Önce birbirine anlamca çok yakın şu ayetleri okuyalım.
Nisa 1. Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten (Hz. Âdem’den) yaratan, ondan (onun vücudundan ve onu tamamlayan olarak) da eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip-yayan Rabbinizden korkup (küfür, zulüm ve kötülükten) sakının. Ve (yine) kendi (adı hürmetine), birbirinizle (ihtiyaçlarınızı) isteyip dilekleştiğiniz (Allah’tan) ve akrabalık (bağlarını koparmak) tan sakının. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözetleyicidir. Abdullah-Ahmet Akgül Meali
Araf 189. O (Allah), sizi tek bir nefisten (Hz. Âdem’den ve aynı cinsten) yaratıvermiş ve kendisiyle durulup-yatışması (sükûnet ve huzur bulması) için ondan da (bedeni ve ruhi yoldaşı olsun diye) eşini var etmiştir. (Yani erkek ve kadın eşitlikten de öte, bir tek bedenin iki bütünleyici parçaları gibidir.) Onu (eşini) örtüp-bürüyünce, (birleşince) o da hafif bir yük yüklendi de bununla (bir süre) gezindi. Nitekim (Havva’nın gebeliği) ağırlaşınca, ikisi Rableri olan Allah’a: “Eğer bize salih (bir çocuk) verirsen, andolsun şükredenlerden olacağız” diye dua edip yakarıvermişlerdi. Abdullah-Ahmet Akgül Meali
Önemlidir sevgili okur, ayetlerin Türkçesindeki parantez içi sözler Kur’an’ın özgün Arapça metininde olmayan sözlerdir. Yani “böyle olmalı” düşüncesiyle yapılmış kişisel eklemelerdir.
Ortadoğu kökenli üç büyük dinde insanın yaratılışının en kısa özeti bu ayetlerdedir. Önce erkek yaratılıyor, ondan da kadın. Âdem kadını sarıp örtüyor(cinsel birleşme) kadın hamile kalıyor. O çocuk/çocuklar doğuyor sonra başkaları… İşte insanlığın yaratılış ve türeyişi… Tevrat’ta bu daha ayrıntılı olarak şöyle ifade edilir:“ 7 RAB Tanrı Âdem’i topraktan yarattı ve burnuna yaşam soluğunu üfledi. Böylece Âdem yaşayan varlık oldu. 8 RAB Tanrı doğuda, Aden’de bir bahçe dikti. Yarattığı Âdem’i oraya koydu. 9 Bahçede iyi meyve veren türlü türlü güzel ağaç yetiştirdi. Bahçenin ortasında yaşam ağacıyla iyiyle kötüyü bilme ağacı vardı. (…) 15 RAB Tanrı Aden bahçesine bakması, onu işlemesi için Âdem’i oraya koydu. 16 Ona, “Bahçede istediğin ağacın meyvesini yiyebilirsin” diye buyurdu, 17 “Ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün.”18 Sonra, “Âdem’in yalnız kalması iyi değil” dedi, “Ona uygun bir yardımcı yaratacağım.” 19 RAB Tanrı yerdeki hayvanların, gökteki kuşların tümünü topraktan yaratmıştı. Onlara ne ad vereceğini görmek için hepsini Âdem’e getirdi. Âdem her birine ne ad verdiyse, o canlı o adla anıldı. 20 Âdem bütün evcil ve yabanıl hayvanlara, gökte uçan kuşlara ad koydu. Ama kendisi için uygun bir yardımcı bulunmadı. 21 RAB Tanrı Âdem’e derin bir uyku verdi. Âdem uyurken, RAB Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapadı. 22 Âdem’den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak onu Âdem’e getirdi” Tevrat, Yaratılış 2
Hem Kuran’ın ayetleri hem de Tevrat’tan yaptığımız bu alıntı Ortadoğu kökenli üç büyük dinin kadına aynı pencereden baktığını gösteriyor. Erkeğin bir parçası olan ama eşiti olmayan varlıktır kadın. Kur’an’da belki yüzlerce ayette kadından söz edilir; ama bunların tamamı erkeklere seslenirken, söylenen sözlerdir. Doğrudan doğruya kadınlara seslenen ayetler yok denecek kadar azdır. Yalnızca Peygamberin eşlerine seslenirken o da sadece iki kez kadınlar doğrudan muhatap alınmıştır. “Ya nisaennebiyyi” denilerek Ahzap 30 ve 32’de. Diğer söz edişler evlenme, boşanma, cinsel ilişki, miras vb. durumlarda erkeklerin neler yapması gerektiği anlatılırken değinilen zorunlu söz edişlerdir. Kuran’ın kadına bakışında kadının, erkeğin kaburga kemiğinden sonradan yaratıldığı inancının izleri çok net biçimde görülür. Bu savımızı, Kur’an’da Nisa (kadın) adlı bir sure olduğunu, bu surenin en uzun surelerden biri olduğunu bilerek öne sürüyoruz. Bu savımızı, Bakara, Ahzap, Talak vb. surelerde kadınla ilgili onlarca ayetin olduğunu bilerek öne sürüyoruz. Çünkü bu ayetlerin hiçbirinde doğrudan kadına sesleniş yoktur; erkeklere seslenirken kadından söz edilmiştir. Örneğin Bakara suresinin 187.ayetinde kadınlardan şöyle söz edilir:
“Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar sizin örtüleriniz (gibidir), siz de onlar için (birer) örtü-elbise (yerindesiniz). Allah, (ilk farz kılındığı yılda Ramazan geceleri hanımlarınızdan ayrı durmakla) gerçekten sizin (boş yere ve aslında helâl olan bir şeyi haram görmekle) nefislerinize ihanet (haksızlık) etmekte olduğunuzu bildi, tevbenizi kabul etti ve sizi bağışlayıverdi. Artık onlara (Ramazan geceleri hanımlarınıza) yaklaşabilirsiniz ve Allah’ın sizin için yazdıklarını (takdir buyurduklarını) isteyip ulaşmaya gayret edin. Fecr vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, için; sonra geceye (ertesi akşam gelinceye) kadar orucu tamamlayın. Mescitlerde itikâfta olduğunuz zamanlarda ise onlara (kadınlarınıza) yaklaşmayın. Bunlar, Allah’ın sınırlarıdır, (sakın) onlara (yasaklara) yanaşmayın. İşte Allah, insanlara ayetlerini böylece açıklar; umulur ki (küfürden ve zulümden) sakınıp korunacaklardır.” Abdullah-Ahmet Akgül Meali
Ayette kadının önemi güzel bir benzetmeyle üstelik neredeyse erkekle eşdeğerde vurgulanıyor: “Kadınlar size örtüdür, siz de kadınlara…”denilerek. Ama ayet erkeklere seslenmektedir. Erkeklerin oruç tutmaları dolayısıyla kadınlarla cinsel ilişkiden yoksun kaldıkları için sıkıntıya düştükleri saptanmış, daha doğrusu Allah böyle olduğunu “bilmiş” ve bu ayeti indirmiş. Ayette “Allah kendinize zulmetmekte olduğunuzu bildi” derken bunu açıkça görürüz.
Bu ayetin tefsirini yapan DİB âlimleri şunları söylüyor: “ Tefsir kaynaklarının aktardığına göre, orucun farz kılındığı ilk dönemlerde Müslümanlar, oruç tutacakları zaman sadece güneş batımından yatsı namazını kılıncaya ya da uyuyuncaya kadar yiyip içebiliyorlar; cinsel ilişkide bulunabiliyorlardı. Kısaca imsak, yatsı namazından ya da uykuya dalınmasından itibaren başlardı. Ayette, yatsı namazından ya da uykudan sonra cinsel ilişkinin oruca engel olmadığı vurgulanmaktadır.”
Oruç ilk farz kılındığında, sadece akşam namazı ile yatsı namazı arasındaki yaklaşık iki saatte yemek yeniliyor, cinsel ilişki yapılabiliyormuş. Müslüman erkekler bunda zorlanmış hatta hadislere göre peygambere yakınmışlar ve bu ayet indirilerek durum düzeltilmiş.
“Ne yani Peygamber zamanında oruç bizim gibi tutulmuyor muydu, doğru olamaz bu? “dediğini duyar gibiyim sevgili okur. Evet, doğru bu. Oruç Medine’de farz kılınıyor, ilk uygulamalar da böyle…Yazının konusu dağılmasın diye ayrıntıyı başka bir yazıya bırakıyorum.
Son yüzyılda Müslüman kadınları en çok etkileyen, İslam ülkelerinde özel bir giyinme modası yaratan ve geçmişte de insanların çarşafa, ihrama bürünmelerine yol açan şu ünlü Nur suresi 31.ayette bile Allah, mümin kadınlara doğrudan seslenmez.
Nur Suresi 31 Mümin kadınlara da söyle: Bakışlarını yere indirsinler. Cinsel organlarını/ırzlarını korusunlar. Süslerini/zînetlerini, görünen kısımlar müstesna, açmasınlar. Örtülerini/başörtülerini göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar. Süslerini şu kişilerden başkasına göstermesinler: Kocaları yahut babaları yahut kocalarının babaları yahut oğulları yahut kocalarının oğulları yahut kardeşleri yahut erkek kardeşlerinin oğulları yahut kız kardeşlerinin oğulları yahut kendi kadınları yahut ellerinin altında bulunanlar yahut ihtiyaç içinde olmayan erkeklerden kendilerinin hizmetinde bulunanlar yahut kadınların kaygı duyulacak yerlerini henüz anlayacak yaşa gelmemiş çocuklar. Süslerinden, gizlemiş olduklarının bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler, Allah’a topluca tövbe edin ki kurtuluşa erebilesiniz! Yaşar Nuri Öztürk Meali
Kadınları bu kadar disipline eden, onları bu kadar sınırlı bir alan içinde harekete zorlayan ayetlerde bile kadınların doğrudan muhatap alınmadığını fark etmişsinizdir. Ey mümin kadınlar, denilmiyor; Peygamber’in onlara bu sözleri iletmesi isteniyor. Yani Allah, kadınları kendi yarattığı mahluklar olarak erkeklerle eşit görmüyor; söylemek istediklerini onlara doğrudan söylemiyor. Onları erkeklerin denetimine, isteklerine; hatta insaflarına teslim ediyor.
Kur’an’da “Ya Eyyühannas (Ey İnsanlar), Ya Eyyühelkafirun( Ey Kafirler), Ya Eyyühelmüminun (Ey İman Eden Erkekler) seslenmeleri vardır; ama Ya Eyyühennisa (Ey Kadınlar) ya da Ya Eyyüheelmüminat (Ey inanan kadınlar) seslenişi yoktur.
Kuran’da Allah, Peygamber kadınlarını doğrudan şu iki ayette muhatap alır:
Ahzap 30. Ey Peygamberin hanımları! Sizden kim açık bir hayasızlık işlerse onun için azap iki kat artırılır. Bu, Allah’a göre kolaydır. DİB Meali (Yeni)
Ayette nisa (kadın) sözcüğü geçer. Bu sözcüğü DİB mealcilerinin “Hanımlar” olarak anlamlandırması, anlamı daralttığı için doğru değil. Buna rağmen çoğu mealde böyledir çeviri. Oysa ayete sadık kalıp Peygamber kadınları diye çevrilirse Peygamberin eşleriyle birlikte kızları, cariyeleri anlamı da içerilecektir. Biz bu yüzden Peygamber kadınları diyeceğiz. Allah’ın doğrudan peygamber kadınlarını niye muhatap seçtiği sorusu dikkat çekicidir. Kanımca Peygamber’in eşleri, kızları, cariyeleri, kadın akrabaları vb. bazı eleştirilecek davranışlarda bulundukları için “azabınız iki kattır” denilerek uyarmak amacıyla inmiş ayet.
Ahzap 32 “Ey Peygamber hanımları! Siz kadınlardan herhangi birileri gibi değilsiniz. (Bu nedenle rastgele ve laubali davranamazsınız.) Eğer takva sahibi olmak istiyorsanız (nikâhı düşen yabancı erkeklere karşı) yumuşak ve cilveli konuşmayın (ve laubali olmayın) . Sonra kalbinde maraz (şehvet ve nifak hastalığı) bulunan kimseler tama’ ederek (sizinle ilgili nefsani umut ve kuruntulara kapılır. Şayet konuşmak mecburiyetinde kaldığınızda ise sadece) ma’ruf (bilinen ve saygı gösterilen, edepli ve ciddiyetli) sözler kullanın.” Abdullah-Ahmet Akgül Meali
Bu ayette de Peygamber kadınlarından cilveli konuşmamaları, karşıdaki niyeti kötü erkekleri tahrik edecek söz ve davranışlarda bulunmamaları istenir. Sesleniş yalnızca Peygamber kadınlarına olmasına rağmen zamanla bütün Müslüman kadınların buna uyulması istenecek ve Müslüman ülkelerde kadın özellikle de Müslüman kadının yaşamı buna göre biçimlenecektir. Ayetteki söylem kadının “yoldan çıkarıcı” olduğu bakışını içerir. Kadın, kalbi kötü olan, kalbinde hastalık bulunan erkeği işvesiyle, cilvesiyle tatlı sözüyle yoldan çıkarır. Bu yüzden de Ahzap 33.ayette kadının zorunlu haller dışında evden çıkmaması salık verilmektedir. Salık verilme diyoruz ama bu resmen bir emirdir. Çıktığı zaman hele cahiliye kadını gibi çıktığında günahkâr sayılacaktır. Bu ayetle hem cahiliye dönemindeki kadın davranışları eleştirilmiş olur hem de kadınlara yönelik büyük bir reform(!) gerçekleştirilmiş olur. Bu ayetlere bakarak, Kuran’da kadının; erkeğin kaburga kemiğinden yaratılmışlığının da ötesinden şeytanın yardımcısı gibi kabul edildiğini söyleyebiliriz.
Ahzap 33. Evlerinizde vakarla-oturun (evlerinizi karargah edinin), ilk cahiliye (kadınları)nın süslerini açığa vurması gibi, siz de süslerinizi açığa vurmayın; namazı dosdoğru kılın, zekatı verin, Allah’a ve elçisine itaat edin. Ey Ehl-i Beyt, gerçekten Allah, sizden kiri (günah ve çirkinliği) gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister. Ali Bulaç Meali
Ahzap suresinin 30, 31,32, 33. ayetleri kadını kendi iç denetimiyle sınırlayan; ama erkeğin sorumluluklarından, erkeğin nefsini temiz tutmasından hiç söz edilmeyen ayetlerdir. Bu ayetlerde adeta kızım sana söylüyorum gelinim sen anla der gibi bir anlatım vardır. Peygamber kadınları denilmesine rağmen bütün Müslüman kadınlara seslenildiğini düşünebiliriz. Müfessirler de büyük ölçüde böyle kabul etmişler, imamlar, vaizler, şeyhler, bütün Müslüman kadınlara bu doğrultuda seslenmişlerdir.
Kur’an’da Bakara 231’de olduğu gibi kadının haklarından da söz edilir, onlara zulüm yapılmaması istenir, ama…
“Kadınları boşadığınız zaman; onlar da (iddet bekleme) sürelerinin (sonuna) yaklaşmışlarsa,
(mahkeme huzurunda ve resmiyet yoluyla) ya güzellikle tutun, ya da güzellikle bırakın. Fakat haklarını ihlal edip zarar vermek için onları (yanınızda zorla) tutmayın (mahkemeyi uzatmayın). Kim böyle yaparsa artık o, kendi nefsine zulmetmiş olur. Allah’ın ayetlerini (ve nikâhla ilgili prensipleri) oyun ve istismar (konusu) edinmeyin ve Allah’ın size verdiği nimeti ve size öğüt olarak indirdiği Kitabı ve hikmeti hatırlayın (ona göre davranın) . Allah’tan korkup (kadınlarınıza haksızlık yapmaktan) sakının ve bilin ki, Allah her şeyi Bilendir.” Abdullah-Ahmet Akgül Meali
Evet, erkeklere seslenilen bu ayette erkeklerin kadınlara kötü davranmamaları istenir, onların haklarını yememeleri istenir; ama müeyyide zorlayıcı değildir. Yani “haramdır”, “günahtır” “böyle yaparsanız cehennemde azap çekersiniz” denilmiyor.
Kur’an’da miras hukuku, boşanma vb. konularda kadınlardan, onların haklarından çok söz edilir. Bunların tümünde erkek egemen bakış vardır ve erkeğin üstünlüğü açıkça dile getirilir.
Kuran’a göre evlenirken erkek, kadına mehir vermek zorunludur. Bu mehiri de kadın dilediğince kullanabilir. Kanımca Kuran’da kadını koruyan önemli ayetlerden biri mehirle ilgili şu ayettir.
Nisa 4. Kadınlara mehirlerini (şart koşulan evlenme bedellerini) gönül hoşluğuyla isteyerek (ve bir hak olarak) verin. Fakat onlar, kendi arzularıyla size ondan bir şeyi bağışlarlarsa, onu da afiyetle, iç huzuruyla yiyin. Abdullah-Ahmet Akgül Meali
Kur’an’da nikâh yapılarak evlenilen kadınlara bazı taahhütlerde bulunularak mal ve para verilmesi (mehir), dönemin koşullarına göre kadını koruyan ileri bir uygulamadır. Yine miras konusunda kadının erkeklere göre dezavantajlı da olsa miras haklarının belirlenmesi önemlidir. Bakara 231 ve 232. ayetlerde de kadınları koruyan ifadeler vardır. Ayetleri bağlamında değerlendirdiğimizde bunlar, daha çok erkeklerin boşadıkları eski eşlerine karşı iyi niyeti ve adil davranmaları gerektiğini vurgulayan ifadeler olduğunu görüyoruz.
İslam öncesi yarımada Araplarında kadının miras hakkı yoktur.” Ölünün büyük erkek çocukları vâris olurdu. Kadınlar, kızlar ve silâh taşıyamayan çocuklar vâris olamazdı. Eğer büyük oğul yoksa kardeş, amca gibi diğer erkek kan hısımlarına intikal ederdi. Hayrettin Karaman, Cahiliye devri Arap hukuku Hayrettin kaeaman.org
Kuran’da bu durum kadın lehine değiştirilir. Gerçek bir reformdur bu kanımca. Bugün yeterli görmesek de o dönemde erkeğin yarısı da olsa kadının miras sahibi olması takdir edilmelidir.
Kuran’da miras açsından kadın erkeğin yarısı kadar alır.
Nisa 11. Allah, size, çocuklarınız(ın alacağı miras) hakkında, erkeğe iki dişinin payı kadarını emreder… Ali Bulaç
Bakara 228 Boşanmış kadınlar, kendi başlarına (evlenmeden) üç ay hali (hayız veya temizlik müddeti) beklerler. Eğer onlar Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanmışlarsa, rahimlerinde Allah’ın yarattığını gizlemeleri kendilerine helâl olmaz. Eğer kocalar barışmak isterlerse, bu durumda boşadıkları kadınları geri almaya daha fazla hak sahibidirler. Kadınların da ödevlerine denk belli hakları vardır. Ancak erkekler, kadınlara göre bir derece üstünlüğe sahiptirler. Allah azîzdir, hakîmdir.*Diyanet Vakfı Meali
Alıntıladığımız ayetler ve benzerleri bize Kur’an’da kadınla ilgili olarak şunları düşündürdü:
Kur’an’da kadına erkek egemen bir bakış vardır. Ayetlerde çok net biçimde erkeklerin kadınlardan üstün oldukları belirtilmekte ve hep erkeklere seslenilmektedir. Kadınlar, sadece bu seslenişin erkekleri ilgilendiren nesneleri olarak ayetlerde yer almaktadırlar. Bu yüzden hep erkeğin kadına karşı hakları bazen de yükümlülükleri anlatılır. Doğrudan doğruya kadınlara seslenen, kadınları erkekler gibi insanlığın ayrılmaz, eşit bir parçası kabul eden bir anlayışı Kur’an’daki ayetlerde görememekteyiz. Bunu bir eksiklik, bir eleştiri olarak söylemiyorum. Bu sadece bir tespittir. Ve Kuran’ın ortaya çıktığı çağ ve toplum düşünülürse bu çok da doğaldır. Doğal olmayan bu verilere rağmen çağımızda İslamcıların bunu görmezlikten gelmesi, yok sayması; hatta Kuran’ın kadını özgürleştirdiğini savunmalarıdır.
Kur’an’da Bakara 228. ayette o da çok net olmayan bir biçimde kadınların da hakları olduğu anlamı çıkarılabilecek bir ifade vardır. Ayetin hemen altında açıkladığımız gibi bu ifade de sadece ayetteki konuyla bağlantılıdır. Yani boşanmış erkek, eski karısıyla evlenmek isterse öteki isteklilere göre daha çok hak sahibi olduğu gibi kadın için de benzer bir hak vardır.
Kur’an’da kadınla ilgili ayetlerde dikkat çeken bir başka yön kadın cinselliğinin ele alınışıdır. Kadın bir tarlaya benzetilir. Kadının süsleri vardır. Kadın yürüyüşüne de konuşmasına da dikkat etmelidir. Çünkü bunlar bazı erkekleri yoldan çıkarabilir. Bu ayetlerde kadınların erkekleri tahrik edecek davranışlardan kaçınmaları, ferçlerini(genellikle namus, iffet diye çevriliyor, temel anlamı kadın cinsel organı) korumaları, ziynetlerini( süs, hem gerçek hem de mecaz anlamıyla yorumlanmaktadır) göstermemeleri gibi uyarılar vardır. Bu uyarılarda kadının yoldan çıkarıcı bir özelliği olduğu, adeta ayetlerin arka planına yerleştirilmiştir. Günümüzde de Müslüman erkeklerin büyük çoğunluğunda bu bakışın yansımaları görülmektedir. Kadın örtünmeli, kadın yanlış algılanacak davranışlarda bulunmamalı, kadın namusunu korumalıdır. Erkeğin kendi nefsini terbiyesi, kendi kendini kontrol etmesi, hangi şartlarda olursa olsun iradesine egemen olup kendi eşinin dışında cinsel isteklerini frenlemesi gibi emir ve tavsiyeler Kuran’da açıkça görülmez. Çok ünlü bir müfessir âlimimizin “Genç bir kadın önümde namaz kıldığında tahrik olurum” gibi bir söz söylediğini, anasının dizinden tahrik olan din adamlarımızın olduğunu; hamile kadının sokaklara çıkmaması gerektiğini öne süren tarikat şeyhinin üstelik de TRT televizyonunda program yaptığını vb. aktarırsak anlattığımızın gerçekliği de vurgulanmış olur.
Kur’an’da kadın konusundaki ayetlerin en önemlisi kanımca “peygamber kadınlarına” seslenen ayetlerdir. Ahzap suresi 33. ayetteki ”Evlerinizde oturun. Önceki cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın.” ifadesi, kadının sosyal ve siyasal yaşamda olmaması gerektiğini vurgular. İfade açıktır. Kadın evinde oturmalıdır, süslenip püslenip gezmemelidir. Yani Kur’an’ı esas alan bir yaşama biçiminde Esra Elönü, Hilal Kaplan, Özlem Zengin, Nükhet Hotar gibi İslamcı kadınlar, Kuran’ın emirlerine uymamış sayılırlar.
Ey okur!
Kur’an’da doğrudan ya da dolaylı kadınlardan söz eden ayetlerin birçoğunu yukarıda alıntıladım. Bunların tümü kadınların bu dünyadaki hallerine ilişkindir. Oysa İslam, insanı bu dünyadan daha çok ahirete hazırlar; cennetle umutlandırır; cehennemle korkutur. Bütün bu uyarı ve emirleri dikkate alan bütün yasaklara uyan bir Müslüman kadın ahirette cennete girecektir. Peki, cennette erkekle eşit koşullarda, eşit keyif ve zevklerle yaşayacak mıdır; cennetin nimetlerinden erkekler gibi, erkekler kadar yararlanacak mıdır kadın? Bu soruların yanıtını KUR’AN’DA KADIN 2: Huriler Çadır Kurmuş Cennetin Ayağına başlıklı yazımızda okuyabilirsiniz.