Salı, Mart 19, 2024
spot_img

İslamcı Siyasetçiler Neden Bu Kadar Rahat Yalan Söylüyorlar?

Hem İslam’ı savunup hem de yalan söylemek, insanları kandırmak bir Müslüman’a yakışır mı? Soruyu “İslam’ı samimi ve dürüstlüğü ödüllendiren bir din olarak gören bir Müslüman’a yakışmaz” diye yanıtlayabiliriz. Ama İslamcı Müslümanlar böyle Müslümanlar değiller. Onların “ulvi” bir gerekçesi var: Biz bütün bunları Allah için, Allah’ın dinini yaymak “ilayı kelimetullah: Allah’ın sözünü yüceltmek” için yapıyoruz, diyorlar.  Peki, Kuran’da bunu yasaklayan, bunu günah olarak niteleyen bir ayet var mı? Yok.

Bu başlık yalnızca günümüzdeki İslamcı siyasetçileri hedeflemiyor. Sorununun muhatapları arasına Amr b. As ve Muaviye’yi hatta daha öncekileri bile katabiliriz. Nedeni ya da nedenleri mi?

Nedenlerini açıklayacağız; ama önce İslam’ın kutsal kitabı Kur’an’da yalanın nasıl yer aldığını netleştirmemiz gerekiyor.

Bilindiği gibi Kuranı Kerim her Müslüman için kuşku götürmez bir anayasadır. Her Müslüman ondaki emir ve nehiyleri dikkate almak zorundadır; yoksa cennetlik bir Müslüman olamaz ya da cehennemde bir süre kaldıktan sonra ancak cennete girebilir.  Yani Kur’an’da eğer yalan söylemek yasaklanmışsa, Müslüman yalan söylemez, söyleyemez.  Bu yüzden şimdi Kuran’da yalan yasak mı değil mi, cezası var mı sorusunu yanıtlayacağız.

Kur’an’da yalan, yalancı, yalan söylemek, iftira atmak vb. anlamlarda kullanılan sözcüklerin sayısı 300’den fazla. Sözcükleri özgün Arapça metinden araştırdığımda ilk ve en yaygın sözcük olarak KZB, kezebe ve türevleri karşıma çıktı. Kur’an’da tam 284 yerde bu sözcük çeşitli çekimleriyle kullanılmaktadır. Oldukça yüksek sayıda sayılabilecek bu sözcüğün geçtiği tüm ayetleri teker teker Arapça metinlerinden incelediğimde ilginç ve şaşırtıcı şu sonucu gördüm: Bu 284 yerde çeşitli çekimlerle geçen KZB ve türevleri nerdeyse tümüyle reddetmek, yalanlamak, yalan saymak, inanmamak anlamlarıyla ve hepsi de Allah’ın vahiylerini, peygamberlerin ilahi duyurularını kabullenememeye ilişkin kullanımlardır. Yani bizim günlük yaşamda kullandığımız “karşıdakini, kandırmaya, aldatmaya, yönelik söz söylemek; çıkarı için olmayan şeyleri olmuş gibi anlatmak; yanlış bilgileri vererek insanları kandırmak” anlamlarında kullanılmış yalan sözcüğü yok denecek kadar azdır. Sadece dolaylı olarak bu anlama gelecek kullanımlar vardır. KZB’den başka “kavl ez zur: yalan söz’deki zûr”, “kavl es-sedid: yalan söz’deki sedid” ve İFK ve türevleri sözcükler de yalan anlamıyla kullanılıyor.

İşte Kur’an’da geçen yalanla ilgili ayetlerden birkaçı: Kamer Suresi 23.ayetteki Kezzebet sözcüğünün yalan söylemek anlamında değil, yalan saymak, kabul etmemek anlamında kullanıldığını görüyoruz: كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِالنُّذُرِ Keżżebet śemûdu bi-nnużur(i) “Semud (kavmi ), uyarıcıları/ korkutucuları yalanladı”

Örneğin Rahman suresinde 32 kez tekrarlanan

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ  “Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz? Ayetindeki tükezzibân, kabul etmemek, reddetmek anlamlarıyla kullanılmıştır.

Maun 1’de geçen yükezzibu sözcüğü de kabul etmeyen, yalan sayan anlamındadır.

اَرَاَيْتَ الَّذ۪ي يُكَذِّبُ بِالدّ۪ينِ Dini yalanlayanı gördün mü?

Nisa 50’de elkezibe olarak harfi tarifli bir ad biçimiyle kullanılıyor KZB. “olmayanı olmuş sayma, gerçek olmayan” söz anlamında kullanılmış.

اُنْظُرْ كَيْفَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَۜ وَكَفٰى بِه۪ٓ اِثْمًا مُب۪ينًا۟

“Bak, nasıl da Allah üzerine yalan uyduruyorlar; apaçık bir günah olarak bu (onlara) yeter!”

Ali İmran 61’de elkazibîn olarak yalancılar anlamında kullanılıyor. Yalancı olanın lanetlenmesi temennisiyle meydan okunuyor.

“Sana gelen bu bilgiden sonra her kim bu konuda seninle tartışmaya kalkışırsa, de ki: “Gelin, çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra da Allah’ın lâneti yalancıların üzerine olsun diye dua edelim.” Kur’an Yolu (Diyanet İşleri)

Bakara 10’da yekzibune (yalan söylüyorlar)  biçimiyle kullanılmakta KZB, ve yalan söyleyenlerin kalplerinin hasta olduğu ve acı bir azapla karşılaşacakları vurgulanmaktadır.

“Kalplerinde bir bozukluk vardır, Allah da onlardaki bozukluğu arttırmıştır. Yalan söylemeleri yüzünden, kendilerine acı veren bir azap da vardır. “Kur’an Yolu (Diyanet İşleri)

Bu ayete göre yalan söyleyenlerin, iftira atanların büyük acı veren bir azapla cezalandırması söz konusudur.

Enam 21

وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا اَوْ كَذَّبَ بِاٰيَاتِه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ

“Kim Allah’a karşı yalan uydurandan, ya da O’nun âyetlerini yalanlayandan daha zalimdir? Şüphesiz ki, zalimler kurtuluşa eremez.” Diyanet İşleri Meali (Yeni)

Bu ayette “Keziben” ve “kezzebe” olarak iki kez geçen KZB kökenli sözcükler “yalan söz” ve “yalanlamak” “Allah’ı kabul etmemek “anlamında kullanılmıştır.

Tevbe 43te geçen “kazibîn” ve Tevbe 90’‘da geçen “kezzebû” sözcükleri bizim aradığımız anlamda yalan anlamına çok yakın kullanımlardır.

Tevbe 43

عَفَا اللّٰهُ عَنْكَۚ لِمَ اَذِنْتَ لَهُمْ حَتّٰى يَتَبَيَّنَ لَكَ الَّذ۪ينَ صَدَقُوا وَتَعْلَمَ الْكَاذِب۪ينَ

Allah, seni affetsin! Doğru söyleyenler sana iyice belli olup, yalancıları bilinceye kadar beklemeden niçin onlara izin verdin” Diyanet İşleri Meali (Yeni)

Tevbe 90

وَجَٓاءَ الْمُعَذِّرُونَ مِنَ الْاَعْرَابِ لِيُؤْذَنَ لَهُمْ وَقَعَدَ الَّذ۪ينَ كَذَبُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ سَيُص۪يبُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ

“Bedevîlerden mazeret ileri sürenler kendilerine izin verilmesi için geldiler. Allah ve resulüne inanmayanlar da (münafıklar) oturup kaldılar. Onlardan inkârcı olanlara elem veren bir azap gelecektir.” Kuran Yolu (DİB)

Bu iki ayette Tebük Seferine katılmak istemeyen kimi sahabenin içtenlikli davranmadıkları, yalan söyledikleri, böylece Peygamber’i kandırdıkları anlatılmaktadır. Bu ayetlerdeki “kazibîn” ve “kezzebû”  sözcükleri “yalancılar “ ve “yalan söylediler” anlamında kullanılmıştır. Ayetlerde yalan söyleyenlerin değil de inkâr edenlerin büyük bir azapla cezalandırılacağının bildirilmesi dikkat ekicidir.

Kur’an’da yalancılar anlamındaki 10 yerde “kâzibîn”; 9 yerde güçlendirme lamı denilen lamla birlikte“lekâzibûn”;3 yerde elkâzibûn”vb. kullanılır. Bunların tümü yalancılar ya da yalanlayıcılar anlamındadır diyebiliriz.

Bunlardan Yusuf suresinde geçen kullanımlar tam anlamıyla bizim aradığımız yalancı ve yalan söyledi anlamlarındadır.

Yusuf 26,27. “Yusuf: “Beni kendine o çağırdı” dedi. Kadın tarafından bir şahit, “Eğer gömleği önden yırtılmışsa kadın doğru söylemiş, erkek yalancılardandır; şayet gömleği arkadan yırtılmışsa kadın yalan söylemiştir, erkek doğrulardandır” diye şahitlik etti.” Diyanet İşleri Meali (Eski)

Kuran’da yalan söz olarak çevrilen     قَوْلَ الزُّورِۙ  Kavle ez zûr da var. Kavl (söz)sözcüğü 16 yerde, Zûr sözcüğü 1 yerde geçiyor . “Gavluzur” da 1 yerde geçmekte.

Hac 30 “İşte böyle. Kim Allah’ın yasaklarına saygı gösterirse, bu Rabbinin katında kendi iyiliğinedir. (Haram olduğu) size okunanlar dışında kalan hayvanlar, size helal kılındı. O halde pis putlardan sakının; yalan sözden kaçının.” Diyanet İşleri Meali (Eski)

Bu ayette yalan söz قَوْلَ الزُّورِۙ  kavle zur sadece bu ayette geçiyor. Zûr ve türevleri anlam farklılıklarıyla Furkan 4,72; Mücadele 2, Tekasür 2’de geçiyor.

Kur’an’da yalancı anlamında effak sözcüğü de geçer. Casiye 7 وَيْلٌ لِكُلِّ اَفَّاكٍ اَث۪يمۙ Yuh olsun( Yazıklar olsun) tüm günahkâr yalancılara.

Bizim böyle çevirdiğimiz bu ayet 8.ayetle birlikte Kur’an Yolu’nda şöyle çevrilmiş: “7-8. Kendisine Allah’ın âyetleri okunurken işitip de sonra büyüklenerek işitmemişçesine inkârda ısrar eden her bir günahkâr iftiracıya yazıklar olsun! Bu sebeple göreceği ağır azabı ona bildir.”

Bu ayetteki effak اَفَّاكٍ yalancı sözcüğü ve EFK’den türeyen benzer sözcükler 30 yerde geçmektedir.  Genellikle, yalan, uydurma, iftira anlamlarında çevrilmektedir.

Saffat 151 اَلَٓا اِنَّهُمْ مِنْ اِفْكِهِمْ لَيَقُولُونَۙ  Aslında onlar uydurdukları yüzünden diyorlar ki:  152 وَلَدَ اللّٰهُۙ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ   “ALLAH doğurdu.” Onlar yalancıdırlar. Edip Yüksel Meali

Dikkat edin, kesinlikle yalan uydurup söylüyorlar; «Allah doğurdu» diyorlar. Onlar şüphesiz yalancıdırlar. “ Diyanet Vakfı Meali

Bu iki ayette Kur’an’da yalan karşılığı olarak hem İfk hem de kazip (iftira ve yalancı)sözcükleri geçmekte.

Kur’an’da Ahzap 70.ayette de  قَوْلًا سَد۪يدًاۙ “doğru söz, sözün doğrusu“ kullanılmıştır. Müslümanlara sözün doğrusunu, ya da doğru söz söylemeleri emredilmiştir. Sonraki ayette de bunu yapanların günahlarının bağışlanacağı, işlerinin iyi gideceği belirtilmiştir.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَقُولُوا قَوْلًا سَد۪يدًاۙ  Ey İman edenler Allah’tan korkun ve sözün doğrusunu söyleyin.

Evet, sözü doğru söylemenin ya da doğru söz söylemenin ödülü günahların bağışlanması, işlerin düzgünleşmesidir.

Benzer kullanım Nisa 9’da da vardır.

“Arkalarında bıraktıkları zayıf (küçük, korumasız, özürlü) çocuklardan dolayı kaygı duyanların, (vasiyetleri altında olanlar için de) içleri ürpertiyle titresin. Allah’tan korksunlar ve onlara doğru söz söylesinler.” Ali Bulaç Meali

Evet, sevgili okur 284 yerde geçen KZB ve türevleri yalan anlamıyla çevriliyor; ama bunların çok büyük çoğunluğu Hz. Muhammed’i ya da daha önceki Peygamberleri ve onlar gelen vahiyleri yanlamakla, reddetmekle ilgili kullanımlardır.  Yani günlük yaşamda insanlar arası ilişkilerdeki yalan neredeyse Kur’an’da hiç ele alınmamış; dolayısıyla cezasından da söz edilmemiştir. Ayetlerde Peygambere inanmayanların, onun getirdiklerini kabul etmeyenlerin yalancı olduklarını, yalan uydurduklarını anlatılıyor ve ceza olarak “onları elim bir ceza bekliyor” ifadesi kullanılıyor.

Alıntıladığımız bu ve alıntılamadığımız yüzlerce ayette  ister din konusunda isterse toplumsal yaşamdaki çeşitli ilişkilerde yalan söylemeyi yasaklayan, büyük günah sayan, Müslümanı cehennemlik kılacak caydırıcı cezalar olmadığını görüyoruz.

Şimdi başlığımızdaki soruyu yani İslamcı siyasetçilerin neden yalanı çok rahat söyleyebildikleri açıklayalım.

Nedeni R.T. Erdoğan’ın 1995’te yaptığı konuşmada görülebilir. Erdoğan bu konuşmada şöyle diyordu:“ Birbirimizi aldatmayalım. Gerekirse şu mücadeleyi verirken eğer benim emir komuta merkezim “papaz elbisesi giyeceksin” diyorsa papaz elbisesini giyer ve görevimi yaparım. Niye: Çünkü benim mücadelem sıradan bir mücadele değil de onun için.” Emir komuta merkezinin neresi olduğu da önemlidir ama benim asıl önemsediğim İslamcı siyasetin nasıl bir zemin üzerinde yürütüldüğünü göstermek. Evet, İslamcı siyaset gerektiği zaman her türlü yalana, aldatmaya,  başvurmayı doğal sayacak bir anlayışta yürütülmektedir.

Peki, hem İslam’ı savunup hem de yalan söylemek, insanları kandırmak bir Müslüman’a yakışır mı? Soruyu “İslam’ı samimi ve dürüstlüğü ödüllendiren bir din olarak gören bir Müslüman’a yakışmaz” diye yanıtlayabiliriz. Ama İslamcı Müslümanlar böyle Müslümanlar değiller. Onların “ulvi” bir gerekçesi var: Biz bütün bunları Allah için, Allah’ın dinini yaymak “ilayı kelimetullah: Allah’ın sözünü yüceltmek” için yapıyoruz, diyorlar.  Peki, Kuran’da bunu yasaklayan, bunu günah olarak niteleyen bir ayet var mı? Yok.

Olmadığı gibi 3Al-i İmran 28’te şöyle denilmektedir.

“Mü’minler, mü’minleri bırakıp inkârcıları dost edinmesin. Kim böyle yaparsa Allah ile bir ilişiği kalmaz. Ancak onlardan (gelebilecek tehlikeden) korunmanız başkadır. Allah, asıl sizi kendisine karşı dikkatli olmanız hakkında uyarmaktadır. Çünkü dönüş Allah’adır.” Diyanet İşleri Meali (Yeni)

Bu ayette geçen اِلَّٓا اَنْ تَتَّقُوا مِنْهُمْ تُقٰيةًۜ  “Onlardan (gelebilecek) tehlikelerden sakınmanız için hariç” sözü kâfirlerle dost olunabileceği, onlara karşı gerçek niyet ve düşüncelerini gizleyebilecekleri anlamıyla yorumlanmaktadır. Ayetteki “tukyeten” sözcüğü daha sonraları takiyye olarak adlandırılan eylemin dayanağı olur.  Nedir takiyye? “Kişinin canına veya malına yönelik bir tehlike karşısında inancını gizleyip gerektiğinde aksini söylemesi anlamında bir terim” diye tanımlıyor TDV İslam Ansiklopedisi.

Mehmet Türk Mealinde bu ayet açıklanırken şunlar vurgulanır: “Takıyye: Korunmak, saklamak, ihtiyat tedbiri almak demektir. Güçlü olan kâfirlerin karşısında can, mal, ırz, namus ve her türlü kutsal değerleri tehlike altında olan Müslümanların, söz konusu durumdan kendilerini kurtarmak veya zarara uğramamak için imanlarını gizlemelerini ifaden eden ve (…)benimsenen bir ilkedir. Kur’an ve sünnette de açık ifadelerle izin verilen takiyye bütün mezhepler tarafından helal kabul edilmiştir.(….). Babası Yasir ile annesi Sümeyye işkenceyle şehit edilip kendisi de ölümle karşı karşıya gelen Ammar b. Yasir (r.a)’ın işkenceye dayanamayınca, müşriklerin istediğini söyleyip kendisini ölümden kurtarmasına Rasulullah (s.a.v) karşı çıkmamıştır. Hatta aynı durumla karşılaşması halinde yine böyle davranmasına da izin vermiştir. Diğer mezheplerden farklı olarak Şiiler arasında takiyye çok yaygınlık kazanmış, hatta iman esaslarından sayılarak; “takiyye vacibdir ve onu terk eden, namazı terk etmiş gibi olur” denilmiştir. Takiyye, kâfirlere karşı kullanılacak bir silahtır. Ancak ayrı anlayışta olan bir başka Müslüman kesime karşı kullanılamaz.”

Evet, sevgili okur, İslamcı siyasetçilerin yalanı önemsemeyişlerinin de takiyye yapmalarının da Kur’an’daki dayanakları bunlar. Hadislerde çok açık ifadeler var; ama bu ayetler bile İslamcı siyasetçilerin yalan söylemelerini ve iftira atmalarını kolaylaştırıyor. Bunu İslam adına yapıyoruz dediklerinde Müslüman halk tarafından olağan, doğal hatta olumlu karşılanması kaçınılmaz oluyor.

Bir Cevap Yazın

Tunay Bayrak
Araştırmacı, Yazar
790BeğenenlerBeğen
57TakipçilerTakip Et
[td_block_10 limit="6" custom_title="YAZARIN DİĞER YAZILARI" autors_id="14" block_template_id="td_block_template_6" f_header_font_family="fs_4" f_header_font_weight="600"]