzdeki 20/ 30 yılı ipotek altına sokacak uygulamalarla, halkın ve devletin ödeyemeyeceği oranlarda borçlandırılmasıyla adeta bir karanlığa itiliyoruz. Ekonomik, siyasi, ideolojik olarak çözülen ve iktidarda kalma inadı olan Saray/ AKP/ MHP iktidarının şiddete başvurmadan bu durumu sürdürmesi, hatta iktidarda kalabilmesi ve seçimi kazanabilmesi olanaklı değildir. O zaman devrimciler, sosyalistler olarak, somut durumumuzu dikkate alarak ne yapmamız gerektiğini de şimdiden düşünmeliyiz. Sistem içi muhalefet dahil tüm muhaliflerin bu döneme ait proje ve borç yükümlülüklerini tanımayacaklarını açıkça belirtmeleri zorunludur.

BİLDİKLERİMİZİ PEKER ANLATINCA

İktidar içi kırılmalar arasında en çarpıcı, Saray, AKP ve toplum (hatta dünya kamuoyu) açısından en merak uyandırıcı olanı Sedat Peker’in yayınladığı videolar oldu. Anlattıklarının bir kısmı daha önce de sosyalist, devrimci, demokrat ve iktidar muhaliflerince konuşulan şeyler. Fakat mafya lideri Sedat Peker’in 1990’lardan bugüne kadar devletle bağlantılı kişi ve kurumlarla iç içe geçmişliği, AKP’ye yakınlığı, AKP adına muhalifleri tehdit ettiği, mitingler yaptığı vb. düşünülünce etkisinin olacağı açıktır. Videosunu izleyenlerin %12’sinin “Sedat Peker doğru söylüyor” demesi iktidar seçmenlerinin bir kısmı üzerinde de etki yarattığını gösteriyor.

Burada dikkat edilmesi gereken şey, bir bütün olarak muhalefetin yapamadığını, yargının yapmadığını Sedat Peker’den beklemenin bir meşruiyet yaratacak olmasıdır. Anlattıkları arasında daha önce yargı konusu olmuş, haberleştirilmiş olan somut olaylarla ilgili olarak suç duyuruları, açıklamalar yapılabilir. İçerden ve bir kısmının faili veya tanığı olan bir kişinin anlattıkları bu yanıyla önemlidir. Fakat ideolojik, siyasi, toplumsal sonuçları olan bu olaylarla ilgili yapılması gereken muhalefetin ortak bir tutum alarak iktidarı ve yargıyı zorlamasıdır.

Bu açıklamalar sonucu bazı barolar, Cumartesi Anneleri, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Meclisi adımlar attılar. Son videosu sonrasında Suriye, Libya ve Kafkaslara ilişkin sözlerinin uluslararası alanda da değerlendirileceği beklenebilir. Yine de unutmamamız gerekir ki bu pisliği ancak Türkiye toplumu, sosyalist, devrimci, demokrat kamuoyu temizleyebilir. Eğer buna yönelik ortak, kararlı ve tutarlı bir yol izleyemezsek Susurluk Skandalı’nda olduğu gibi bir iki küçük suçluyu önümüze atıp üstünü örteceklerdir.

Sedat Peker’in açıklamalarının da etkisiyle iktidar içindeki güç savaşı ve çatışmaların daha görünür olduğu açıktır. Süleyman Soylu’ya üç hafta sonra sahip çıkılması, Cemil Çiçek ve Bülent Arınç’ın ‘iddialar soruşturulmalı’ çıkışı, Pelikancılar olarak bilinen grubun Bülent Arınç’a yönelik FETÖ suçlamaları, Süleyman Soylu’nun TRT ve Haber Türk’te hem Adalet Bakanı’nı, hem dolaylı olarak Saray’ı suçlayıp tehdit etmesi, Peker’e koruma polisi verilmesi kararında imzası olanlarla ilgili olarak Anadolu Ajansı’nın ‘Fetö bağlantısı’ haberi, Emniyet Genel Müdürü Yardımcısı Mustafa Çalışkan’ın açığa alınabileceği söylentileri karşısında “benim gibi bir adamı kim açığa alacak görelim bakalım” diyerek rest çekmesi kavganın şiddetini gösteriyor. Tüm bu iç kavga ve güç yarışında Saray’ın kontrolü yitirdiğini, kısa vadede müdahale etmek yerine tarafların ellerinde neler olduğunu anladıktan sonra hamle yapmak için sıra beklediğini söylemek yanlış olmayacaktır.

22 Şubat 2021 tarihli ‘Devlet ve Tebaa’ başlıklı yazımızda; “Devlet gücünü kullanan Saray/AKP/MHP iktidarı bir süre daha bu güç sarhoşluğunu yurt içinde dilediğince kullanacak gibi görünüyor. Bu güç sarhoşluğunun iktidar içinde bir güç/ güçler yarışıyla birlikte sürdüğünü de belirtmek gerekir.” demiş ve eklemiştik. “… Özellikle emekçilerin, öğrencilerin, hak savunucularının, kadınların eylem ve direnişleri “ben devletim” diyenlere karşı “biz yurttaşız” anlamına da geliyor. Tebaa olmayı reddeden, tüm siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel haklarıyla yurttaşlık (ve sınıf) bilinciyle mukavemet gösteren insanlara karşı öfkenin, düşmanlığın bir nedeni de bu karşı çıkışa “cüret” edebiliyor olmaları, kulluğu reddetmeleridir.”

Saray/ AKP/ MHP iktidarı Sedat Peker videoları, iktidarla ilişkili kişilerle ilgili medyada yer alan haberler vb. üzerine cumhuriyet savcılarının kendiliğinden harekete geçmesi olasılığına karşı yasal düzenleme hazırlığına girdi. Böylece savcılar başsavcılığa bağlı bir organa dönüştürülerek görüş, takdir ve soruşturma hakları kısıtlanacak.

İktidar her krizde ve tıkanıklıkta yaptıklarını yineliyor; ilk hamlelerden biri 10 HDP’li, 1 bağımsız milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması için fezleke hazırlatırken, Taksim’de cami açılışı, cuma namazı ve imamın Mustafa Kemal’i ‘kafir’ ilan eden vaazı, Rize’ye giden İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e karşı linç girişimi ve sonrasında Tayyip Erdoğan’ın “bunlar iyi günleriniz, daha neler göreceksiniz” biçimindeki tehdit dili vb. Görünen o ki iktidar içine düştüğü krizi yeni krizler çıkarak ve çatışmayı yükselterek toplumu ve muhalefeti baskı altına alıp parçalamak için hamleler yaparak aşma yolunu seçecek.

DIŞARIDA TIKANMAYA DOĞRU

Gri Pasaport, Aleni Soygun, Striknin” başlıklı yazımızda “Dans (folklor) gösterisi, kültür gezisi, gençlik programları gibi adlarla binlerce insanın yurtdışına çıkarıldığının ortaya çıkmasıyla başta Almanya olmak üzere AB ülkelerinin gri pasaportluların peşine düştüğü haberleri de gelmeye başladı.” yazmıştık. Geçtiğimiz hafta Almanya Türkiye’den gelenlerin geliş amaçlarının sorgulanması ve ek belge istenmesi kararı aldı. Kırmızı pasaport dışındaki tüm pasaportlar ve vizeler denetime tabi olacak.

ABD, iktidarı Yahudi karşıtı açıklamaları nedeniyle kınayan bir açıklama yaptı. Özellikle ümmetçi ve milliyetçi söylemin dış siyasette etkin olmasının dışarıda rahatsızlık yaratacağının hesap edilmemiş olmasını düşünmek olası değil. Tüm sıkışıklığına rağmen Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasya’da oyunun parçası olmaya çalışan iktidarın elinde fazla da bir olanak yok.

Haziran ayında ABD Başkanı Biden ile yapılacak görüşmeden sonra dış siyasette (hatta içerde de) yaşanabilecek dönüşümleri görebileceğiz. Halkbank davası da bu görüşme sonrasına bırakılmış gibi görünüyor. S-400’lerin durumu, Suriye ve Libya’da Türkiye’nin konumu bu görüşme sonrasında yeniden belirlenecektir.

Ekonomideki çöküşün büyümesi, beklenen dış finansmanın gelmeyişi, yüksek faize rağmen dolardaki önlenemeyen yükseliş karşısında ABD’li iş çevreleriyle yapılacak görüşmenin gizli yapılacak olması yeni ve büyük tavizlerle birlikte, ABD yönetimiyle ilişkilerin düzeltilmesini de amaçlıyor gibi görünüyor. Yukarıda da belirttiğimiz gibi ülkemizin gelecek yılları Saray/ AKP/ MHP iktidarının geleceği uğruna kurban ediliyor.

Bu nedenle içerde ve dışarıda geleceğimize sahip çıkmak, özgür, demokratik, yaşanabilir, adil, eşitlikçi ve dayanışmacı bir mukavemet hattı yalnızca bugünün değil yarının da kurtarılması ve kurulması için zorunludur.

Bir Cevap Yazın

[td_block_10 custom_title="YAZARIN DİĞER YAZILARI" autors_id="29" limit="6" block_template_id="td_block_template_6"]

Haftalık Siyasal Durum Değerlendirmesi

4,216BeğenenlerBeğen
944TakipçilerTakip Et
6,269TakipçilerTakip Et